İçinde t olan 3 harfli 128 kelime var. İçerisinde T harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında t harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu t harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- BAT
-
-
[isim]
Kurşun boruların ağzını açmakta kullanılan, şimşirden yapılmış, ucu sivri bir çeşit takoz
-
[isim]
Kurşun boruların ağzını açmakta kullanılan, şimşirden yapılmış, ucu sivri bir çeşit takoz
- TIĞ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Dantel veya yün örmekte kullanılan, ucu çengelli kısa şiş
- "Maviş Hanım'ın elinde tığ, pencerenin önüne oturmuş, sabırla dantel üretir, görmüyor mu?" (Atilla İlhan)
- "Böyle kibar, yakışıklı, tığ gibi kocayı rüyada görsen inanmazdın." (Sermet Muhtar Alus)
-
Biz (II)
-
Demirci ve tesviyecilerin delikleri büyütmek veya eşit duruma getirmek için kullandıkları takım
-
[isim]
Dantel veya yün örmekte kullanılan, ucu çengelli kısa şiş
- ÇIT
-
-
[isim]
Hafif ve anlık ses
- "Aşağı katta ayak sesleri. Teyzenin odasında çıt yok." (Peyami Safa)
- "İşte bak, hücre kapısını çıt çıkarmadan araladı, yine bir şey diyecek." (Atilla İlhan)
- "Bir müddet hiçbirisi kımıldamadı ve çıt çıkmadı, sonra bir hıçkırık duyuldu." (Peyami Safa)
-
[isim]
Hafif ve anlık ses
- TÜR
-
-
[isim]
Çeşit, cins
- "Yazı türleri."
-
Ortak özellikleri olan bireylerin tamamı, cinslerin ayrıldığı bölüm, janr
- "Aslan ve insan türleri."
-
Kendi içinde bir birim olan ve üzerinde cins kavramının bulunduğu mantıksal kavram
- "Parça bütünün, cins türün yerine geçti mi daralma olur. Hayvan canlı varlık karşısında türdür, aslan karşısında cinstir."
-
[sıfat]
Türlü
- "Bu tür davranışlar."
-
[isim]
Çeşit, cins
- DUT
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Dutgillerden, kuzey yarım kürenin genellikle ılıman bölgelerinde yetişen, yapraklarıyla ipek böceği beslenen ağaç (Morus)
- "Sabahtan akşama kadar durmadan söyleyen geveze Çalıkuşu, dut yemiş bülbüle dönmüştü." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Bu ağacın, ak, kara, pembe renkte ekşi veya tatlı, sulu meyvesi
-
[isim]
Dutgillerden, kuzey yarım kürenin genellikle ılıman bölgelerinde yetişen, yapraklarıyla ipek böceği beslenen ağaç (Morus)
- LOT
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Tutam (II)
-
[isim]
Tutam (II)
- TEK
-
-
[sıfat]
Eşi olmayan, biricik, yegâne
- "Hamit, biliyorsunuz edebiyatımızın tek dâhisidir." (Yusuf Ziya Ortaç)
- "Tek bir kişi var."
-
[isim]
Birbirini tamamlayan veya aynı türden olan nesnelerden her biri
- "Dirseği hafifçe dizime dokunuyor ve bir saçı, bir tek tel saçı kaşının ucuna sürünüyordu." (Memduh Şevket Esendal)
- "Tek bir kişi yok."
-
[zarf]
Önüne getirildiği cümleye istek ve özlem kavramı katar
- "Tek yesin de ne isterse yesin. Tek çalışsın da isterse arada yaramazlık da etsin."
-
[zarf]
Yalnızca
- "Bunun için tek bir yol var."
-
Hiç, hiçbir
- "Tek kelime konuşmadan bu yokuşu indik." (Refik Halit Karay)
-
İki ile bölünemeyen (sayı)
- "Üç, beş, yedi ... tek sayılardır."
-
[sıfat]
Eşi olmayan, biricik, yegâne
- KIT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
İhtiyaca yetmeyecek kadar az, bol karşıtı
- "O devirde bizim gibi henüz askere gitmemiş şoförler çok kıttı." (Aka Gündüz)
-
Az, yetersiz (duygu, söz vb.)
- "Sözü kıt bir adamdı." (Halikarnas Balıkçısı)
-
[sıfat]
İhtiyaca yetmeyecek kadar az, bol karşıtı
- TAL
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Kök, sap ve yaprak şeklinde farklılaşmamış bir bitkinin yaşama ve büyüme organı
-
[isim]
Kök, sap ve yaprak şeklinde farklılaşmamış bir bitkinin yaşama ve büyüme organı
- ATİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Gelecek
- "Ne harabiyim ne harabatiyim / Kökü mazide olan atiyim." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[isim]
Gelecek
- TAM
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Eksiksiz, kesintisiz
- "Tam iki saat yalandan tamirle uğraştım." (Aka Gündüz)
-
Bütün, tüm
-
[zarf]
Uygun olarak, tıpkı, aynı
- "Tam istediğim gibi davrandın."
-
[zarf]
Sırasında, anında
- "Tam mağazaya gireceğim zaman arkamdan bir ses geldi." (Ömer Seyfettin)
-
Gerçek, ehliyetli, yetkin, kusursuz
- "Reşit Galip tam bir idealist gibi öldü." (Orhan Seyfi Orhon)
-
Amerikan doları
-
[sıfat]
Eksiksiz, kesintisiz
- ZAT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kimse, kişi
- "Tanıdıklarımdan bir zat, meyveleri hiç sevmez." (Ahmet Haşim)
-
Kendi, öz
- "Evvelki gün gelen kadın sizi istiyor, zatınızla konuşacakmış." (Sermet Muhtar Alus)
-
[isim]
Kimse, kişi
- CET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Dede, büyük baba, ata
- "Nice yıl, cetlerimiz kökleşerek bir yerde, manevi varlığının resmini çizmiş havaya." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[isim]
Dede, büyük baba, ata
- TÜY
-
-
[isim]
İnsan ve hayvan derisi üzerinde bulunan ince, kısa, yumuşak ve sık uzantılar
- "İnce güzel kaşlarının ortasında iki tüyü her zamanki gibi tersine dönmüş." (Halide Edip Adıvar)
- "Otelin kapıcısı yalan söylemekte tüy dikiyordu." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Adamlar yüz kiloluk bir yükü tüy gibi kaldırırlar..." (Burhan Felek)
- "Büyük hanım, daha fazla korkuyor, tüyleri diken diken oluyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Kuşların gövdesini örten ince ve tel gibi uzantıların her biri veya tamamı
- "Akıllı kız Güner, ortaya çıkalı ne kadar oldu, daha dün bir bugün iki, baksana iyice tüyü düzmüş." (Atilla İlhan)
- "Ne vahşi, ne korkunç; insanın tüylerini diken diken eden bir ölü sessizliği var." (Orhan Veli Kanık)
-
Bazı bitki ve meyvelerle bazı dokumalar üzerinde görülen ince, kısa, yumuşak ve sık uzantılar
-
[isim]
İnsan ve hayvan derisi üzerinde bulunan ince, kısa, yumuşak ve sık uzantılar
- ÜTÜ
-
-
[isim]
Genellikle giysilerin buruşukluklarını gidermek için bunların üzerinden geçirilen kızgın demir araç
-
Bu araçla yapılan iş
- "Garsonların yamalı bez ceketleri etüv ve ütü kokuyor." (Falih Rıfkı Atay)
-
[isim]
Genellikle giysilerin buruşukluklarını gidermek için bunların üzerinden geçirilen kızgın demir araç
- TOP
-
-
[isim]
Birçok spor oyununda kullanılan, türlü büyüklükte, genellikle kauçuktan yapılmış yuvarlak nesne
- "Havası boşalmış bir futbol topu..." (Aka Gündüz)
- "İngilizlerin topa tuttuğu yerlere gidip bir saat kadar muhtelif çapta birçok mermi ölçtüm." (Falih Rıfkı Atay)
- "Biz kim oluyoruz ki veresiye verelim, iki günde topu atarız." (Memduh Şevket Esendal)
-
Bazı aletlerde bulunan toparlağımsı parça
- "Kantarın topu. Duvar saatinin topu."
-
Kumaş, kâğıt gibi şeylerin belli miktardaki bağı, ferde
- "Bir top basma. İki top ipekli."
-
Kumaş, kâğıt vb. şeylerin düzenli bir yığın durumuna getirilmiş bağı
- "Kâğıt topları."
-
[sıfat]
Yuvarlak biçimde olan, toparlak
- "Bunlardan sonra top sakallı, çocuk yüzlü Şaban'ın dizi en çok sevdiği yerdi." (Halide Edip Adıvar)
-
[zarf]
Tamamen, bütünüyle
-
Homoseksüel erkek
-
Gülle veya şarapnel atan büyük, ateşli silah
- "Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor / Barbaros belki donanmayla seferden geliyor." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[isim]
Birçok spor oyununda kullanılan, türlü büyüklükte, genellikle kauçuktan yapılmış yuvarlak nesne
- KAT
-
-
[isim]
Bir yapıda iki döşeme arasında yer alan daire veya odaların bütünü
- "Yemekten sonra evin üst katında, ocaklı bir odaya çıktık." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Bir yüzey üzerine az veya çok kalın bir biçimde, düzgün olarak yayılmış bulunan şey
- "Bir kat yufka, bir kat peynir."
-
Üst üste konulmuş şeylerden her biri, tabaka
-
Giyeceklerde takım
- "Birer kat elbise ile kalacağız." (Aka Gündüz)
-
Apartman dairesi
-
Ön, yan
- "Salim, Sait Faik'in Yaşar Nabi katındaki telif ücretini artırmakta büyük rol oynamıştır." (Salâh Birsel)
-
Huzur
-
Bükülen veya kıvrılan bir şeyin her kıvrımı
- "Kumaşın katı."
-
Makam, mevki
-
Kez, defa, misil
- "Bu, ondan iki kat pahalı."
-
Katman
-
Tekrarlanan bir sayının toplamı
- "6, 9, 12 ve 15 sayıları 3 sayısının katlarındandır."
-
[isim]
Bir yapıda iki döşeme arasında yer alan daire veya odaların bütünü
- ZIT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Karşıt, ters
- "... devam ediyor, birbirine zıt birçok şeyler söylüyordu." (Ömer Seyfettin)
- "... ahlakını az çok bilirim, onunla zıt gitmeye gelmez." (Ahmet Haşim)
- "Niçin babanın zıddına basıyorsun evladım, seni hiç incitmemiş bir baba, bir gün bir fiske vurmadı, bir dediğin iki olmuyor." (Halide Edip Adıvar)
- "Yalnız akrep kuyruğu gibi bükülmüş pomatlı ibrişim bıyıklar zıddıma gidiyor." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[sıfat]
Karşıt, ters
- RET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Uygun bulmama, geri çevirme, kabul etmeme
- "Dostundan ve ötekilerden kuvvetli bir ret bekliyordu." (Peyami Safa)
-
Aile bireylerinden birinin sorumluluğunu üstünden atma, varlığını tanımama, aileden saymama
- "Evlatlıktan ret."
-
[isim]
Uygun bulmama, geri çevirme, kabul etmeme
- TİZ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
İnce, keskin (ses)
- "Tüfeklerin daha tiz yaylım teraneleri bu en yüksek ölüm raksına hâkim olmuş." (Halide Edip Adıvar)
-
[sıfat]
İnce, keskin (ses)