İçinde r olan 5 harfli 1595 kelime var. İçerisinde R harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında r harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu r harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- AKTÖR
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Erkek oyuncu
- "Bir tiyatro kumpanyasında aktör oldum." (Halide Edip Adıvar)
-
Olduğundan başka türlü görünen kimse
-
[isim]
Erkek oyuncu
- AMPER
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Elektrik akımında şiddet birimi
-
[isim]
Elektrik akımında şiddet birimi
- BORAN
-
-
[isim]
Rüzgâr, şimşek ve gök gürültüsü ile ortaya çıkan sağanak yağışlı hava olayı
- "Yazın sık sık boran olur."
-
[isim]
Rüzgâr, şimşek ve gök gürültüsü ile ortaya çıkan sağanak yağışlı hava olayı
- DUVAR
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Bir yapının yanlarını dışa karşı koruyan, iç bölümlerini birbirinden ayıran, taş, tuğla vb. gereçlerden yapılan veya örülen dikey düzlem
-
Bir toprak parçasını sınırlayan taş, tuğla, kerpiçten yapılan engel
- "Karabaş, bostan duvarının gölgesinde öğle uykusuna serilir." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Sonuç alınamayan yer
-
Engel
- "İki arkadaşın arasında aşılmaz bir duvar vardı."
-
Voleybolda ağ üzerinde karşı takım oyuncusunun vuruşuna karşı koyma
-
[isim]
Bir yapının yanlarını dışa karşı koruyan, iç bölümlerini birbirinden ayıran, taş, tuğla vb. gereçlerden yapılan veya örülen dikey düzlem
- FECİR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Tan vakti
- "Baktık geceden fecre kadar ellerde / Yıldızlara yükselen kadehler gördük." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
Tan kızıllığı
- "Bu fecir dediğimiz aydınlanmanın başını belli etmek için ak iplikten kara ipliği seçmek kıstas sayılmıştır." (Burhan Felek)
-
[isim]
Tan vakti
- HURMA
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Hurma ağacı
-
Bu ağacın tatlı meyvesi
-
[isim]
Hurma ağacı
- KAYAR
-
-
[isim]
Hayvanların eskiyen nallarının çivilerini değiştirme işlemi
-
Pay
- "Bir temiz ağzının kayarını verdim."
-
[isim]
Hayvanların eskiyen nallarının çivilerini değiştirme işlemi
- SAFRA
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Balonlarda bulunan pilotların, yükselmek veya inişi yavaşlatmak istediklerinde attıkları ağırlık
-
Gemileri ve her boyda deniz aracını dengede tutmak, istenilen su düzeyine kadar batırabilmek için dip bölümlerine konulan ağırlık, balast
-
Bazı balık ağlarının alt tarafına takılan, ağın su içinde kalmasını sağlayan ağırlık, balast
-
[isim]
Balonlarda bulunan pilotların, yükselmek veya inişi yavaşlatmak istediklerinde attıkları ağırlık
- ŞERİF
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Kutsal, şerefli
-
Soylu, temiz
-
[sıfat]
Kutsal, şerefli
- SEYİR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Gidiş, yürüyüş, ilerleyiş
- "Hastalığın seyri."
- "Sanki Rumeli baştan başa bir arena idi ve Avrupa siyaset adamları da birer Roma imparatoru gibi mermerden localarına kurulmuşlar, oradaki olumlu güreşleri seyre dalmışlardı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Kara taşıtlarının belli bir güzergâhta ilerlemesi
-
Özellikle gemilerin belli bir rotayı takip ederek yolculuk etmesi
-
Bir yerden başka bir yere gitmek için yola çıkma
-
Eğlenmek için bakma, hoşlanarak bakma, temaşa
- "Tevfik, orta oyununa çıkınca seyrine en sık gidenlerden birisi Selim Paşa'nın karısı oldu." (Halide Edip Adıvar)
-
Bakıp eğlenecek şey, eğlendirici durum
- "Bundan âlâ seyri nerde bulacak garipler?" (Tarık Buğra)
-
[isim]
Gidiş, yürüyüş, ilerleyiş
- TURNA
-
-
[isim]
Turnagillerden, Avrupa ve Kuzey Afrika'da toplu olarak yaşayan, göçebe, iri bir kuş (Grus grus)
- "Ne talih varmış bunakta. Turnayı gözünden vurdu, dedi." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Turnagillerden, Avrupa ve Kuzey Afrika'da toplu olarak yaşayan, göçebe, iri bir kuş (Grus grus)
- YAZAR
-
-
[isim]
Yazma özelliği olan şey
-
Bilim, edebiyat, sanat alanında kitap yazan kimse, müellif
-
Özellikle gazete ve dergilerde herhangi bir konuda yazı yazan kimse, muharrir
-
[isim]
Yazma özelliği olan şey
- ZORGU
-
-
[isim]
Kişinin eğilimi ve isteğine uymayan iş ve davranışlara zorlanması veya bu özellikteki davranışları göstermesi
-
[isim]
Kişinin eğilimi ve isteğine uymayan iş ve davranışlara zorlanması veya bu özellikteki davranışları göstermesi
- HASIR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Saz, kabuk, yaprak vb. bir bitki maddesiyle örülmüş taban veya tavan örtüsü
-
[sıfat]
Tamamı veya bir bölümü böyle bir örgüden yapılmış olan
- "Kuş tüyü yastıklı hasır sandalyelere oturdular." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Saz, kabuk, yaprak vb. bir bitki maddesiyle örülmüş taban veya tavan örtüsü
- KİRİL
- ...
- PERDE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Görüşü, ışığı engellemek, bir şeyi gizlemek için pencereye veya bir açıklığın önüne gerilen örtü
- "Perdeleri nasıl kendi eliyle pencerelere taktığını ... düşündü." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Tiyatro topluluğu 'Kaos' adlı oyunla perdelerini ilk kez açmıştı." (Ahmet Cemal)
-
Üzerine bir cismin görüntüsü yansıtılan saydam olmayan yüzey
- "Sinema perdesi. Karagöz perdesi."
-
İki yeri birbirinden ayıran bölme
- "Duvarın önüne çekilen tahta perdeye yapıştırılmış ilanlara bakıyordu." (Memduh Şevket Esendal)
-
Seste pes perde
- "Sonra da ince ve çok acıklı bir perdeden şarkı söylemeye başladı." (Ahmet Mithat)
-
Doğruyu görmeye engel olan şey
- "Bu sözü duyunca gözlerimdeki perde kalkıverdi."
-
Kaz, ördek, martı gibi hayvanların parmaklarını birbirine bitiştiren zar
-
Bir müzik parçasını oluşturan seslerden her birinin kalınlık veya incelik derecesi
-
Bu ses derecelerini sağlamak için çalgılarda bulunup parmaklarla basılan yer
-
Katarakt
- "Gözlerine perde inmiş."
-
Bir sahne eserinin büyük bölümlerinin her biri
- "Oyunun üç perdesi de böyle alkışlar içinde geçti." (Memduh Şevket Esendal)
-
[isim]
Görüşü, ışığı engellemek, bir şeyi gizlemek için pencereye veya bir açıklığın önüne gerilen örtü
- PERVA
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Çekinme, sakınma, korku
- "Islanmışın yağmurdan pervası mı olur?" (Rıfat Ilgaz)
-
[isim]
Çekinme, sakınma, korku
- VERİM
-
-
[isim]
Çalıştırılan, işletilen, bakılan bir şeyin verdiği sonuç veya bu sonucun niceliği, mahsul, randıman
- "İşçilerin verimi. Makinenin verimi. Ağacın verimi."
- "Siyasi amaçlı ... işi yavaşlatma, verim düşürme ve diğer direnişler yapılamaz" (Anayasa)
-
Ortaya çıkan, istenilen, beklenilen sonuç, semere
- "Yeni çıkan kitaplar, özellikle yerli yazarların verimleri öne geçiyor hep." (Selim İleri)
-
[isim]
Çalıştırılan, işletilen, bakılan bir şeyin verdiği sonuç veya bu sonucun niceliği, mahsul, randıman
- BEŞER
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
İnsanoğlu, insan
-
[isim]
İnsanoğlu, insan
- CEZİR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kök
-
Alçalma, medar karşıtı
-
[isim]
Kök