İçinde çık olan 6 harfli 15 kelime var. İçerisinde ÇIK bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında çık olan kelimeler listesine ya da Sonu çık ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
I K Ç Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
3 Harfli Kelimeler
KIÇ
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ÇIKMAK
-
-
[-den]
İçeriden dışarıya varmak, gitmek
- "Ortalık ağarırken bir arkadaşımla yorgun adımlarla konaktan çıktık." (Falih Rıfkı Atay)
-
[nsz]
Elde edilmek, sağlanmak, istihsal edilmek
- "Bu mülakatımızdan esaslı bir netice çıkmadı." (Atatürk)
-
[nsz]
Bir meslek veya bilim kurumunda okuyup yetişmek, mezun olmak
- "Çiçeği burnunda subay çıkar çıkmaz, ben size bir emir eri bulurum." (Haldun Taner)
-
Bulunduğu yeri bırakıp başka yere geçmek, taşınmak, ayrılmak, ilgisini kesmek
- "Yeni evimizden çıkıp eski evimize taşındık." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Süresi dolduğunda ayrılmak
- "Daireden çıkmak. Hastaneden çıkmak. Cezaevinden çıkmak."
-
[nsz]
Yapılmak, yürümek
- "Bu dairede işler kolay çıkmaz."
-
Yetişecek ölçüde olmak
- "Bu kumaştan bir palto çıkar mı?"
-
Eksilmek
- "Dörtten iki çıkarsa..."
-
Meydana gelmek
- "Uygunsuz dediğim vakalardan biri bir salon oyunu yüzünden çıkmıştır." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[nsz]
Sıyrılmak, ayrılmak
- "Bebeğin patiği çıktı."
-
[nsz]
Herhangi bir durumda olduğu anlaşılmak
- "Borçlu çıkmak. Kârlı çıkmak. Alacaklı çıkmak."
-
Bir durumla ilgili niteliklerini yitirmek, bir durumdan başka bir duruma geçmek
- "Çok sonra öğrenecek bunu. Çok sonra, çocukluktan çıkıp kocaman adam olduktan sonra." (Tarık Dursun K)
-
[-i]
Bir şeyin yukarısına doğru yürümek
- "Uzun, dik merdivenli bir yokuşu çıktık." (Refik Halit Karay)
-
[-de]
Bir inceleme, bir araştırma sonucu bulmak
- "Sularda bakteri çıktı."
-
[-e]
Yetkili birinin makamına iş için gitmek
- "Başkana çıkmak."
-
[-e]
Talihine veya payına düşmek, isabet etmek, vurmak
- "Arkadaşa piyango çıkmış. Bize yine gezi çıktı. Bu işten size de bir şey çıkar."
-
[-e]
Gitmek, koyulmak
- "Yola çıkmadan evvel eve gitmek, uyumak istedim." (Memduh Şevket Esendal)
-
[nsz]
Bir konu yetkililerce karara bağlanmak
-
[-e]
Birdenbire görünmek
- "Neden hiçbir korsan filosu önümüze çıkamadı?" (Feridun Fazıl Tülbentçi)
-
[-e]
Mal olmak
- "Bu ev dört milyara çıktı."
-
[-e]
Oyunda herhangi bir rolü oynamak
- "Arsız ve aptal mahalle çocuğu rolüne çıkmıştı." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
[-e]
Bir yere ulaşmak, varmak
- "Karşı kaldırıma geçtiler, sağa sola saptılar, demir yoluna çıktılar." (Memduh Şevket Esendal)
-
[-e]
Karaya ayak basmak
- "1919 senesi Mayısının on dokuzuncu günü Samsun'a çıktım." (Atatürk)
-
[nsz]
Yayılmak, duyulmak
- "Başından beri gazetelerde enstitü hakkında havadisler çıkıyordu." (Ahmet Hamdi Tanpınar)
-
[nsz]
Olmak, bulunmak, var olmak
- "Bayramın son günü her iki kadının da işleri çıkmıştı." (Osman Cemal Kaygılı)
-
[-e]
Bir iddia ile ortalıkta görünmek
- "Sen onun karşısına çapkın bir adam gibi çıktın." (Peyami Safa)
-
[-den]
Yayılmak
- "Lağımdan pis kokular çıkıyor."
-
[-e]
Karşı gelebilmek, boy ölçüşmek
- "Güreşte ona çıkacak kimse yok."
-
[-e]
Bulaşmak
- "Kravatın boyası gömleğe çıktı."
-
[-i]
Binaya kat eklemek
- "Evin ikinci katını çıkmadan havalar bozuldu."
-
[-e]
Bir sebeple bulunulan yerden ayrılmak
- "Bu kahveden sıkıldın, ötekine çıkarsın, anladın mı?" (Memduh Şevket Esendal)
-
[nsz]
Niteliği sonradan anlaşılmak
- "Eyvah, bu da ötekiler gibi soysuz çıktı. İstemem artık gözüm görmesin, soğudum, iğrendim. Atın evimden dışarı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[nsz]
Davranışta herhangi bir niteliği bulunmak
- "Akıllı çıktı da arkadaşına uymadı."
-
[nsz]
Yerinden oynamak
- "Fukaranın hem sağ bileği çıkmış hem davulu patlamıştı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[nsz]
Görünür veya belli bir durumda bulunmak
- "Tencerenin bakırı çıktı. Zayıflıktan kemikleri çıkmış."
-
[nsz]
Oluşmak, olmak
- "Fırtına çıkmak. Soğuk çıkmak."
-
[nsz]
Piyasaya sürülmek
-
[nsz]
Bitmek, büyümek, sürmek
- "Ekinler çıkmaya başladı. Bıyığı çıktı."
-
[nsz]
Verilmek
- "Maaş çıkmak. Emir çıkmak."
-
[nsz]
Ay veya mevsim geçmek
- "Mart çıktı. Kış çıktı."
-
[nsz]
Yeni yetişip satışa sunulmak
- "Erik çıkmış. Çilek daha çıkmadı."
-
[nsz]
Yükselmek, artmak
- "Fiyatlar çıktı."
-
[nsz]
Artırmak, fiyatı yükseltmek
-
[nsz]
Sesini yükseltmek
-
[nsz]
Büyük abdest bozmak
-
[nsz]
Giderilmek, yok olmak
- "Leke çıktı."
-
Unutmak
- "O söz benim hatırımdan çıkmadı."
-
[nsz]
Ay, güneş görünmek
- "Hava açılmış, ay çıkmıştı." (Refik Halit Karay)
- "Güneş seni ısıtmak için çıkıyordu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[nsz]
Yayımlanmak
- "Yeni çıkmış Fransızca bir iki kitap bulunurdu." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
[nsz]
Gelmek
- "Çok geçmeden haber çıkacağını kadınlık insiyakiyle derhâl sezmişti." (Refik Halit Karay)
-
[-den]
Gerçekleşmek
- "İnsanın her gördüğü rüya çıkmaz ya!" (Memduh Şevket Esendal)
-
[nsz]
Bulunduğu yerden fırlamak, kopmak
- "Arabanın direksiyonu çıkmak."
-
[-den]
Bir şeyin düzeni bozulmak, eskisinden daha değişik, kötü bir duruma girmek
- "Ev, ev olmaktan çıktı."
-
[-le]
Flört etmek
- "Sevim, senden başka bir kızla çıkmadım." (Atilla İlhan)
-
[-e]
Erişmek, görmek
- "Aklı başında ama sabaha çıkamayacağına kalıbımı basarım." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Harcamak zorunda kalmak
- "Paradan çıkmak. Bin liradan çıktım."
-
[-i]
Vermeye katlanmak
- "Çık bakalım paraları!"
-
[-den]
İçeriden dışarıya varmak, gitmek
- ÇIKRIK
-
-
[isim]
Kuyudan kovayı çekmeye yarayan ve el ile çevrilen araç
-
İplik bükme, iplik sarma vb. işlerde kullanılan, el veya ayakla çevrilen dolap
-
Ağır bir şeyi çekecek ipin sarılmasına yarayan ve bir eksen üzerinde uzunca bir kolla çevrilerek dönen silindir
-
[isim]
Kuyudan kovayı çekmeye yarayan ve el ile çevrilen araç
- AÇIKÇA
-
-
[zarf]
Gizli bir yönü kalmaksızın, kolay anlaşılır bir biçimde
- "Düşündüğümü açıkça söylemeyi tercih ettim." (Refik Halit Karay)
-
[zarf]
Gizli bir yönü kalmaksızın, kolay anlaşılır bir biçimde
- BATÇIK
- ...
- BALÇIK
-
-
[isim]
İçinde çeşitli organik maddeler bulunan, genellikle killi, koyu, yapışkan çamur, mil
- "Yolları ve tarlaları görünce bir balçık ve çamur gölünü yarmak zorunda olduğumuzu anlamıştım." (Samiha Ayverdi)
-
Güçlük çıkartan
-
İçindeki kil oranı yüksek, yağlı, su geçirmez, koyu toprak
-
[isim]
İçinde çeşitli organik maddeler bulunan, genellikle killi, koyu, yapışkan çamur, mil
- APAÇIK
-
-
[sıfat]
Çok açık, çok belirgin
- "Apaçık bir yalanla kızı yanından uzaklaştırıyordu." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[sıfat]
Çok açık, çok belirgin
- ALAÇIK
-
-
[isim]
Üzeri dal ve hasırla örtülmüş kulübe, çardak
-
Keçeden yapılan çadır
-
[isim]
Üzeri dal ve hasırla örtülmüş kulübe, çardak
- BAŞÇIK
-
-
[isim]
Çiçeklerin erkek organlarında çiçek tozunu taşıyan torbacık, haşefe
-
[isim]
Çiçeklerin erkek organlarında çiçek tozunu taşıyan torbacık, haşefe
- ÇIKKIN
-
-
[sıfat]
Kabarık, şişkin
-
[sıfat]
Kabarık, şişkin
- KILÇIK
-
-
[isim]
Balıkların eti arasında bulunan diken gibi ince ve küçük kemik
-
Fasulye, bakla vb. sebzelerin yeşil kabuğunda ve ekin başaklarında bulunan sert ve kıl gibi uzun lif
-
Alttaki güreşçinin, kuyruk sokumunu hızla ve birdenbire havaya kaldırarak sırtına abanmış olan güreşçinin dengesini bozup onu ön veya yan tarafına aşırıp atması
-
[isim]
Balıkların eti arasında bulunan diken gibi ince ve küçük kemik
- ÇIKICI
- ...
- ÇIKMAZ
-
-
[isim]
Sonu kapalı, çıkış yeri olmayan, hiçbir yere ulaşamayan yol, sokak
- "Bu apartmanın olduğu çıkmazda bir garaj, bir eski ahır, üç esrarlı ve daima kapalı depodan başka bir şey yoktur." (Halide Edip Adıvar)
- "Kıbrıs sorunu, şu ya da bu siyasal oyunla, yeniden çıkmaza girecektir." (Talât Halman)
-
[sıfat]
Çözüme ulaşmayan, çözüm yolu olmayan
-
[isim]
Sonu kapalı, çıkış yeri olmayan, hiçbir yere ulaşamayan yol, sokak
- KAPÇIK
-
-
[isim]
Küçük kap
-
Boş mermi kovanı
- "Fişek kapçığı."
-
Tahıl tanelerinde kabuk
-
[isim]
Küçük kap
- SAPÇIK
-
-
[isim]
Küçük sap
-
Bir organı, organizmanın öteki bölümlerine bağlayan, içinde damarlar, sinirler ve görev kanalları bulunan ögelerin tümü
- "Akciğer sapçığı."
-
Ucunda çiçek bulunan dalcık
-
[isim]
Küçük sap
- AÇIKÇI
-
-
[isim]
Borsada fiyat dalgalanmalarından yararlanarak açıktan para kazanan kimse
-
[isim]
Borsada fiyat dalgalanmalarından yararlanarak açıktan para kazanan kimse