İçinde o olan 3 harfli 107 kelime var. İçerisinde O harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında o harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu o harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- YOK
-
-
[sıfat]
Bulunmayan, mevcut olmayan (nesne, kimse vb.), var karşıtı
- "Yok canım, ben belediye taraflısı değilim. Sizden yanayım." (Memduh Şevket Esendal)
- "İki saatte ağaç yetiştireceklermiş. -Yok, devenin başı!"
- "Kurtulmak için ya yok olmalı ya yok etmeli." (Atilla İlhan)
- "İttihat ve Terakki'nin yok olduğu bir günde ben İttihatçı'yım diyen bu adam, onun var olduğu günlerde, kötülüklerine bütün gücü ile karşı koyan adamdı." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Yasak
- "İçki, sigara yok."
- "Yok yok, gidelim!"
-
[isim]
Olmayan, bulunmayan şey
- "Sen yoktan anlamaz mısın?"
-
[edat]
"Hayır" anlamında kullanılan bir söz
- "Geldiler mi? -Yok, daha gelmediler."
-
[bağlaç]
Birbirine karşıt iki cümleden, ikincisinin başına getirilen bir söz
- "Verdiler, ne âlâ; yok vermediler, döner gelirsin."
-
[bağlaç]
Birinin söylediği sözlerden genelde kuşkulanıldığında veya sözler hafifsendiğinde kullanılan bir söz
- "Yok kâğıdı kalmamış, yok mürekkebi iyi değilmiş, hasılı bir alay bahaneler!"
- "Yok ben seni adam ettim, yok haddini bil, yok üstümüze düşeni yapalım." (Atilla İlhan)
-
[edat]
Savunulan bir düşünceyi doğrulayan sözün başına getirilir
- "Yok, doğrusu iyi adam, kim ne derse desin."
-
[sıfat]
Bulunmayan, mevcut olmayan (nesne, kimse vb.), var karşıtı
- NOT
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Bir şeyi hatırlamak için yazılan kısa yazı
- "Kitaplardan birinin kenarına bir not yazmışsın." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Not alıyorum, Türkçeye mısra mısra hemen tercüme ediyorum." (Refik Halit Karay)
- "Cevdet Paşa tezkeresine şöyle bir not düşmek zorunda kalır." (Salâh Birsel)
- "Bunu not edin de unutmayın."
-
Okullarda öğrencinin dersle ilgili bilgi ve beceri düzeyini göstermek üzere öğretmenlerce verilen sayı, derece
-
Bir şeyin niteliği üzerine edinilen kanı
-
[isim]
Bir şeyi hatırlamak için yazılan kısa yazı
- OHA
-
-
[ünlem]
Büyükbaş hayvanları durdurmak için kullanılan bir seslenme sözü
-
Kaba ve yakışıksız bir davranışta bulunan kişilere karşı kullanılan söz
-
[ünlem]
Büyükbaş hayvanları durdurmak için kullanılan bir seslenme sözü
- KOV
-
-
[isim]
Yerip çekiştirme, gıybet
-
[isim]
Yerip çekiştirme, gıybet
- OLE
-
Kelime Kökeni : İspanyolca
-
[ünlem]
Yüreklendirmeye yarayan bir seslenme sözü, yaşa
- "Gözler kamaştıran şala, meftun eden güle / Her kalbi dolduran zile, her sineden ole!" (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[ünlem]
Yüreklendirmeye yarayan bir seslenme sözü, yaşa
- OVA
-
-
[isim]
Çevrelerine göre çukurda kalmış, çoğunlukla alüvyonla örtülü, eğimi az, akarsuların derine gömülmemiş olduğu, genellikle geniş veya dar düzlük, yazı
- "Tabiatın kırlara, ovalara verdiği doyulmaz güzellikte bir parça var." (Memduh Şevket Esendal)
-
[isim]
Çevrelerine göre çukurda kalmış, çoğunlukla alüvyonla örtülü, eğimi az, akarsuların derine gömülmemiş olduğu, genellikle geniş veya dar düzlük, yazı
- TOS
-
-
[isim]
Alın veya boynuzla vuruş
- "Bir tos vurduğu gibi kapıyı darmadağın ederek fırlıyor."
-
[isim]
Alın veya boynuzla vuruş
- SOS
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Bazı yemeklerin üzerine dökülen, domates, baharat vb. şeylerle yapılan karışım
-
[isim]
Bazı yemeklerin üzerine dökülen, domates, baharat vb. şeylerle yapılan karışım
- KOD
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Harf
-
Şifre
-
[isim]
Harf
- OHM
- ...
- YOL
-
-
[isim]
Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik
- "Hayatta epeyce yol almış, çoluk çocuğa karışmış bir münevver olarak sürüden ayrılmaya korkuyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Bütün günlerimiz için kendimize bir yol çizer, sonra her gün bunun aksine hareket ederiz." (Abdülhak Şinasi Hisar)
- "Elinde güçlü bir çıra vardı, onu yüksekte tutarak yolculara yol gösteriyordu." (Nezihe Araz)
- "Senin yolunu kesecek, engel olacak değilim." (Mahmut Yesari)
-
Karada insanların ve hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer
- "Bahçeleri bahçelere toprak yollar bağlardı." (Çetin Altan)
- "Biz benzincinin istihkakını düşeriz, siz de benzini alırsınız, diye yol gösterirler." (Memduh Şevket Esendal)
- "Yola öğle yemeğinden sonra çıktık." (Samim Kocagöz)
-
Genellikle yerleşim alanlarını birbirine bağlamak için düzeltilerek açılmış ulaşım şeridi
- "Yolda oynayan çocuklara ne olduğunu sordu." (Ömer Seyfettin)
- "Motorun yanaşmasını bekliyorum, yol kestiği için şimdi hiç gürültü etmiyor." (Zeyyat Selimoğlu)
- "Mademki bu işi yapamıyorsun, o hâlde başka işimiz yok derler, bana yol verirler." (Orhan Kemal)
- "Bir roman konusundan yola çıkarak Salâh Birsel'in 'Dört Köşeli Üçgen'iyle Orhan Kemal'in 'Murtaza'sı arasında bir akrabalık kuruverdi." (Selim İleri)
-
İçinden veya üstünden bir sıvının geçtiği, aktığı yer
- "Su yolu. Sel yolu."
- "Seniha'nın bu hareketi türlü türlü tefsirlere yol açtı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Yolculuk
- "Yola çıkmak. Yoldan kalmak."
-
Gidiş çabukluğu, hız
- "Bu vapurun yolu az."
-
Davranış, tutum, gidiş veya davranış biçimi
- "Celal Bey'i sakal bırakma yolunda, kim, hangi örnek özendirdi diye çok düşünmüşümdür." (Haldun Taner)
-
Uyulan ilke, sistem, usul, tarz, tarik
- "Duyguların eğitimi de en iyi sanat yoluyla olur."
-
Kumaşta bulunan çizgi
-
Kez, defa
-
Gaye, uğur, maksat
- "Bu yolda çok emek harcandı."
-
Bir amaca ulaşmak için başvurulması gereken çare, yöntem
- "Bu işi yapmanın bir yolu vardır."
-
[isim]
Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik
- HOL
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Sofa
- "Çantalarım holde duruyordu." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Sofa
- MOD
- ...
- ODA
-
-
[isim]
Evin veya herhangi bir yapının oturma, çalışma, yatma gibi işlere yarayan, banyo, salon, giriş vb. dışında kalan, bir veya birden fazla çıkışı olan bölmesi, göz
- "Hâlâ kapısı aralık duran odaya doğru koştu." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Serbest meslek adamlarını içinde toplayan resmî birlik
- "Sanayi odası. Ticaret odası."
-
Yeniçeri kışlası
-
[isim]
Evin veya herhangi bir yapının oturma, çalışma, yatma gibi işlere yarayan, banyo, salon, giriş vb. dışında kalan, bir veya birden fazla çıkışı olan bölmesi, göz
- BOY
-
-
[isim]
Bir şeyin tabanı ile en yüksek noktası arasındaki uzaklık
- "Boyu uzundu, yalnız biraz fazla semizdi." (Ömer Seyfettin)
- "Burada biraz boy gösterdikten sonra bir yolunu bulup kapağı Paris'e attı." (Halide Edip Adıvar)
- "Paraca belki onunla boy ölçüşebilecek Nuran'dı." (Abdülhak Şinasi Hisar)
- "Türkler belli tek bir sebeple mi yüzyıllar boyu yollara dökülmüştü?" (Cahit Uçuk)
-
Bir yüzeyde, en sayılan iki kenar arasındaki uzaklık, en, genişlik karşıtı
- "Kitabın boyu. Tablonun boyu."
-
Uzunluk
- "Yılanın boyu."
- "Eğer fideleriniz nitelikli değilse boy verip yapraklandıkça, çiçek açtıkça, meyve verdikçe fideliğe kızmaya hakkınız yoktur." (Salâh Birsel)
-
Kumaş için ölçü
- "Bu elbiseye iki boy yeter."
-
Destan
- "Boy boyladı, soy soyladı." (Dede Korkut)
-
[isim]
Bir şeyin tabanı ile en yüksek noktası arasındaki uzaklık
- ROK
- ...
- NOD
- ...
- POZ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Resim ve fotoğrafta duruş
- "Yastıkları hastaya vereceğim yan oturma pozuna göre dizdim." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Tam çizerken bir arkadaşı geliyor, poz veren çocuğun ensesine bir küfür ve bir de şamar yapıştırıyor." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
- "Büyük yazar pozlarındalar ama, edebiyat dünyası denilen şu dünyanın ne geçmişinden ne şimdisinden haberleri var." (Nezihe Meriç)
-
Fotoğrafta objektifin açık kaldığı süre
-
Fotoğraf makinesinde kullanılan filmde her bir kare
-
Kurum, çalım
-
[isim]
Resim ve fotoğrafta duruş
- ZOM
-
-
[sıfat]
Olgun (kimse)
-
Çok sarhoş
-
[sıfat]
Olgun (kimse)
- FON
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Belirli bir iş için gerektikçe harcanmak üzere ayrılıp işletilen para, kaynak
- "Karşılıklı paralar fonundan beş yüz milyon lira Millî Savunma hizmetlerine tahsis edilmişti." (Atilla İlhan)
-
Bir kuruluşun mali kaynaklarının tümünün göstergesi
-
Sinemada, tiyatroda oyuncuların arkasındaki resim, fotoğraf veya çeşitli plastik ögelerden oluşan dekor, görüntü
-
Bir tabloda, üzerinde konunun işlendiği boya katı
-
İç mimaride üstüne başka şeyler eklenen bölüm
-
Bir kumaşın alt dokusu
-
[isim]
Belirli bir iş için gerektikçe harcanmak üzere ayrılıp işletilen para, kaynak