İçinde t olan 4 harfli 383 kelime var. İçerisinde T harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında t harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu t harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

ATOM

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Birkaç türü birleştiğinde çeşitli molekülleri, bir tek türü ise bir kimyasal ögeyi oluşturan parçacık
  2. Yaprakları üst üste sarılı topak marul
  3. Eski Yunan filozoflarına göre gerçeğin son, artık bölünemez, bozulamaz diye tasarlanan temel ögeleri

ORTA

  1. [isim] Bir şeyin kenarlarından merkeze doğru yaklaşık olarak aynı uzaklıkta olan yer
    • "Tam bağın ortasına geldikleri zaman düşman askerlerini gördüler." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
    • "Herhangi bir taşralı kızın artık saklı kalma olasılığı ortadan kalkmış oluyordu." (Murathan Mungan)
    • "Böylelerinin kirayı biriktirdikten sonra bir para vermeden ortadan sır olanları çoktur." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
    • "İşte bu söz üzerinedir ki Servet Bey, apartmana çıkmak emelini ciddi bir tasavvur hâlinde ortaya atmıştı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  2. Başlangıcı ile bitimi arasında eşit uzaklıkta olan süre
    • "Yılın ortası. Haftanın ortası. Günün ortası. Kışın ortası."
    • "Önemli olan, kötülüğü iyilikle beraber ortadan kaldırmaktır." (Sait Faik Abasıyanık)
    • "Ses duyan kız günün birinde ortadan kayboldu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
    • "Ve yarından itibaren kılıcım -yani kalemim- elimde ortaya atılacaktım." (Ömer Seyfettin)
  3. Bir şeyin eşit olarak ayrılabileceği bölüm
    • "Seccadesini ortasından kesip ikiye böldüler." (Ömer Seyfettin)
    • "Mithat Paşa ve emsalini ortadan kaldırmak için ..." (Yusuf Ziya Ortaç)
    • "Eski, büyük teşrifat kayıkları ortadan kalkmışsa da yine iki, üç çifte kayıklara rast gelinirdi." (Abdülhak Şinasi Hisar)
  4. İyi ile kötü arasındaki durum
  5. Öğretimde, öğrencinin değerlendirilmesinde geçer not ile iyi arasındaki derece
    • "Orta ile geçti."
  6. [sıfat] Sorunların çözümünde aşırılıklardan kaçınan, ölçülü bir yöntem izleyen
  7. [sıfat] Her iki yanında kendi türünden aynı nitelikte nesneler, durumlar bulunan
    • "Hademe orta bölmeyi açmak üzere koştu." (Refik Halit Karay)
  8. [sıfat] İki karşıt nitelik veya durum arasında bulunan, tutarlı, ılımlı, vasat
  9. Bir olayın, içinde gerçekleştiği yer
  10. Orantı
  11. Futbolda oyunculardan birinin, topu, kale ağzında duran arkadaşlarına havadan yollamak için yaptığı vuruş
    • "Aut çizgisinden nefis bir orta..." (Haldun Taner)
  12. Yeniçeri Ocağında tabur

MUTİ

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [sıfat] Yumuşak başlı, itaat eden
    • "Genç Çerkez'in daima kendisine muti ve ikinci safta kalacağını ümit ederek dışarıdan gelin almamayı tercih etmişti." (Halide Edip Adıvar)

RÜŞT

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Erginlik

TAYA

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [isim] Dadı

TİFO

Kelime Kökeni : Yunanca

  1. [isim] Kirli sularda, bu sularla sulanmış sebzelerde bulunan, ortalama üç hafta süren, ateşli ve tehlikeli bir bağırsak hastalığı, karahumma

YURT

  1. [isim] Bir halkın üzerinde yaşadığı, kültürünü oluşturduğu toprak parçası, vatan
    • "Türk yurduna Türkiye denir."
  2. Memleket
    • "Gerideki yurdunu on beş günden fazla boş bırakmak istemez." (Falih Rıfkı Atay)
  3. Bakıma ve barınmaya muhtaç bir grup insanın oturduğu, yetiştirildiği veya bakıldığı kurum
    • "Güçsüzler yurdu."
  4. Göçebe Türklerin oturduğu çadır
  5. Öğrencilerin kaldığı, barındığı yer
  6. Diyar
    • "Bu köy pehlivanlar yurdudur."
  7. Bir şeyin ilk veya çok yetiştirildiği yer, vatan
  8. Yörüklerin yazın veya kışın oturdukları yer
  9. Sahip olunan arazi, emlak

FOTO

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Işık

ÖTME

  1. [isim] Ötmek işi

CİLT

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Ten
  2. Formaları, yaprakları birbirine dikerek veya yapıştırarak kitap, defter, dergi vb.ne geçirilen deri, bez veya kâğıtla kaplı kapak
    • "Nakışlara, ciltlere, minyatürlere hayran kaldı." (Ömer Seyfettin)
  3. Bir eserin ayrı ayrı basılan bölümlerinden her biri
    • "İstanbul Ansiklopedisi'nin ilk dokuz cildinde bunların altmış yedi tanesi yer alır." (Salâh Birsel)

HOŞT

  1. [ünlem] Köpekleri ürkütüp kaçırmak için çıkarılan ses

TARH

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Çıkarma
  2. Vergi koyma
  3. Bahçelerde çiçek dikmeye ayrılmış yer
    • "Çiçek tarhları üzerinde küçük sinek kümeleri görünüyor, birden kayboluyorlardı." (Ömer Seyfettin)

TİKE

  1. [isim] Et, ekmek, peynir vb.nde parça, lokma, dilim

İSOT

  1. [isim] Kırmızı, acı biber

ASİT

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Turnusolün mavi rengini kırmızıya çevirmek özelliğinde olan ve birleşimindeki hidrojenin yerine maden alarak tuz oluşturan hidrojenli birleşik, hamız

ATEŞ

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [isim] Yanıcı cisimlerin tutuşmasıyla beliren ısı ve ışık, od, nâr
    • "Uygarlık ateşten doğmuştur."
    • "Yüzüm nasıl bir hâl aldı bilmiyorum fakat ateş gibi kesildiğini iyi biliyorum." (Tarık Buğra)
    • "Alnı, yanakları ateş gibi yandığı hâlde vücudu tir tir titriyor, dişleri birbirine çarpıyordu." (Haldun Taner)
    • "Parça parça morarmış yüzüyle ateş püskürüyordu." (Abdülhak Şinasi Hisar)
  2. Tutuşmuş olan cisim
  3. Isıtmak, pişirmek için kullanılan yer veya araç
    • "Yemeği ateşten indirdim."
    • "Bir sözden, bir asker geçişinden, bir düşünceden yüreği parlar, gönlü ateş alır." (Memduh Şevket Esendal)
  4. Patlayıcı silahların atılması
    • "Top ateşi geceye kadar sürdü."
  5. Vücut ısısı
    • "Ateşi kırktan aşağıya düşmezdi." (Sait Faik Abasıyanık)
  6. Öfke, hırs, hınç
    • "Fırlayıp ayağa kalkmış, bir duvara yaslanarak ateş fışkıran gözlerle onu seyre başlamıştı." (Tarık Buğra)
  7. Coşkunluk
    • "Nejat Efendi'nin çalışında Peregrini'nin ihtirası, ateşi yoktu." (Halide Edip Adıvar)
  8. Tehlike, felaket
    • "Kendinizi ateşe atıyorsunuz."
  9. Büyük üzüntü, acı
    • "İçimin ateşi hiç küllenmedi. Seneler geçtikçe daha alevleniyor. Evlat acısı bu ..." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)

ATIŞ

  1. [isim] Atma işi veya biçimi
  2. Kalp veya nabzın vuruşu, çarpışı

ŞART

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Olması başka durumların gerçekleşmesini gerektiren şey, koşul
    • "İster istemez bu şartlara boyun eğecekti." (Falih Rıfkı Atay)
    • "Anası, oğlan gelirse içeri almayacağına şart etmişti." (Memduh Şevket Esendal)
    • "Sarfiyat hususunda bir şart koşmuyorlar." (Refik Halit Karay)
    • "Artık hep, evli adamlar gibi biz de şart olsun yeminine başladık." (Ömer Seyfettin)

TRUP

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Aynı tiyatroda çalışan oyuncular topluluğu

BATI

  1. [isim] Yeryüzündeki başlıca dört yönden güneşin battığı yön, günindi, garp, doğu karşıtı
    • "En batıda sarı, iki yüksek tepeli bir dağ." (Halide Edip Adıvar)
  2. Bulunulan yere göre güneşin battığı yönde olan bölge, garp
  3. Güneşin 22 Martta ve 23 Eylülde battığı nokta

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü