İçinde un olan 6 harfli 108 kelime var. İçerisinde UN bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında un olan kelimeler listesine ya da Sonu un ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

MEVZUN

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [sıfat] Biçimli, düzgün, oranlı, uyumlu
    • "Mevzun vücut."
  2. Ölçülü
    • "Mevzun bir söz."

BOŞUNA

  1. [zarf] Boş yere, yararsız yere, gereksiz, beyhude, nafile, tevekkeli
    • "Kızı boşuna sinirlendirmişsin." (Memduh Şevket Esendal)

TURUNÇ

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [isim] Turunçgillerden, bütün Akdeniz ülkelerinde yetişen, kışın yaprağını dökmeyen bir ağaç, narenç (Citrus aurantium amara)
  2. Bu ağacın portakala benzeyen, suyu acımtırak meyvesi

VURGUN

  1. [isim] Kolayca ve haksız ele geçen kazanç
    • "İkinci Dünya Savaşı yıllarında Harun'un paralarını kullanarak vurduğu vurgunlarla bugünkü mertebesine ulaşmıştır belki." (Atilla İlhan)
  2. Sıcak, soğuk, dolu vb. etkilerle ürünlerde görülen zarar
    • "Dolu vurgunu elma."
  3. Çok derinlerdeki suyun basıncı dolayısıyla iki akıntı arasında sıkışıp kalma, düzenli hava alıp verememe, birden su yüzüne çıkma vb. durumlarda dalgıcın uğradığı inme veya ölüm
  4. [sıfat] Silahla yaralanmış olan
  5. [sıfat] Birine veya bir şeye vurulmuş, bağlanmış, sevmiş olan, sevdalı, âşık
    • "Onun da kendisine vurgun olduğuna gönülden inanmaktadır." (Tarık Buğra)

DİLHUN
...
PUNTEL
...
SUNMAK

  1. [-i] Bir büyüğe veya nezaket gereğince bir kimseye bir şeyi vermek, yollamak, göndermek, takdim etmek
    • "Bu küçük hadiseyi devlet adamlarımıza bir müşahede olarak sunuyorum." (Burhan Felek)
  2. Tanıtmak, bilgi vermek amacıyla çeşitli yöntemler kullanarak bir konuyu dinleyenlere aktarmak
  3. Radyoda, televizyonda, bir eğlence yerinde programı takdim etmek

UPUZUN

  1. [sıfat] Çok uzun
    • "Günden güne koskoca, upuzun, pırıl pırıl geçmişini eskiten, bozan, eciş bücüş eden bir İbiş..." (Tarık Buğra)
  2. [zarf] Tamamıyla uzanmış bir durumda
    • "Babam karyolasında arkası üstü, upuzun yatıyordu." (Yusuf Ziya Ortaç)

UZUNCA

  1. [sıfat] Biraz uzun
  2. [zarf] Uzun olarak, bol zamanlı
    • "Ben uzunca kalacağım için aylık olarak tutmuştum odamı." (Erhan Bener)

TUTKUN

  1. [sıfat] Gönül vermiş, meftun, meclup
    • "Kapıda bekleşen tutkunlarından bir tanesinin arabasına atladığı gibi ortadan kayboluyordu." (Ercüment Ekrem Talu)
    • "Yaş farkına rağmen birbirlerine nasıl da tutkun olduklarını anlayarak şaşıyordu." (Refik Halit Karay)
  2. Bir şeye alışmış, bağlanmış, düşkün
    • "Ben yine eskisi gibi tutkunum tiyatroya." (Necati Cumalı)

BARBUN
...
UNUTUŞ
...
NUMUNE

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [isim] Göstermelik
    • "Ahlak bozukluğu adına ne kadar rezillik varsa her biri için orada numuneler bulunabilir." (Ahmet Rasim)

TUNGUZ
...
KANUNİ

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [sıfat] Yasal

USTUNÇ

Kelime Kökeni : İtalyanca

  1. [isim] Taşınabilir cerrah araçları takımı

MEFTUN

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [sıfat] Tutkun, gönül vermiş, vurulmuş
    • "Şehriban'a hayran, meftun, mecnunca bağlı idim." (Refik Halit Karay)

NAVLUN

Kelime Kökeni : Rumca

  1. [isim] Bir yerden başka yere ulaştırmak için gemiye alınan eşyanın bütünü
  2. Taşıyıcı tarafından, gemisinde taşınacak yük için istenen ücret
    • "Kendi kesemden navlun parasını ödeyecektim, nasıl olsa." (Ercüment Ekrem Talu)

OYUNCU

  1. [isim] Herhangi bir oyunda oynayan kimse
    • "Oyuncuları meydana çağırıyor ve düdüğümü çalıyorum." (Peyami Safa)
  2. Sinema, perde veya bir gösteride rol alan sanatçı, aktör, aktris
    • "Hiç kibar sınıfından, asilzade bir gencin oyuncu olduğunu gördünüz mü?" (Peyami Safa)
  3. [sıfat] Oyunu seven
    • "Oyuncu kedi."
  4. [sıfat] Düzenci, hileci
  5. [sıfat] Çok oyun yapan, oyundan oyuna geçen (kimse)
    • "Oyuncu bir pehlivan."

DURGUN

  1. [sıfat] Sakin
    • "Deniz masmavi, hava durgun, her taraf ılıktı." (Refik Halit Karay)
  2. Neşesiz, keyifsiz, sessiz
    • "Öteki durgun bir Anadolu köylüsü idi." (Falih Rıfkı Atay)
  3. Canlı olmayan, sönük, hareketsiz
    • "Harp hemen tesirini gösterdi. Piyasa durgun." (Ömer Seyfettin)

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü