İçinde n olan 3 harfli 84 kelime var. İçerisinde N harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında n harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu n harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- YAN
-
-
[isim]
Bir şeyin ön, arka, alt ve üst dışında kalan bölümü
- "Yolcuların girdiği iskele yanından kendini denize attı." (Memduh Şevket Esendal)
- "Bir görev olmasına karşın, biz bu göreve yan çizmeyi yeğliyoruz." (Selim İleri)
- "El âlem kaloriferli konaklarda yan gelip otururken sen işte böyle tir tir titrersin." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Köşke kurulalım; rahatımıza, keyfimize bakıp yan gelelim." (Sermet Muhtar Alus)
-
Sağ ve solun ortak adı, yön, taraf, cihet
- "Yaşlı garson yanımıza geldi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Genç bir jandarma zabiti, sert bir eda ile geçiyor, yan gözle bana bakıyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Benden yana helal olsun."
- "Annesini yanına almış."
-
Yer
-
Üst
-
Birlikte, beraberinde olma
- "Bir ara acıkıp yanlarında getirdikleri ekmek peyniri yediler." (Necati Cumalı)
-
Bedenin bir bölümü
- "Sağ yanına inme inmiş."
-
[sıfat]
Üstte, altta, arkada veya önde olmayan
-
[sıfat]
İkinci derece olan
- "İlacın yan etkileri."
-
[sıfat]
Tali
- "Siyasi partiler kadın kolu, gençlik kolu ve benzeri şekilde ayrıcalık yaratan yan kuruluşlar meydana getiremezler." (Anayasa)
-
[zarf]
Bir tarafa yönelerek
-
İstekleri karşıt olan iki kişiden veya topluluktan biri
-
Savaş düzenindeki ordunun iki kanadından her biri
-
Bir denklemde "=" işaretiyle ayrılmış olan iki anlatımdan her biri
-
Taç
-
[isim]
Bir şeyin ön, arka, alt ve üst dışında kalan bölümü
- TİN
-
-
[isim]
Ruh
-
Birtakım fizik ötesi kurucularının, gerçeği ve evreni açıklamak için her şeyin özü, temeli veya yapıcısı olarak benimsedikleri madde dışı varlık
-
[isim]
Ruh
- ONS
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Fransa'da 30,59 gr, İngiltere'de 28,349 gr ağırlığında bir ağırlık ölçüsü birimi
-
[isim]
Fransa'da 30,59 gr, İngiltere'de 28,349 gr ağırlığında bir ağırlık ölçüsü birimi
- GÜN
-
-
[isim]
Güneş
- "Gün biraz yükselince ıssı bir sıcak kırları kapladı." (Memduh Şevket Esendal)
- "O geceyi çok rahatsız geçiren Rıza ertesi sabah gün ağarırken kalktı." (Haldun Taner)
- "Doktordan gün almam gerekir."
- "Değişiveren şartlar karşısında gün doğmadan neler doğar diye düşündüğü çok olmuştu." (Ayşe Kulin)
-
Güneş ışığı
- "Beş yaşından iki gün aldı."
- "Süleyman kâhya gün atıncaya kadar çadırların arasında dolaştı." (Yahya Kemal)
- "Benim tavukların günü daha dolmamışsa suçlu olan ben miyim?" (Zeyyat Selimoğlu)
-
Gündüz
- "Güneş, bütün gün enselerinde boza pişirmiş." (Haldun Taner)
-
Yer yuvarlağının kendi ekseni etrafında bir kez dönmesiyle geçen 24 saatlik süre
- "Kız kardeşi üç yıl, bir gün olsun canı sıkılmadan yaşadı Tatvan'da." (Necati Cumalı)
-
İçinde bulunulan zaman
- "Aylıkları, günün ihtiyaçları karşısında devede kulak gibi kalıyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Zaman, sıra
- "Biz bu ihtiyara son günlerinde hiç aklından geçirmediği bir saadet sağladık." (Haldun Taner)
-
Çağ, devir
-
İyi yaşanmış zaman
- "Zavallı, gün görmedi."
-
Bayram niteliğinde özel gün
- "Bugün Fransızların günü imiş."
-
Belirli günlerde ev hanımlarının konuk ağırlamak için yaptıkları toplantı
- "Yarın Ayşe Hanım'ın günü."
-
Tarih
-
[isim]
Güneş
- TUN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Gizli yer, köşe bucak
-
[isim]
Gizli yer, köşe bucak
- HAN
-
-
[isim]
Osmanlı padişahlarının adlarının sonuna getirilen unvan
-
Doğu ülkelerinde yerli beyler ve Kırım girayları için kullanılan unvan
- "Kırım hanları. Altın Ordu hanları."
-
[isim]
Osmanlı padişahlarının adlarının sonuna getirilen unvan
- VAN
- ...
- NEV
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Çeşit, cins, tür
- "Bu kadının hastalığı, isterinin çok şiddetli bir nevidir." (Peyami Safa)
-
[isim]
Çeşit, cins, tür
- SON
-
-
[sıfat]
Şimdiki zamana en yakın zamandan beri olan veya bu zamanda yapılmış, olmuş olan, ilk karşıtı
- "Gündüzün son ışıklarıyla beraber sanki odadan eşya da çekiliyordu." (Peyami Safa)
- "Dallar uçlara doğru gittikçe inceliyor, gecenin karanlığına karışarak son buluyordu." (Necati Cumalı)
- "Kavga âdeta göz yaşları içinde sona eriyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Salime kadının damadından bahsederken onu övmelerine son gelmezdi." (Halit Ziya Uşaklıgil)
-
En arkada bulunan
- "Son vagon."
-
Artık ondan ötesi veya başkası olmayan
- "Son atlıkarıncayı Kadırga meydanında birkaç yıl evvel görmüştüm." (Hasan Âli Yücel)
-
[isim]
Uç, sınır
-
Olanca
- "Son kuvvetiyle: Ya Ali! diye bağırdı." (Memduh Şevket Esendal)
-
[isim]
Bir şeyin en arkadan gelen bölümü, bitimi, nihayet, akıbet
- "Kışın sonu. Bu yolun sonu."
-
[isim]
Ölüm
-
[isim]
Etene
-
[sıfat]
Şimdiki zamana en yakın zamandan beri olan veya bu zamanda yapılmış, olmuş olan, ilk karşıtı
- DON
-
-
[isim]
Giysi
-
Vücudun belden aşağısına giyilen uzun veya kısa iç giysisi, külot
-
[isim]
Giysi
- NEY
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Klasik Türk müziğinde ve özellikle tekke müziğinde yer alan, kaval biçiminde, yanık sesli, kamıştan bir üflemeli çalgı
- "Bu ücra ve metruk sarayda yalnız arada sırada bir Türk gencinin neyi işitiliyor." (Yahya Kemal Beyatlı)
- "Astımı olmasa babası gibi ney üfürmeye bile heves edecektir" (Haldun Taner)
-
[isim]
Klasik Türk müziğinde ve özellikle tekke müziğinde yer alan, kaval biçiminde, yanık sesli, kamıştan bir üflemeli çalgı
- NUH
- ...
- KİN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Öç almayı amaçlayan gizli düşmanlık, garaz
- "Adımız miskindir bizim / Düşmanımız kindir bizim." (Yunus Emre)
- "İstanbul'dan ayrılmana o sebep oldu, diye gizli gizli ona kızacak, kin bağlayacaktım." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Biz kimseye kin tutmayız / Kamu âlem birdir bize." (Yunus Emre)
- "Herkes ancak bir iki düşman için kin duyar." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[isim]
Öç almayı amaçlayan gizli düşmanlık, garaz
- HİN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kurnaz, cin fikirli kimse
-
Zaman, zamane
-
[isim]
Kurnaz, cin fikirli kimse
- ONA
-
-
[zarf]
O zamirinin yönelme durumu eki almış biçimi
- "Yeğeninin ona çeken tek yanı yoktur." (Tarık Buğra)
-
[zarf]
O zamirinin yönelme durumu eki almış biçimi
- SİN
-
-
[isim]
Ölü gömülen yer, gömüt, mezar, kabir, metfen, makber
- "Sana ibret gerek ise / Gel göresin bu sinleri." (Yunus Emre)
-
[isim]
Ölü gömülen yer, gömüt, mezar, kabir, metfen, makber
- BÖN
-
-
[sıfat]
Budala, saf, avanak, ahmak
- "Genç adam çirkin hatta biraz bön." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Söyleyecek söz bulamıyor, bön bön ihtiyar Rum'un yüzüne bakıyordum." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[sıfat]
Budala, saf, avanak, ahmak
- NAM
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Ad
- "Çemberlitaş'ta bir kahvede sizin namınıza bir mektup varmış." (Peyami Safa)
- "Karaman alayı, bizim harp tarihimizde büyük nam kazanmış bir alaydır." (Aka Gündüz)
-
Ün
-
[isim]
Ad
- NAN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Ekmek
- "Alçak, nan ve nimet nankörü hain!" (Sermet Muhtar Alus)
-
[isim]
Ekmek
- GEN
-
-
[sıfat]
Üçgen, dörtgen vb. geometri terimlerinde "kenarlı" anlamıyla kullanılan bir söz
-
[sıfat]
Üçgen, dörtgen vb. geometri terimlerinde "kenarlı" anlamıyla kullanılan bir söz