İçinde n olan 3 harfli 84 kelime var. İçerisinde N harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında n harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu n harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- TİN
-
-
[isim]
Ruh
-
Birtakım fizik ötesi kurucularının, gerçeği ve evreni açıklamak için her şeyin özü, temeli veya yapıcısı olarak benimsedikleri madde dışı varlık
-
[isim]
Ruh
- ZON
- ...
- VEN
- ...
- DÜN
-
-
[isim]
Bugünden bir önceki gün
- "Dün gece uyuyamadım da biraz başım ağrıyor." (Peyami Safa)
-
Geçmiş
- "Bugünü anlamak için dünü bilmek gerek."
-
[zarf]
Bugünden bir önceki günde
- "Dün söyledi."
-
[zarf]
Kısa bir süre önce
-
[isim]
Bugünden bir önceki gün
- NAR
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Nargillerden, yaprakları karşılıklı, çiçekleri büyük, koyu kırmızı renkte, küçük bir ağaç (Punica granatum)
-
Bu ağacın kırmızımtırak sarı sert bir kabukla örtülü, içinde çok sayıda kırmızımtırak, sulu taneler bulunduran yuvarlak yemişi
-
[isim]
Nargillerden, yaprakları karşılıklı, çiçekleri büyük, koyu kırmızı renkte, küçük bir ağaç (Punica granatum)
- ONA
-
-
[zarf]
O zamirinin yönelme durumu eki almış biçimi
- "Yeğeninin ona çeken tek yanı yoktur." (Tarık Buğra)
-
[zarf]
O zamirinin yönelme durumu eki almış biçimi
- GEN
-
-
[sıfat]
Üçgen, dörtgen vb. geometri terimlerinde "kenarlı" anlamıyla kullanılan bir söz
-
[sıfat]
Üçgen, dörtgen vb. geometri terimlerinde "kenarlı" anlamıyla kullanılan bir söz
- NUR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Aydınlık, ışık, parıltı, ziya
- "Oğlan nur topu gibi idi." (Peyami Safa)
-
İlahi bir güç tarafından gönderildiğine inanılan parlaklık
- "Kuru kadın okurken önündeki mezarın bir yeşil nurla tutuştuğunu gördü." (Ömer Seyfettin)
-
[isim]
Aydınlık, ışık, parıltı, ziya
- DON
-
-
[isim]
Giysi
-
Vücudun belden aşağısına giyilen uzun veya kısa iç giysisi, külot
-
[isim]
Giysi
- NUH
- ...
- LAN
-
-
[ünlem]
Ulan
- "İte bak lan, dedi, nasıl da horozlanıyor?" (Necati Cumalı)
-
[ünlem]
Ulan
- NİL
- ...
- YEN
-
-
[isim]
Giysi kolu
- "Yalnız ellerini yıkadı, kuruladı, yenlerini indirdi." (Ömer Seyfettin)
-
Yılanyastığıgiller, muzgiller vb. bitki familyalarında, çiçeklerin üzerinde bir örtü gibi duran ve çoğu renkli olan bir çiçek yaprağı
-
[isim]
Giysi kolu
- DİN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Tanrı'ya, doğaüstü güçlere, çeşitli kutsal varlıklara inanmayı ve tapınmayı sistemleştiren toplumsal bir kurum, diyanet
- "Her dinin mabetleri bütün müminlere açıktır." (Hüseyin Cahit Yalçın)
- "Senin yanına fedai yazılacağım ve dini bir uğruna çalışacağım." (Refik Halit Karay)
- "Ufacık bir düşüncenin en büyük bir dikkati iflas ettirdiğini dini gibi bilirdi." (Ömer Seyfettin)
- "Şevki Bey dedi, dinin aşkına sen Romenlerin gemi yaptıklarını işittin mi?" (Memduh Şevket Esendal)
-
Bu nitelikteki inançları kurallar, kurumlar, töreler ve semboller biçiminde toplayan, sağlayan düzen
- "Yazık ki bu sanat ve din bahsinde bana arkadaşlık edecek kültürde değil." (Refik Halit Karay)
-
İnanılıp çok bağlanılan düşünce, inanç veya ülkü, kült
-
[isim]
Tanrı'ya, doğaüstü güçlere, çeşitli kutsal varlıklara inanmayı ve tapınmayı sistemleştiren toplumsal bir kurum, diyanet
- HİN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kurnaz, cin fikirli kimse
-
Zaman, zamane
-
[isim]
Kurnaz, cin fikirli kimse
- NİM
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Yarı
- "Nim resmî."
-
[sıfat]
Yarı
- SEN
-
-
[isim]
Teklik ikinci kişiyi gösteren söz
- "Nihayeti bulunmaz bir sen ben davasına düşmüşler." (Ömer Seyfettin)
- "Kuşağından mendilini çıkarıp göz yaşlarını sildi. -Ya Rabbi sen bilirsin, ya Rabbi sen bilirsin diye söylendi." (Memduh Şevket Esendal)
- "Başını kaldırdı, seni seni diyerek başını sallayıp gülümsedi." (Haldun Taner)
-
[isim]
Teklik ikinci kişiyi gösteren söz
- ÇIN
-
-
[sıfat]
Doğru, gerçek
-
[sıfat]
Doğru, gerçek
- YAN
-
-
[isim]
Bir şeyin ön, arka, alt ve üst dışında kalan bölümü
- "Yolcuların girdiği iskele yanından kendini denize attı." (Memduh Şevket Esendal)
- "Bir görev olmasına karşın, biz bu göreve yan çizmeyi yeğliyoruz." (Selim İleri)
- "El âlem kaloriferli konaklarda yan gelip otururken sen işte böyle tir tir titrersin." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Köşke kurulalım; rahatımıza, keyfimize bakıp yan gelelim." (Sermet Muhtar Alus)
-
Sağ ve solun ortak adı, yön, taraf, cihet
- "Yaşlı garson yanımıza geldi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Genç bir jandarma zabiti, sert bir eda ile geçiyor, yan gözle bana bakıyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Benden yana helal olsun."
- "Annesini yanına almış."
-
Yer
-
Üst
-
Birlikte, beraberinde olma
- "Bir ara acıkıp yanlarında getirdikleri ekmek peyniri yediler." (Necati Cumalı)
-
Bedenin bir bölümü
- "Sağ yanına inme inmiş."
-
[sıfat]
Üstte, altta, arkada veya önde olmayan
-
[sıfat]
İkinci derece olan
- "İlacın yan etkileri."
-
[sıfat]
Tali
- "Siyasi partiler kadın kolu, gençlik kolu ve benzeri şekilde ayrıcalık yaratan yan kuruluşlar meydana getiremezler." (Anayasa)
-
[zarf]
Bir tarafa yönelerek
-
İstekleri karşıt olan iki kişiden veya topluluktan biri
-
Savaş düzenindeki ordunun iki kanadından her biri
-
Bir denklemde "=" işaretiyle ayrılmış olan iki anlatımdan her biri
-
Taç
-
[isim]
Bir şeyin ön, arka, alt ve üst dışında kalan bölümü
- SAN
-
-
[isim]
Ün, şan, şöhret
- "Ne adını sanını ne kalıbını kıyafetini ne oturup kalkmasını ... beğenirdim." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Saygı belirtme sözü, unvan
-
Herhangi bir şeyi, neyse o yapan nitelik, kip karşıtı
-
[isim]
Ün, şan, şöhret