İçinde tu olan 5 harfli 71 kelime var. İçerisinde TU bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında tu olan kelimeler listesine ya da Sonu tu ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
T U Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
TU, UT
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- POTUR
-
-
[isim]
Arka tarafında kırmaları çok, bacakları dar bir tür pantolon
- "Ayağında lacivert Karamürsel kumaşı bir potur vardı." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[sıfat]
Kırmalı ve potlu
-
[isim]
Arka tarafında kırmaları çok, bacakları dar bir tür pantolon
- TUĞRA
-
-
[isim]
Osmanlı padişahlarının imza yerine kullandıkları, özel bir biçimi olan sembolleşmiş işaret
-
Tura
-
[isim]
Osmanlı padişahlarının imza yerine kullandıkları, özel bir biçimi olan sembolleşmiş işaret
- TUTAK
-
-
[isim]
Bir şeyin tutulacak yeri
- "Saban tutağı. Bıçak tutağı. Kılıç tutağı. Tüfek tutağı."
-
Tutacak
-
Kabza
-
Maşa, kerpeten vb. araçların tutmaya yarayan kanatlarından her biri
-
Bir anlaşma, sözleşme veya isteğin yerine getirilmesini sağlamak için güvence olarak ele geçirilen kimse, tutu, rehine
-
[isim]
Bir şeyin tutulacak yeri
- TULUM
-
-
[isim]
Bazı yiyecek ve içecekler için koruyucu kap olarak kullanılan, önü yarılmadan bütün olarak yüzülmüş hayvan derisi
-
Gövdesi bu deriden yapılmış üflemeli çalgı, gayda
- "Ben zatınıza tulum şişirmesini öğreteyim, siz de bana kemançeyi öğretin." (Osman Cemal Kaygılı)
-
Tüp
-
Göğüs ve pantolon bölümü bitişik giysi
- "Zayıf vücuduna tulum bol geliyordu." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[sıfat]
Şişman, tombul
- "Bir şeyim yok doktor, bu yaşta annem gibi tulum olacak değilim ya!" (Halide Edip Adıvar)
-
[isim]
Bazı yiyecek ve içecekler için koruyucu kap olarak kullanılan, önü yarılmadan bütün olarak yüzülmüş hayvan derisi
- HUTUT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Çizgiler
- "Köy evlerinin kızıl loşluğundan gece karanlığına geçerken keskin hututu eriyordu." (Halide Edip Adıvar)
-
[isim]
Çizgiler
- TUĞLU
-
-
[sıfat]
Tuğu olan
-
[sıfat]
Tuğu olan
- TURFA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Az bulunur, eski, nadir
- "Turfa oldu artık eski felsefe." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Değersiz, değeri düşük
- "Şehirli dediği bu turfa kalabalığı küçümsediğini her hâliyle belli ederdi." (Haldun Taner)
-
[sıfat]
Az bulunur, eski, nadir
- TUYUĞ
-
-
[isim]
Mâni (II) biçiminde aruzla yazılmış manzume
-
[isim]
Mâni (II) biçiminde aruzla yazılmış manzume
- RÖTUŞ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Fotoğrafçılıkta resimleri basmadan önce cam üzerinde düzeltme işi
- "Artık hepsi her yeni yazacaklarını ana ilkeye göre ayarlıyor, eski yazdıklarını da buna göre rötuş ediyorlardı." (Haldun Taner)
-
Düzeltmek amacıyla yapılan değiştirme
- "Benim kısaltılan makale ile Zühtü'nün rötuştan geçen makalesini birleştirdiler." (Hüseyin Cahit Yalçın)
-
[isim]
Fotoğrafçılıkta resimleri basmadan önce cam üzerinde düzeltme işi
- YUTUŞ
- ...
- MATUF
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Bir yöne eğilmiş
-
Yöneltilmiş
-
[sıfat]
Bir yöne eğilmiş
- TUZLA
-
-
[isim]
Kıyılarda, tava denilen havuzlara deniz veya göl suyu akıtıldıktan sonra kurutularak tuz çıkarılan yer, memleha
-
Davarlara kırda tuz verilen düz, taşlık ve kayalık yerler
-
Tuzlak
-
[isim]
Kıyılarda, tava denilen havuzlara deniz veya göl suyu akıtıldıktan sonra kurutularak tuz çıkarılan yer, memleha
- TUTAM
-
-
[sıfat]
Avuç içi veya parmak uçlarıyla tutulabilen miktarda olan
- "Öksüzün cebindeki son tutam tütünü sardılar, sıra ile üçer nefes çektiler." (Refik Halit Karay)
-
[sıfat]
Avuç içi veya parmak uçlarıyla tutulabilen miktarda olan
- FÜTUR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bezginlik, umutsuzluk, usanç
- "Bu hülya uzaklaştıkça ruhta zehirli bir fütur husule geliyordu." (Hüseyin Cahit Yalçın)
-
[isim]
Bezginlik, umutsuzluk, usanç
- TUVAL
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Üzerine resim yapılan, gerdirilmiş keten, kenevir veya pamuklu kaba kumaş
-
Bu kumaşın üzerine yapılmış tablo
-
[isim]
Üzerine resim yapılan, gerdirilmiş keten, kenevir veya pamuklu kaba kumaş
- HATUN
-
-
[isim]
Kadın
-
Bayan, hanım
- "Emine hatun."
-
Eş, zevce
-
Yüksek makamdaki kadınlara ve hakan eşlerine verilen unvan
- "Bağdat hatun."
-
[isim]
Kadın
- LÜTUF
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Önem verilen, sayılan birinden gelen iyilik, yardım, ihsan, inayet, atıfet
- "Allah'ın lütuflarına karşı minnet ve şükran duygularıyla dolmuştu." (Cahit Uçuk)
- "Merhametin biricik kaynağı olan senden lütuf diliyorum."
-
[isim]
Önem verilen, sayılan birinden gelen iyilik, yardım, ihsan, inayet, atıfet
- TURBA
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Az çok kömürleşmiş bitkilerden oluşan yakıt
-
[isim]
Az çok kömürleşmiş bitkilerden oluşan yakıt
- TUĞCU
-
-
[isim]
Osmanlı döneminde savaşlarda padişahın tuğlarını taşıyan kimse
-
[isim]
Osmanlı döneminde savaşlarda padişahın tuğlarını taşıyan kimse
- NUTUK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Söz, konuşma
- "Onun nutkundan sonra bu meselenin artık münakaşa edilmemesi, bitmesi lazımdı." (Memduh Şevket Esendal)
- "Kıyıda dalgalara nutuk çekip kekemeliğini düzeltmeye çalışıyor." (Haldun Taner)
- "Kapıdan içeri bir adım attıktan sonra durdu, nutuk verir gibi elini sallayarak..." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Fakat işte onu karşısında görünce nutku tutulmuş." (Haldun Taner)
-
Söylev
- "Atatürk'ün onuncu yıl nutku."
-
[isim]
Söz, konuşma