İçinde mek olan 6 harfli 103 kelime var. İçerisinde MEK bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında mek olan kelimeler listesine ya da Sonu mek ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
E K M Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
3 Harfli Kelimeler
KEM
2 Harfli Kelimeler
EK, EM, KE, ME
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- SEKMEK
-
-
[nsz]
Tek veya iki ayak üzerinde sıçramak
- "Evden yola, yoldan eve varabilmek için evvelce yerleştirilmiş iri kayalar üzerinde sekmek gerekirdi." (Haldun Taner)
-
Tek veya iki ayak üzerinde sıçrayarak ilerlemek
-
Atılan bir nesne bir yere dokunduktan sonra sıçrayarak gitmek
- "Taş seke seke gözden kayboldu."
-
Bir yere, bir cisme çarparak yön değiştirmek
- "Mermi sekti."
-
Aralık vermek
- "Hastanın ateşi bir gün bile sekmedi."
-
[nsz]
Tek veya iki ayak üzerinde sıçramak
- MEKRUH
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
İslam dininde, dinî bakımdan yasaklanmadığı hâlde yapılmaması istenen
-
İğrenç, tiksindirici
-
[sıfat]
İslam dininde, dinî bakımdan yasaklanmadığı hâlde yapılmaması istenen
- TEPMEK
-
-
[-i]
Hayvan, ayağıyla vurmak
-
Üzerine basarak sıkıştırmak
- "Yünleri çuvala tepmek."
-
Çokça yürümek
-
Değerini anlamamak veya kestirememek, geri çevirmek
- "Gelmiş buraya, başını sokacak, ekmeğini kazanacak bir yer bulmuş, hiç bunu teper mi?" (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Yeniden ortaya çıkmak, tazelenmek, depreşmek
- "Gündüz ya bir yere sokulup uyur ya sessiz sedasız sokaklarda dolaşır. Fakat akşam oldu mu derdi teper." (Halide Edip Adıvar)
-
[-i]
Hayvan, ayağıyla vurmak
- BİLMEK
-
-
[nsz]
Bir şeyi anlamış veya öğrenmiş bulunmak
- "Bu adam, bilmek için öğrenmiş olmaya ihtiyacı olmayan, bildiğini bilen, bilmediğini de şıp diye sezen bambaşka bir insandır." (Haldun Taner)
- "Efendiden gizli yine herkes bildiğini okuyordu." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
- "Her şeye peki, olur der fakat sonunda gene bildiğini yapardı." (Haldun Taner)
- "Sütannenin sandık odası, bildim bileli akar." (Ömer Seyfettin)
-
[-i]
Bir bilim veya sanat dalında yeterli olmak
- "Yani kısacası bu mükemmel dilimizi kimse bilmez, okumaz." (Burhan Felek)
-
Bir iş yapmaya alışmış olmak, elinden gelmek
-
Tanımak, hatırlamak
- "Kadıncığım aç. Ben geldim. Bilemedin mi?" (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Sanmak, varsaymak, farz etmek
- "Bir hastanın hastalığına gereken önemi vermesi, doktorun ancak kendini o hasta ile birlikte hasta bilmesi ile sağlanabilir." (Refik Halit Karay)
-
[-i]
Sorumlu tutmak
- "Ben arkadaşını bilmem, seni bilirim."
-
İnanmak
- "Bilirim yaşamaz güneşte / Bilirim yaşamaz yan yana aşkla / Ne haksızlık / Ne korku." (Necati Cumalı)
-
[-i]
İşine gelmek, uygun bulmak
- "Mal almasını bildi de parasını vermeyi mi bilmiyor?"
-
-a / -e ekli fiillerle yeterlik bildiren birleşik fiiller oluşturur
- "Anlayabilmek. Gidebilmek. Kapayabilmek. Yazabilmek."
-
[-i]
Saymak
- "Teşekkürü borç bilirim."
-
[nsz]
Bir şeyi anlamış veya öğrenmiş bulunmak
- GÖYMEK
-
-
[-i]
Yakmak
-
[-i]
Yakmak
- SİKMEK
-
-
[-i]
Erkek cinsel ilişkide bulunmak
-
[-i]
Erkek cinsel ilişkide bulunmak
- TÜTMEK
-
-
[nsz]
Duman veya buhar çıkarmak
- "Dumanı tütmekte olan bir vapuru görerek artık yerine dönmeyi akıl etti." (Haldun Taner)
-
Dumanı geri vermek
- "Kahvelerin içi tüten ocakla göz gözü görmez bir hâldeydi." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Yaşamak, varlığını sürdürmek
- "Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak, / Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak." (Mehmet Akif Ersoy)
-
İyi veya kötü kokmak
-
[nsz]
Duman veya buhar çıkarmak
- PİŞMEK
-
-
[nsz]
Ateşte, fırında, kaynar suda veya yağda ısı etkisiyle yenilebilir duruma gelmek
- "Börek geç pişer."
- "Biz olanca gücümüzle Batılılaşmaya çalışırken senin bu düşüncelerin pişmiş aşa soğuk su katıyor." (Halide Edip Adıvar)
- "Büyük kalabalığa varana kadar sanat eserinin başına gelenler pişmiş tavuğun başına bile gelmemiştir." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
Isıtma sonucu belirli bir kullanıma uygun duruma gelmek
- "Tuğla, çanak çömlek özel ocaklarda pişer."
-
Meyve olgun duruma gelmek
- "... yere düşenlerin beraberce yenmesine önce ses çıkarmadılar fakat yemişler pişip tatlılaşınca iş değişti." (Refik Halit Karay)
-
Pişik oluşmak
- "Çocuğun apış arası pişmiş."
-
Bir konuyu iyice öğrenmek
-
İşe alışıp beceri ve ustalık kazanmak, zorlukları göğüslemek
- "Ama ticarette küçükten pişmek lazım." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Herhangi bir iş için konuşup hazırlanmak
-
Bunalacak kadar sıcaklık duymak
-
[nsz]
Ateşte, fırında, kaynar suda veya yağda ısı etkisiyle yenilebilir duruma gelmek
- GERMEK
-
-
[-i]
Bir şeyin uçlarından veya kenarlarından çekerek gergin duruma getirmek
- "Yayı daha germe / Kıracaksın." (Behçet Necatigil)
-
[-i]
Gergin bir şeyle örtmek
-
Kol, bacak, uzatmak
-
Gergin duruma getirmek, gerginlik yaratmak, sinirlendirmek
-
[-i]
Bir şeyin uçlarından veya kenarlarından çekerek gergin duruma getirmek
- TÜNMEK
-
-
[nsz]
Hava kararıp gece olmak
-
[nsz]
Hava kararıp gece olmak
- GEDMEK
-
-
[-i]
Gedik açmak, çentmek, delmek
-
[-i]
Gedik açmak, çentmek, delmek
- İRKMEK
-
-
[nsz]
Birikmek
-
Biriktirmek, toplamak
-
Tiksinmek
-
[nsz]
Birikmek
- DÖVMEK
-
-
[-i]
Tokat, yumruk, tekme vurarak canını acıtmak
- "Harp Divanına vermeden önce, şurada kemiklerini kırıncaya kadar bir dövsem!" (Halide Edip Adıvar)
-
Çamaşır, halı vb.ni tokaç, sopa gibi şeylerle vurarak temizlemek
-
[-de]
Bir şeyi toz durumuna getirmek için ezmek
- "Döveçte karabiber dövmek."
-
Ezmek
-
Çırpmak
-
Ateşte ısıtılarak yumuşatılmış bir madeni, vurarak istenilen biçime getirmek
- "Demiri tavında dövmeli."
-
Topa tutmak
- "Gemi kaleyi dövdü."
-
Çarpmak, vurmak
- "Ayakları ile suyu dövüp ürküttüğü balığı gagası ile havalandıran beyaz pelikan." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[nsz]
Davul vb. çalmak, vurmak
-
[-i]
Tokat, yumruk, tekme vurarak canını acıtmak
- ERİMEK
-
-
[nsz]
Katı cisim sıvı içine karışarak sıvı durumuna geçmek
- "Şeker suda erir."
- "O zaman da ben kahır yüzünden eriyip bitmiş olacağım." (Peyami Safa)
-
Katı cisim ısı etkisiyle sıvı duruma gelmek
- "Yüzündeki karlar eriyince beyaz, yuvarlak bir yüz meydana çıkmıştı." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Dokumalar aşınıp incelerek dağılmak
-
Çok zayıflamak
- "Günden güne eriyen Kerime'yi, o tek kardeşimi kurtarabilirim ümidiyle size koştum." (Aka Gündüz)
-
Utancından çok sıkılmak
-
Yok olmak, bitmek, tükenmek
- "Güzel hayatımız da bir göz açıp kapayışta eridi." (Refik Halit Karay)
-
[nsz]
Katı cisim sıvı içine karışarak sıvı durumuna geçmek
- BÜZMEK
-
-
[-i]
Buruşturarak, sıkıştırarak veya kıvrım yaparak bir şeyin alanını ve hacmini küçültmek
- "Herkesin ağzı torba değil ki çekip büzesiniz." (Burhan Felek)
-
Kısmak
-
Kapatmak, dedikodu yapılmasına engel olmak
-
[-i]
Buruşturarak, sıkıştırarak veya kıvrım yaparak bir şeyin alanını ve hacmini küçültmek
- SÖNMEK
-
-
[nsz]
Yanmaz, aydınlatmaz, parlamaz olmak
- "Son yıldız vadinin üstünde bir yanıp bir sönüyordu." (Tarık Buğra)
-
Parlaklığını, ışığını yitirmek
-
Hava veya başka bir gaz ile şişirilmiş bir şeyin havası kaçıp şişkinliği inmek
- "Balon söndü."
-
Yanardağ etkinliğini yitirmek
-
Duygular dinmek, yatışmak, etkisini yitirmek
- "Öfkeleri bir yaz fırtınası gibi birdenbire sönüverdi." (Ömer Seyfettin)
-
Gerilemek, parlaklık ve önemini yitirmek
- "Münakaşa tekrar eski hızını alamayarak biraz sonra söndü." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Ses duyulmaz olmak
-
Tükenmek, yok olmak, yitmek
- "Esmer lekeler, sönmüş sivilcelerden artakalan çukurlar, kabarcıklar yüzünü yayık ayranına çevirmiş." (Salâh Birsel)
-
[nsz]
Yanmaz, aydınlatmaz, parlamaz olmak
- BİNMEK
-
-
[-e]
Yüksek bir şeyin veya bir hayvanın üstüne çıkıp ayaklarını sallandırarak oturmak
- "Belki de atlara binerek dolaşırız." (Refik Halit Karay)
- "Bindiği dalı kesmek diye bir deyim vardır ya, sanki insanlığın bugünkü bunalımını anlatmak için bulunmuş." (Haldun Taner)
-
Bir yere gitmek için tren, vapur, uçak, otomobil vb. bir taşıtta yer almak
- "Vapurlara, trenlere ihtiyarları itip çocukları ezip biniyoruz." (Orhan Seyfi Orhon)
-
Bisiklet, motosiklet, binek hayvanı kullanmak
-
İş istenilmeyen veya beklenilmeyen bir biçim almak
- "İş inada bindi."
-
Bir şey sıkışarak yanındakinin üstüne çıkmak
- "Damar damara binmiş."
-
[nsz]
Fiyat artmak
- "Pamuklulara yüzde on bindi."
-
Eklenmek, katılmak
- "Annemin dul maaşından ayrılmış bütçeme bir de posta masrafı binmişti her hafta." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
[-e]
Yüksek bir şeyin veya bir hayvanın üstüne çıkıp ayaklarını sallandırarak oturmak
- SÜVMEK
- ...
- GEVMEK
-
-
[-i]
Ağızda katı bir şey çiğnemek, geviş getirmek
-
[-i]
Ağızda katı bir şey çiğnemek, geviş getirmek
- ÖZEMEK
-
-
[-i]
Yoğurt, pekmez vb. koyu şeyleri suyla inceltmek, sulandırmak
-
[-i]
Yoğurt, pekmez vb. koyu şeyleri suyla inceltmek, sulandırmak