İçinde tu olan 7 harfli 117 kelime var. İçerisinde TU bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında tu olan kelimeler listesine ya da Sonu tu ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
T U Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
TU, UT
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- HORULTU
-
-
[isim]
Horlama sesi
- "Biraz sonra biri ince, öteki kalın, iki horultu odayı kapladı." (Memduh Şevket Esendal)
-
[isim]
Horlama sesi
- KOYUNTU
-
-
[isim]
Sıkıntı, üzüntü, keder
-
Sopa, baston koymaya yarayan yer
- "Köroğlu azdıkça azar ve sonunda koyuntulardan birinin arkasına dayadığı bekçi sopası gibi bastonunu alırdı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Sıkıntı, üzüntü, keder
- TANTUNİ
-
-
[isim]
Kuşbaşından daha küçük et parçalarının soğan, biber, maydanoz, domates vb. ile bir sac üzerinde pişirilmesi sonunda hazırlanan kebap türü
-
[isim]
Kuşbaşından daha küçük et parçalarının soğan, biber, maydanoz, domates vb. ile bir sac üzerinde pişirilmesi sonunda hazırlanan kebap türü
- KOŞUNTU
-
-
[isim]
Bir adamın yanında bulunanlar, yardakçılar, tayfa
-
[isim]
Bir adamın yanında bulunanlar, yardakçılar, tayfa
- TURNUVA
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Oyuncu veya takımlar arasında sırayla yapılan yarışma dizisi
- "Tenis turnuvası. Satranç turnuvası."
-
[isim]
Oyuncu veya takımlar arasında sırayla yapılan yarışma dizisi
- TURŞUCU
-
-
[isim]
Turşu yapan veya satan kimse
- "Bir turşucunun yanında çalışıyordum." (Çetin Altan)
-
[isim]
Turşu yapan veya satan kimse
- TUTULUM
-
-
[isim]
Bir yıl boyunca güneşin gök küresi üzerinde çizdiği çemberin sınırladığı daire, ekliptik
-
[isim]
Bir yıl boyunca güneşin gök küresi üzerinde çizdiği çemberin sınırladığı daire, ekliptik
- TUZLAMA
-
-
[isim]
Tuzlamak işi
-
İşkembe ile yapılan bir tür yemek
-
[sıfat]
Tuzlanarak hazırlanan
- "Tuzlama balık."
-
[isim]
Tuzlamak işi
- LİTURYA
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Kudas
-
[isim]
Kudas
- BOĞUNTU
-
-
[isim]
Zor soluk alma
-
Sıkıntı
- "Sen hiçbir zaman bilmeyeceksin bu korkunç boğuntuyu, bu çaresizliği." (Nazlı Eray)
-
Bir şeyi değerinden çok yükseğe satma işi, vurgunculuk, ihtikâr
- "Boğuntuya biterim, Mustafa kardeşim." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[isim]
Zor soluk alma
- FOSURTU
-
-
[isim]
Sigara fosur fosur içilirken çıkarılan ses
-
[isim]
Sigara fosur fosur içilirken çıkarılan ses
- TOKURTU
-
-
[isim]
Tokurdama sesi
-
[isim]
Tokurdama sesi
- AKTUTMA
-
-
[isim]
Albümin işeme
-
[isim]
Albümin işeme
- FÜTUHAT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Zaferler, fetihler
-
[isim]
Zaferler, fetihler
- TUTARGA
-
-
[isim]
Sara
-
[isim]
Sara
- SOĞUTUŞ
-
-
[isim]
Soğutma işi veya biçimi
-
[isim]
Soğutma işi veya biçimi
- BİSTURİ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Neşter
-
[isim]
Neşter
- MUŞTUCU
-
-
[isim]
Muştu getiren, savacı, müjdeci
- "Ona göre çocuklar sadece savaşa sürülecek erlerin bir muştucusudur." (Salâh Birsel)
-
[isim]
Muştu getiren, savacı, müjdeci
- OTURMAK
-
-
[-e]
Vücudun belden yukarısı dik duracak biçimde ağırlığı kaba etlere vererek bir yere yerleşmek
- "Bir sandalyenin üzerinde oturmuş, önüne bakıyordu." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Daha ilk gecesinden karı lafı ile oturup kalkmaya başlarsa konu nereye varır?" (Memduh Şevket Esendal)
-
[nsz]
Bu biçimde yerleştiği yerde kalmak
- "Bakın, hikâye zordur, acımasız ve hoşgörüsüzdür. Oturursunuz ve başından kalkamazsınız." (Tarık Dursun K)
-
[-i]
Uygun gelmek, ölçüleri tam olmak
- "Ütüsüz ve beli oturmamış pantolonunu çekti." (Tarık Buğra)
-
[-de]
Bir yerde sürekli olarak kalmak, ikamet etmek
- "Aynı semtte oturdukları için komşu da sayılırlar." (Burhan Felek)
-
[nsz]
Hiçbir iş yapmadan boş vakit geçirmek, boş durmak
- "Böyle oturacağınıza çalışsanız olmaz mı?"
-
[nsz]
Toprak veya yapı çökmek, aşağı inmek
- "Temelin bu tarafı on santim oturmuş."
-
[-le]
Biriyle beraber yaşamak
- "O günden beri, enişte beyle oturuyorum." (Sermet Muhtar Alus)
-
Bir işi yapmakta olmak, bir işe başlamak üzere olmak
- "Bu saat, kendimi bildim bileli sofraya oturma saatimizdir." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Yer almak, geçmek
- "Valilik makamına oturdu."
-
[nsz]
Benimsenmek, yerleşmek, kökleşmek
- "Gelenekler gün geçtikçe iyice oturdu."
-
Belli bir yörüngede dönmeye başlamak
- "Uydu yörüngeye oturdu."
-
Sıvı tortuları dibe çökmek, dipte toplanmak
-
[nsz]
Herhangi bir durumda belli bir süre kalmak
- "Arif gibi bir adamla çene yarışına girmek istememekle beraber susup oturamazdı." (Memduh Şevket Esendal)
-
Mal olmak
- "Bu bize pahalıya oturdu."
-
[-e]
Vücudun belden yukarısı dik duracak biçimde ağırlığı kaba etlere vererek bir yere yerleşmek
- USTURUP
- ...