İçinde z olan 2 harfli 5 kelime var. İçerisinde Z harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında z harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu z harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- UZ
-
-
[sıfat]
İyi, güzel
-
İşe yatkın, becerikli, mahir
-
[sıfat]
İyi, güzel
- ZE
-
-
Türk alfabesinin yirmi dokuzuncu harfinin adı, okunuşu
-
Türk alfabesinin yirmi dokuzuncu harfinin adı, okunuşu
- ÖZ
-
-
[isim]
Bir kimsenin benliği, kendi manevi varlığı, iç, nefis, derun, varoluş karşıtı
- "Özünü bir yerde bırakıp sadece kalıbını gezdirmişti." (Haldun Taner)
- "Özü sözü bir, yürekli bir kişi idi." (Haldun Taner)
-
"Kendine, kendi kendini" anlamlarında birleşik kelimeler türeten bir söz
- "Öz eleştiri, öz geçmiş, öz yönetim."
-
Bir şeyin en kuvvetli veya kıvamlı bölümü, hülasa, zübde, ekstre
- "Karaciğer özü. Meyve özü. Mısır özü."
-
Çıbanların içinde ölmüş dokudan oluşan irinle birlikte çıkan parça
-
[zamir]
Kendi, zat
- "Bir od düştü yanar tatlı özüme / Dünya zindan görünüyor gözüme." (Karacaoğlan)
-
Bir şeyin temel ögesi, künh, zübde
- "Ortalıktaki krizi sebep gösteriyorlar ama asıl kriz şirketin kendi özünde." (Aka Gündüz)
-
Bitkilerin kök, gövde ve dallarının boydan boya ortasında bulunan, hafif, gevrek ve çoğu yumuşak bölüm
-
[isim]
Bir kimsenin benliği, kendi manevi varlığı, iç, nefis, derun, varoluş karşıtı
- AZ
-
-
[sıfat]
Nicelik, nitelik, güç, süre, sayı bakımından eksik
- "Heykel konularının parmakla sayılacak kadar az olduğunu ileri sürüyordu." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
- "Saçlarının tamamı ağarmış. Az buz değil üç yılı doldurduk birlikte." (Ayşe Kulin)
- "Sen de az değilsin, muziplikte ona taş çıkartırsın."
- "Zavallıyı az kalsın gırtlağından yakalayıp boğacaktı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[zarf]
Alışılmış olandan, umulandan veya gerekenden eksik olarak
-
[sıfat]
Nicelik, nitelik, güç, süre, sayı bakımından eksik
- İZ
-
-
[isim]
Bir şeyin geçtiği veya önce bulunduğu yerde bıraktığı belirti, nişan, alamet, emare
- "Nihayet bir dönemeçte izlerin sahibini gördüm." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Felaketler, ıstıraplar, matemler ruhumuzda âdeta bir yara gibi derin bir iz bırakıyor." (Ömer Seyfettin)
- "Sonradan onun da izini sürüp yerini buldum." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
Bir şeyin dokunmasıyla geride kalan belirti
- "Yüzünde birtakım diş ve tırnak izleri vardı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Bir olay veya bir durumdan geride kalan belirti, ipucu, emare
- "Cinayet izleri."
-
Bir olay, bir durum veya yaşayıştan geride kalan belirti, eser
- "O çağ uygarlığından iz kalmadı."
-
Bir düzlemin başka bir düzlemle veya bir doğru ile kesişmesinden doğan ara kesit
-
[isim]
Bir şeyin geçtiği veya önce bulunduğu yerde bıraktığı belirti, nişan, alamet, emare