İçinde mak olan 6 harfli 146 kelime var. İçerisinde MAK bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında mak olan kelimeler listesine ya da Sonu mak ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

A K M Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler

3 Harfli Kelimeler

KAM

2 Harfli Kelimeler

AK, AM, MA

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

MAKTEL

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Cinayet işlenen yer

MAKYÖZ

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] İyi görüntü sağlamak, belli bir tipi yaratmak veya yalnızca bazı düzeltmeler yapmak için oyuncunun yüzünde ve başka organlarında boyama ve değişim yapan kadın

SATMAK

  1. [-i] Bir değer karşılığında bir malı alıcıya vermek
    • "Geniş arazisini parselleyip sattı." (Tarık Buğra)
  2. [nsz] Kendinde olmayan bir şeyi var gibi göstermek, taslamak
    • "Onun yerinde kim olsa bu kadar azamet satardı." (Peyami Safa)
  3. Bir kimse, kendini veya başkasını olduğundan daha önemli, yetkili ve değerli göstermek
    • "Herhâlde beni de satmasını bilmiş olacaktı ki hatırlılar masasında ehemmiyetli bir adam gibi karşılandım." (Reşat Nuri Güntekin)
  4. Bir çıkar karşılığında bir şeyi gözden çıkarmak, feda etmek
  5. Bir yolunu bularak birinden ayrılmak
    • "Yanımdakini satamazsam size gelemeyeceğim."

SOLMAK

  1. [nsz] Rengini yitirmek, rengi uçmak
    • "Sen, yüzü beyaz güller gibi solan / Adın ve senin?" (Turan Oflazoğlu)
  2. Tazeliğini, diriliğini veya parlaklığını yitirmek
    • "Kuşlar ağlıyor, çiçekler soluyor, yapraklar dökülüyor, ufuklar kararıyordu." (Ömer Seyfettin)

KAKMAK

  1. [-i] İtmek, vurmak
  2. [nsz] Kakma yapmak
  3. Vurarak dar bir yere sokmak

SAÇMAK

  1. [-i] Bir şeyi ortalığa dağıtmak, dökmek
    • "Oraya birikmiş sulara basarak çamurları etrafa saçtı." (Memduh Şevket Esendal)
  2. Işık ve ısı yaymak
    • "Büyümüş gözler örste dövülen kızgın demir gibi kıvılcımlar saçtı." (Reşat Nuri Güntekin)
  3. Belli bir görüşü, düşünceyi yaymak

ÇAĞMAK

  1. [-e] Güneş ışığı vurmak
    • "Ömrüm bir tepeye çağmış gün gibi." (Karacaoğlan)

LİMAKİ

Kelime Kökeni : Rumca

  1. [isim] Ayakkabıcılıkta kullanılan küçük eğe

OCUMAK

  1. [-den] Bir şeyden korkmak, ürkmek, çekinmek
  2. Bir şeyden soğumak

SAYMAK

  1. [-i] Bir şeyin kaç tane olduğunu anlamak için bunları birer birer elden veya gözden geçirmek, sayısını bulmak
    • "Nara sormuşlar: - Tanelerin kaç tane? Yiyenler saysın bana ne -demiş." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
    • "Böyle misaller sayıp dökmek gerekse satırlar değil, sütunlar dolar." (Ruşen Eşref Ünaydın)
  2. Sayıları arka arkaya söylemek
    • "Birden ona kadar saymak."
  3. Herhangi bir sıraya koymak, herhangi bir sırada yer aldığını kabul etmek
    • "Artık kışı geçti sayabiliriz."
  4. Herhangi bir şey, yerine koymak veya herhangi bir şey gözüyle bakmak, addetmek
    • "Her çiçekten bal eyledik / Arıya saydılar bizi." (Pir Sultan Abdal)
  5. Varsaymak, tutmak, farz etmek
    • "Elimi uzatsam benim olacak bir vazoya sırt çevirip başkasına kaptırınca onu benden çalınmış saymak neden?" (Haldun Taner)
  6. Arka arkaya söylemek, sıralamak
    • "Birinin iyiliklerini saymak."
  7. Ödemek, peşin vermek
    • "İki bin lira saydı, bana bir küpe aldı." (Memduh Şevket Esendal)
  8. Geçer tutmak
    • "Bunu saymam, sizi bir gün erkenden beklerim."
  9. Değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı dolayısıyla bir kimseye veya bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmak, saygı göstermek, sözünü dinlemek, hürmet etmek
    • "Anam babamı nasıl saydı ise ben de kocamı öyle sayacaktım." (Memduh Şevket Esendal)
  10. Önemsemek
  11. Gibi görmek, kabul etmek
    • "Arzularını yapmayı belli büyük bir külfet saydığınız bu küçük kalpler, saadetin kapısından girmeden felaketin ortasına yuvarlanıyorlar." (Aka Gündüz)
  12. Hesaba katmak, dikkate almak
    • "Bundan önce verdiğimi saymıyor musun?"

BATMAK

  1. [nsz] Bir sıvının üstündeyken içine gömülmek
    • "Sonra hani bir gemimiz batmıştı." (Sait Faik Abasıyanık)
    • "Belki de battı balık yan gider diye eşinizle birlikte lüks bir gece kulübünü göze aldınız." (Haldun Taner)
  2. Dünyanın dönüşü dolayısıyla güneş, ay ve yıldız ufkun altına inmek
    • "Güneş renksiz bulutlar altında batıyordu." (Ömer Seyfettin)
  3. İflas etmek
  4. Kirlenmek
    • "Üstüm başım battı."
  5. [-e] Saplanmak
    • "Ayağına yolda diken batmıştı." (Osman Cemal Kaygılı)
  6. [-e] Tedirgin etmemesi gereken şeyler tedirgin etmek
    • "Bazı kimselere para batar, sarf edecek yer ararlar."
  7. [-e] Hoşa gitmeyen bir duruma uğramak
    • "Abdi Bey'in sabırsız, çabuk parlamaya yatkın mizacına karısının tevekküllü ve sakinliği fena hâlde batıyor." (Atilla İlhan)
  8. Yok olmak
  9. [-e] Çökmek
    • "İçeriye batmış gözleri kadına dikilmişti." (Sait Faik Abasıyanık)
  10. Daha kötü bir duruma uğramak
  11. Yıkılmak, egemenliği sona ermek
    • "Bizans kurulduğundan battığı tarihe kadar 1125 sene geçmişti." (Yahya Kemal Beyatlı)
  12. [-e] Dokunmak, incitmek
    • "Onun her sözü bana batar."

COŞMAK

  1. [nsz] Duygu ve düşünceleri güçlü bir tepki ile dışarı vurmak, galeyan etmek
    • "Askerler sevgili efendilerinin yüzünü görür görmez coşuyorlar." (Yahya Kemal Beyatlı)
  2. Doğa olaylarından herhangi biri birdenbire çoğalıp hızlanmak
    • "Coşan sele dur diyorsun sen, dadı." (Turan Oflazoğlu)
  3. Heyecanlanmak, içten içe kaynamak, aşırı duygulanmak

SAPMAK

  1. [-e] Yön değiştirmek
    • "Evvela kuşların bulunduğu tarafa saptım." (Ahmet Haşim)
  2. [-den] Önceden belirlenmiş, tespit edilmiş görüş, düşünüş, amaç veya davranıştan ayrılmak
    • "Amacından saptı."
  3. Doğruluktan ayrılmak

MAKBUZ

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Alındı

KIPMAK

  1. [-i] Göz kapaklarını çabucak açıp kapamak, kırpmak

YAKMAK

  1. [-i] Yanmasını sağlamak veya yanmasına yol açmak, tutuşturmak
    • "Kendi sigarası için yaktığı kibriti bana uzattı." (Falih Rıfkı Atay)
  2. Ateşle yok etmek
    • "Çöpleri yakmak."
  3. Işık vermesini sağlamak
    • "Mavi ışıklı ispirto lambalarını yakarlar." (Sait Faik Abasıyanık)
  4. Isı etkisiyle bozmak
    • "Eteği ütülerken yaktı."
  5. Keskin, sert ve ısırıcı bir duyum vermek
    • "Biber ağzı yakar."
  6. Yanıyormuş gibi bir etki yapmak
    • "Hekime daima şarabın midelerini yaktığından bahsederler." (Falih Rıfkı Atay)
  7. Kurutmak, zarar vermek
    • "Fırtına ekinleri yakmıştı." (Sait Faik Abasıyanık)
  8. [nsz] Çok sıcak olmak
    • "Bugün güneş yakıyor."
  9. Karartmak
    • "Güneşte vücudunu yaktı."
  10. Çok üşütmek
    • "Soğuk rüzgâr insanın yüzünü yakıyor."
  11. Acıtmak
    • "Canını yakmak."
  12. Silahla vurmak
  13. Yıkıma, zarara yol açmak, büyük bir zarara uğratmak, mahvetmek
    • "Gözü mavi, boyu kısa, kendi muhacir olmasın. Ne olursa olsun makbulüm. Aman bu üçüne dikkat et. Beni yakma." (Ömer Seyfettin)
  14. Güçlü sevgi uyandırmak

KOPMAK

  1. [nsz] Herhangi bir yerinden ikiye ayrılmak
    • "Tel koptu. İp koptu."
  2. Yerinden ayrılmak
    • "Cezvenin sapı kopmuş. Düğme koptu."
  3. Gövdeden ayrılmak
    • "Ağacın dalları fırtınada koptu. Savaşta bacağı kopmuş."
  4. Birdenbire gürültülü veya tehlikeli olaylar birdenbire başlamak veya ortaya çıkmak
    • "İçerde feryatlar koptu." (Sait Faik Abasıyanık)
  5. Bütün ilişkileri kesilip büsbütün ayrılmak veya uzaklaşmak
    • "Daha on altısında bile değilken en yakın insanından, annesinden koparak çıkıp gitmişti evden." (Ahmet Ümit)
  6. Kurtulmak
  7. Çok ağrımak
    • "Belim kopuyor."
  8. Koşmak, hızla gitmek

SOKMAK

  1. [-i] İçine veya arasına girmesini sağlamak
  2. [-e] Bir yere girmesini sağlamak, içeri almak
    • "Bizi içeriye aldı ve küçük bir odaya soktu." (Falih Rıfkı Atay)
  3. Bıçak, çakı, iğne vb. batırmak, saplamak
  4. Böcek, zehirli hayvan iğnesini batırmak veya ısırmak, zehirlemek
    • "Otların arasında bacaklarını yılan sokar." (Reşat Nuri Güntekin)
  5. [-e] Yasak bir malı gizlice getirmek veya götürmek
    • "Ülkeye kaçak eşya sokmak."
  6. Belli etmeden kötü bir malı vermek
    • "Satıcı, elmaların çürüklerini sokmuş."
  7. [-e] Konuşma sırasında bir sözü, soruyu veya düşünceyi söyleyivermek
    • "Asım, fikrini birçok sözlerle sağlamlamaya uğraşırken, araya -Olmaz mı dersiniz, ne dersiniz?- gibi sualler sokuyor, cevap istiyordu." (Refik Halit Karay)
  8. Dokunaklı, kırıcı veya acı söz söylemek

BAŞMAK

  1. [isim] Ayakkabı

ÇATMAK

  1. [-i] Odun, değnek, kılıç, tüfek vb. uzun şeylerden birkaç tanesini, tepelerinden birbirine çaprazlama dayayarak durdurmak
    • "Avlusunda silahlarını çatmış, ayaklarını germiş askerler var." (Falih Rıfkı Atay)
  2. Kereste vb.ni birbirine tutturmak
  3. Bir şeyi yapmak için gerekli parçaları bir araya getirmek
    • "Koca bir nahiye titreştik, odunsuz yattık / O büyük mektebi gördün ya, kışın biz çattık." (Mehmet Akif Ersoy)
  4. Yükü hayvana iki yanlı yüklemek
  5. Başa yemeni, çatkı, yazma vb.ni bağlamak
  6. Kaşı, yüzü sertlik, öfke bildiren bir duruma sokmak
    • "Komiser o yana doğru geldiğinden polis kaşlarını çattı." (Haldun Taner)
  7. [-e] Üzücü, kızdırıcı veya şaşırtıcı olaylarla karşılaşmak
    • "Hacı Mustafa bağırıyor, ömründe böyle bir işe çatmadığını söylüyordu." (Refik Halit Karay)
  8. [-e] Yazıyla veya sözle sataşmak
    • "Böyle söyler de sonra yemek biraz azca çıkarsa yahut pek düzgün olmasa aşçıya çatacak gibi olur." (Memduh Şevket Esendal)
  9. [-e] Rastlamak, karşılaşmak
    • "Nerden çattım böylesi bir güzele..." (Cahit Sıtkı Tarancı)
  10. [nsz] Sırası gelmek, zamanı gelmek
    • "Bir karara varma zamanı gelip çatmıştı." (Cahit Uçuk)
  11. [-e] Gemiler birbirine çarpmak

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü