İçinde ö olan 4 harfli 98 kelime var. İçerisinde Ö harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ö harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu ö harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

BÖKE

  1. [isim] Kahraman, güçlü kimse
  2. Şampiyon

BÖRK

  1. [isim] Genellikle hayvan postundan yapılan başlık
    • "Alnına bir şaplak atıp börkünü geri itmişti." (Mustafa Necati Sepetçioğlu)

GÖÇÜ

  1. [isim] Toprak kayması

ÖLÜŞ

  1. [isim] Ölme işi veya biçimi

KÖŞK

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [isim] Bahçe içinde yapılmış süslü ev, kasır
    • "Bozuk ve tozlu yollardan tam bizim köşkün önüne geldik." (Ömer Seyfettin)

ÖTRE

  1. [isim] Arap harfli metinlerde bir ünsüzün o, ö, u, ü seslerinden biriyle okunacağını gösteren işaret

BÖRÜ
...
ÖRÜŞ

  1. [isim] Örme işi veya biçimi

KÖTÜ

  1. [sıfat] İstenilen, beğenilen nitelikte olmayan, hoşa gitmeyen, fena, iyi karşıtı
    • "Kötü bir kalem."
    • "Bir yıldırım gelse de beni de yok etse bari diye kötü kötü düşündüğü oluyordu." (Haldun Taner)
    • "Ne oldu ki Ömer ağa, dedi. Lafımı yanlış anladın, kötüye çektin?" (Sait Faik Abasıyanık)
    • "Görevlerini kötüye kullandılar."
  2. Zararlı, tehlikeli
    • "Kötü adam."
    • "O benim dinlemekteki sabrımı, saflığımı kötüye kullandı." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
  3. Korku, endişe veren
    • "Yabancının bu kötü kasdına yalnız azmimizle karşı koyduk." (Ruşen Eşref Ünaydın)
    • "... en insaflıları biraz acır, ah zavallı kötü oldu, alnının yazısı imiş derler." (Ömer Seyfettin)
  4. Kaba ve kırıcı
    • "Kızına söylemedik kötü lakırtı bırakmamış." (Memduh Şevket Esendal)
  5. Kişi veya toplum üzerinde olumsuz etkileri olan
  6. [zarf] Aşırı, çok
    • "Kız, oğlana kötü tutuldu."

ÖYKÜ

  1. [isim] Ayrıntılarıyla anlatılan olay
  2. Hikâye
    • "Çok yazamıyorum ama öyküler içinde yaşıyorum." (Nezihe Meriç)

ÖDEM

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Dokularda genellikle yüzde, ellerde, ayaklarda ve bazı iç organlarda aşırı miktarda sıvı birikmesi

ÖĞÜN

  1. [isim] Kez, defa
  2. Yemek vakti
    • "Her öğün tıka basa yediği iki katlı ekmek kadayıfı ile.." (Halide Edip Adıvar)
  3. Bir vakitlik yemek

ÖBEK

  1. [isim] Küme
    • "Bahçeye iner, bir çiçek öbeğinin dibinde bir hasır iskemleye otururdu." (Falih Rıfkı Atay)
  2. Genel olarak yaş, kimyasal yapı, uzay dağılımları ve hızları bakımından benzer özellik gösteren yıldızlar veya yıldızlar kümeleri
  3. Özne, yüklem veya çeşitli tümleçlerle birlikte kullanılan sözlerin bütünü
    • "Özne öbeği. Yüklem öbeği."

ÖLÇÜ

  1. [isim] Bir niceliği, o nicelik için kabul edilmiş birimlerden birine göre oranlayarak değerlendirme, mizan
    • "Ateşli tartışmalara girdiği zaman bile ölçüyü kaçırmazdı." (Haldun Taner)
  2. Bu değerlendirmede kullanılan birim, ölçme birimi
    • "Ziyanımız, ölçülere sığmayacak kadar büyüktür." (Ruşen Eşref Ünaydın)
  3. Ölçme sonucu bulunan rakam
    • "Odanın ölçüsü."
  4. Belirlenmiş boyut
    • "Elbise ölçüsü. Bel ölçüsü."
  5. Ölçüt
  6. Değer, itibar
    • "Şimdiki ölçülere uymaz bir biçimi vardı." (Yusuf Ziya Ortaç)
  7. Aşırı olmama, ılımlı, uygun olma durumu
    • "Hiçbir şeyde ölçüyü aşmamalı."
  8. Bir şiirdeki dizelerin hece ve durak bakımından denk oluşu, vezin
  9. Bir ezginin eşit bölümlere ayrılışı

SÖVE

  1. [isim] Kapı ve pencerenin yerleştiği kasa, çerçeve
    • "Kendilerini ağaçlara, kapı sövelerine çarpmazlar." (Memduh Şevket Esendal)
  2. Avlu kapısının iki yanına konan uzun taşlar
    • "Başını kapının taş sövesine koyup bir mektep çocuğu gibi bağıra bağıra ağlamak istiyordu." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)

YÖRE

  1. [isim] Bir bölgenin belli bir yer ve çevresini kapsayan sınırlı bölümü, havali, mahal, civar, dolay

ÖZET

  1. [isim] Bir yazı veya sözün anlamını daha kısa ve özlü biçimde veren yazı veya söz, hülasa, fezleke
    • "Romanın özeti."
  2. Filmin konusunu en kısa biçimde anlatan, bir senaryo çalışmasının ilk basamağı olan metin

ÖNCE

  1. [isim] Baştaki, geçmişteki bölüm, geçmiş zaman
    • "Demin söyledikleri bana sadece daha önce olup bitenleri düşündürdü." (Tarık Buğra)
  2. [zarf] İlk olarak, başlangıçta, sonra karşıtı
    • "Önce hep birlikte basın suçunu tarif edelim." (Burhan Felek)

ÖRGE

  1. [isim] Motif

BÖCÜ

  1. [isim] Kurt
  2. Böcek
  3. Çocukları korkutmak için söylenen ve hayalet, hortlak vb. hayalî varlık
    • "Ferace ile böcü gibi çıkacak değilim ya." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü