İçinde u olan 6 harfli 981 kelime var. İçerisinde U harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında u harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu u harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ÇUHALI
-
-
[sıfat]
Çuhası olan
- "Gözümün önünde loş türbelerin dinginliğine, gönül rahatlığına sinmiş yeşil çuhalı sandukalar duruyor." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[sıfat]
Çuhası olan
- KUTULU
-
-
[sıfat]
Kutusu olan
-
[sıfat]
Kutusu olan
- MUHTAÇ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Bir şeye gereksinim duyan
- "Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur." (Atatürk)
-
Yoksul, fakir (kimse)
- "Muhtaç hemşehrilerin bir kısmı etrafımda dolaşmaya, bana kur yapmaya başladılar." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Bakmaya mecbur olduğu aile bireylerini veya kendisini geçindirmeye yetecek geliri, malı, kazancı bulunmayan
-
[sıfat]
Bir şeye gereksinim duyan
- SUBAŞI
-
-
Rumeli'de çiftlik kâhyası
-
[isim]
Şehirlerin güvenlik işlerine bakan görevlilerin başı
-
Acemi ocaklarında küçük aşamalı subay
-
Osmanlılarda kapıkulu süvarileri arasından, savaş zamanı güvenlik işlerine bakmak, barış zamanı da vergi toplamak işleri için ayrılan kimse
-
Rumeli'de çiftlik kâhyası
- TUTKUN
-
-
[sıfat]
Gönül vermiş, meftun, meclup
- "Kapıda bekleşen tutkunlarından bir tanesinin arabasına atladığı gibi ortadan kayboluyordu." (Ercüment Ekrem Talu)
- "Yaş farkına rağmen birbirlerine nasıl da tutkun olduklarını anlayarak şaşıyordu." (Refik Halit Karay)
-
Bir şeye alışmış, bağlanmış, düşkün
- "Ben yine eskisi gibi tutkunum tiyatroya." (Necati Cumalı)
-
[sıfat]
Gönül vermiş, meftun, meclup
- DOKULU
-
-
[sıfat]
Dokusu olan
-
[sıfat]
Dokusu olan
- DOYGUN
-
-
[sıfat]
Her türlü gereksinimini gidermiş, tatmin olmuş, müstağni
-
[sıfat]
Her türlü gereksinimini gidermiş, tatmin olmuş, müstağni
- HAYHUY
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Herkesin aynı anda konuşmasından veya eğlenmesinden oluşan gürültü
- "Yoğun olayların ortasında o dönemleri uyanık olarak geçiren devlet adamları hayhuy içinde bile günlük tutarlar." (Haldun Taner)
-
Boş ve sonuçsuz çaba
- "Bunca yıl hayhuy içinde geçti."
-
[isim]
Herkesin aynı anda konuşmasından veya eğlenmesinden oluşan gürültü
- KOFLUK
-
-
[isim]
Kof olma durumu
- "Seslerde tuhaf bir kofluk, havada donup kalan bir tınlama." (Atilla İlhan)
-
İçi boş yer
-
Bilgisizlik, ahmaklık
-
Güçsüzlük, dermansızlık
-
[isim]
Kof olma durumu
- KONUŞU
-
-
[isim]
Bilimsel bir sorunu incelemek veya siyasi, ekonomik, diplomatik sorunları tartışmak için yapılan akademik toplantı, kolokyum
-
[isim]
Bilimsel bir sorunu incelemek veya siyasi, ekonomik, diplomatik sorunları tartışmak için yapılan akademik toplantı, kolokyum
- MUHDES
- ...
- OKUNTU
-
-
[isim]
Çağrı kâğıdı, çağrılık, davetiye
-
[isim]
Çağrı kâğıdı, çağrılık, davetiye
- SKAVUT
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Çok hızlı gidebilen bir tür keşif gemisi
-
[isim]
Çok hızlı gidebilen bir tür keşif gemisi
- ŞUNLAR
-
-
[zamir]
Şu zamirinin çokluk biçimi
-
[zamir]
Şu zamirinin çokluk biçimi
- SUPLES
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Güreşte hasmın sırtını yere getirmek için kendi üzerinden aşırılarak yapılan bir atma hareketi
-
Esneklik
-
[isim]
Güreşte hasmın sırtını yere getirmek için kendi üzerinden aşırılarak yapılan bir atma hareketi
- DURMAK
-
-
[nsz]
Hareketsiz durumda olmak
- "Motorlu su taşıtlarından biri de kanal rıhtımının tam bizim önümüze düşen bir noktasında demir atmış duruyordu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Dur! Bu işi ben yaparım. Durun hele, bakalım ne olacak!"
- "Gayri bana dur durak yok... Muhasebe müdürü ... çalışmamdan hoşnut değilmiş." (Tarık Dursun K)
-
İşlemez olmak, çalışmamak
- "Bileğimdeki saat durmuş." (Aka Gündüz)
-
Bir yerde bir süre oyalanmak, eğlenmek, eğleşmek, tevakkuf etmek
- "Yolda nerede çeşme gördümse durdum, elimi yüzümü yıkadım, su içtim." (Necati Cumalı)
-
Dinmek, kesilmek
- "Yağmur durdu."
-
Varlığını sürdürmek
- "Türklerin yüzlerce yıl önceki kitabeleri hâlâ duruyor."
-
Var olmak
- "Bu kadar dersim dururken sinemaya nasıl gideyim?"
-
Beklemek, dikilmek
- "Oturacak değil, ayakta duracak yer yok." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Yaşamak
- "Anneannen duruyor mu?"
-
Birisinin malı olarak bulunmak veya o malla ilişkisi olmak
- "Yazlık eviniz hâlâ duruyor mu?"
-
Kalmak
- "Artık çok durmamış, yanındaki hanımla birlikte balodan çıkmış!" (Mahmut Yesari)
-
Bir yerde olmak veya bulunmak
- "Aspirin getirmeyeceğini adı gibi biliyordu çünkü çekmecesinde dokunulmamış bir kutu duruyordu." (Tarık Buğra)
-
Belli bir durumda, bir görevde bulunmak
- "Her gelişimde ben de maçları seyreder, kaleci dururdum." (Haldun Taner)
-
Ara vermek
- "Sabahtan beri hiç durmadım."
-
Bir konuyla çok ilgilenmek, üstüne düşmek
-
[yardımcı fiil]
Kök veya gövdeleri sonuna -a (-e) eki almış fiillere gelerek süreklilik bildiren birleşik fiiller oluşturur: Çalışadurmak, bakadurmak, getiredurmak, yiyedurmak gibi
-
[nsz]
Hareketsiz durumda olmak
- KUMPAS
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Dizicilerin harfleri satır durumuna getirirken içine yerleştirdikleri ayarlanabilir demir yuva
-
Sanayide kalınlık ve incelikleri ölçmede kullanılan ölçüm aleti
-
Hile, düzen
-
[isim]
Dizicilerin harfleri satır durumuna getirirken içine yerleştirdikleri ayarlanabilir demir yuva
- MAŞUKA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Sevilen, âşık olunan kadın
- "Demek hamal Mehmet'in, sürücü Ahmet'in maşukalarına yaptıklarını sen de bana yapacaksın?" (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[isim]
Sevilen, âşık olunan kadın
- YUTMAK
-
-
[-i]
Ağızda bulunan bir şeyi yutağa geçirmek
-
Tam ve doğru söylememek
- "Bazı heceleri yutuyor."
-
İnanmak, aldanmak, kanmak
- "Bize numara yapma, yutacak enayi değiliz." (Sermet Muhtar Alus)
-
Söylemek istediği bir sözü kendini tutarak söylememek
-
İyice, eksiksiz olarak öğrenmek
- "Bazen üçer yüz sayfalık iki kitabı birden, yirmi dört saat zarfında hatmedip yuttuğu olurdu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Işık, ses gücünü, parlaklığını azaltmak
- "Duvarlar bütün ışıkları yutuyor, halkın üstüne bir toprak rengi dökülüyor." (Memduh Şevket Esendal)
-
Dayanıp sesini çıkarmamak, katlanmak
- "Ben bu ağır sözleri yutmam."
-
[-i]
Ağızda bulunan bir şeyi yutağa geçirmek
- AGUCUK
-
-
[ünlem]
Süt çocuğunu sevmek için söylenen bir söz
-
[ünlem]
Süt çocuğunu sevmek için söylenen bir söz