İçinde ola olan 8 harfli 37 kelime var. İçerisinde OLA bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ola olan kelimeler listesine ya da Sonu ola ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A L O Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
3 Harfli Kelimeler
ALO
2 Harfli Kelimeler
AL, LA, OL
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- POLARMAK
-
-
[-i]
Polarma olayına uğratmak
-
[-i]
Polarma olayına uğratmak
- POLARİTE
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Bir elektrik üretecinin kutuplarını birbirinden ayırt etmeyi sağlayan nitelik
-
[isim]
Bir elektrik üretecinin kutuplarını birbirinden ayırt etmeyi sağlayan nitelik
- DOLAMBAÇ
-
-
[isim]
Dolanarak giden, dönerek uzanan yolun kıvrıntısı
- "Bu yolun dolambaçları çoktur."
-
İç kulak
-
Başlık
- "Atımı bağladım darağacına / Perçemim dolaştı dolambacıma." (Halk türküsü)
-
[isim]
Dolanarak giden, dönerek uzanan yolun kıvrıntısı
- SOLARYUM
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Hastalıkları güneş ışınları ile tedavi etmeyi amaçlayan kuruluş
-
Yapay yolla bronzlaşmayı sağlayan aygıt
-
[isim]
Hastalıkları güneş ışınları ile tedavi etmeyi amaçlayan kuruluş
- ÇOLAKLIK
-
-
[isim]
El veya kol sakatlığı
-
[isim]
El veya kol sakatlığı
- KOLAĞASI
-
-
[isim]
Osmanlı ordusunda yüzbaşı ile binbaşı arasında yer alan rütbe
-
[isim]
Osmanlı ordusunda yüzbaşı ile binbaşı arasında yer alan rütbe
- DEPOLAMA
-
-
[isim]
Depolamak işi
-
Bellek cihazına verinin yerleştirilmesi veya saklanması
-
[isim]
Depolamak işi
- DOLAKSIZ
-
-
[sıfat]
Dolağı olmayan, büzgüsü bulunmayan
- "Adamın sırtında yakasız bir mintanı, bacaklarında da dolaksız bir külot vardı." (Haldun Taner)
-
[sıfat]
Dolağı olmayan, büzgüsü bulunmayan
- KOLALAMA
-
-
[isim]
Kolalamak işi, kola
-
[isim]
Kolalamak işi, kola
- OLAGELME
-
-
[isim]
Olagelmek işi
-
[isim]
Olagelmek işi
- POLAROİT
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Geçirdiği ışığı polaran saydam yaprak
-
Çekim ve baskı işlemlerini çok çabuk ve otomatik olarak yapan fotoğraf makinesi
-
Bu makineyle çekilen fotoğraf
-
[isim]
Geçirdiği ışığı polaran saydam yaprak
- DOLANMAK
-
-
[-e]
Bir şeyin çevresine sarılmak
- "Kocasının kolu beline bir kobra gibi dolanmış, ince kaburgalarını birbirine geçirecek gibi sıkıyordu." (Halide Edip Adıvar)
- "Dolap beygirinin en büyük şansı gözlerinin bağlı olmasıdır; böylece aynı çember içinde dolanıp durduğunun farkında olmaz." (Ahmet Ümit)
-
[nsz]
Bir şeyin çevresinde dönmek, gezmek, dolaşmak
- "Arkadan dolanıp uzaktan gözetleyecekti çeşmeyi." (Çetin Altan)
-
[nsz]
Karışmak, dolaşmak
-
[-de]
Gelişigüzel gezmek
- "Kızlarının, gelinlerinin evleri arasında dolanıyor, hep evini, komşularını arıyordu." (Necati Cumalı)
-
[-e]
Bir şeyin çevresine sarılmak
- SİLOLAMA
-
-
[isim]
Silolamak işi
-
[isim]
Silolamak işi
- BOLARMAK
-
-
[nsz]
Bol duruma gelmek
-
[nsz]
Bol duruma gelmek
- OLABİLME
- ...
- OLABİLİR
-
-
[sıfat]
Gerçekleşme imkânı bulunan, olur, mümkün, kabil
- "Olabilir her yola başvurdum."
-
[sıfat]
Gerçekleşme imkânı bulunan, olur, mümkün, kabil
- OLADURMA
- ...
- VİYOLACI
-
-
[isim]
Viyola çalan kimse, viyolonist
-
[isim]
Viyola çalan kimse, viyolonist
- DOLAŞMAK
-
-
[nsz]
Gezmek, gezinmek
- "Belki otuz defa belki kırk defa, otelin merdivenlerini inip çıkıyor, her yeri dolaşıyor." (Memduh Şevket Esendal)
-
Doğru gitmeyip yolu uzatmak
- "Bu yoldan giderseniz çok dolaşırsınız."
-
Dönüp başka bir yönden gelmek
- "Dolaş da arka kapıdan gel."
-
Kan, damarlarda yer değiştirmek
- "Damarlarında aynı kan dolaşıyor."
-
Saç, iplik vb. şeyler birbirine karışarak güç çözülür duruma gelmek
- "Saçları taranmamaktan dolaşmış."
-
[-i]
Bir yeri belli bir amaçla gezmek
- "Müzeleri dolaşmak."
-
Denetlemek amacıyla bir yeri gezmek
-
Nefes, el bir şey üzerinde hafifçe hareket etmek
-
Gezinmek
-
Çok kimse tarafından söylenmek
-
Belirmek
- "Başında dolaşan bir tehlikeden bahsediyorum." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[nsz]
Gezmek, gezinmek
- OLANAKLI
-
-
[sıfat]
Olma ihtimali bulunan, mümkün, kabil
-
[sıfat]
Olma ihtimali bulunan, mümkün, kabil