İçinde mak olan 5 harfli 44 kelime var. İçerisinde MAK bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında mak olan kelimeler listesine ya da Sonu mak ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A K M Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
3 Harfli Kelimeler
KAM
2 Harfli Kelimeler
AK, AM, MA
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- SOMAK
-
-
[isim]
Hayvanlarda yüzün çıkıntılı ve az çok sivri olan ön bölümü
-
[isim]
Hayvanlarda yüzün çıkıntılı ve az çok sivri olan ön bölümü
- OYMAK
-
-
[-i]
Keskin, sivri uçlu bir cisimle bir şeyi yontarak veya delerek çukur oluşturmak
- "Bir ağaç kütüğünü keser, oyar, nakışlayıp bezerdi." (Samiha Ayverdi)
-
Kumaş vb.ni girintili bir biçimde kesmek
- "Gömleğin yakasını ve koltuğunu biraz oydu."
-
Bıçaklayarak yaralamak
-
Kazıklamak
-
[-i]
Keskin, sivri uçlu bir cisimle bir şeyi yontarak veya delerek çukur oluşturmak
- SIMAK
-
-
[-i]
Kırmak, bozmak
-
Yenmek, mağlup etmek
-
[-i]
Kırmak, bozmak
- MAKAM
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Mevki, kat, yer
- "İnsan değil gökyüzündeki makamını şaşırarak yere inmiş bir melektir." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Klasik Türk müziğinde bir müzik parçası veya şarkının işleniş biçimi
-
[isim]
Mevki, kat, yer
- POMAK
- ...
- ÇOMAK
-
-
[isim]
Ucu topuzlu değnek
-
[isim]
Ucu topuzlu değnek
- MAKAS
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir eksen çevresinde dönebilecek biçimde çapraz eklemlenmiş, birbirine bakan yüzleri keskin iki çelik lamadan oluşmuş, arasına yerleştirilen herhangi bir şeyi kesmeye yarayan araç, sındı
- "Her iki eliyle kullanırdı makasıyla tarağını." (Necati Cumalı)
-
Birbirine komşu iki demir yolu hattını hemen bunların uzantısındaki üçüncü hatta bağlamaya yarayan alet
-
Birbirini kesen demir yolu kavşağı
-
Bazı araçlarda üst üste konulmuş birkaç yassı çelikten yay
-
Çatı ve köprülerde genellikle ağaç veya çelikten yapılan, ağırlığı karşılıklı iki ayağa veya duvara aktaran çatılmış kiriş sistemi
-
Mobilyalarda yukarıdan aşağıya doğru açılan kapakları yatay konumda tutmak amacıyla yapılmış mafsallı, kollu kapak aracı
-
Çalma, kırpma
-
Dirsek
-
Üst uçları birbirine bağlı, alt uçları açık olan iki direkten kurulmuş, ağırlık kaldırma düzeni
-
Bazı eklem bacaklı hayvanların ön ayaklarında bulunan, savunma ve saldırmada kullanılan kıskaç
-
[isim]
Bir eksen çevresinde dönebilecek biçimde çapraz eklemlenmiş, birbirine bakan yüzleri keskin iki çelik lamadan oluşmuş, arasına yerleştirilen herhangi bir şeyi kesmeye yarayan araç, sındı
- AZMAK
-
-
[isim]
Küçük su birikintisi, gölcük
-
Bataklık
-
[isim]
Küçük su birikintisi, gölcük
- MAKET
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Mimarlıkta, sanayide ve bazı sanat dallarında yer alan eserlerin taslak durumundaki küçük örneği
- "Servet Bey, benim maketleri incelemekle meşguldü." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Mimarlıkta, sanayide ve bazı sanat dallarında yer alan eserlerin taslak durumundaki küçük örneği
- ALMAK
-
-
[-i]
Bir şeyi elle veya başka bir araçla tutarak bulunduğu yerden ayırmak, kaldırmak
- "Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." (Necati Cumalı)
- "Uykuysa, uyumak bir marifetse al uykuyu diyerek akşama kadar uyudum." (Tarık Buğra)
- "Al sana bir bela daha!"
- "Al takke ver külah, kırsal kesimi çocuğunu okutmanın yararına inandırdık." (Atilla İlhan)
-
[-i]
Bir şeyi veya kimseyi bulunduğu yerden ayırmak
- "Çocuğu okuldan aldı."
- "Yooo, dedi, al gülüm ver gülüm. On para için ben senin canını alırım, on para için sen benim canımı al." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Birlikte götürmek
- "Her on yılda bir, geçmişten bu yana süregelen edebiyatı alaşağı ediyoruz." (Tomris Uyar)
-
[nsz]
Satın almak
- "Biz bir ya da iki parti alır, çekiliriz piyasadan." (Necati Cumalı)
-
[nsz]
Ele geçirmek, fethetmek
- "Fakat aldıkları yerlerin ahalisini Türkleştiremediklerinden bu büyüklük onların zayıf düşmelerine sebep olmuş." (Ömer Seyfettin)
-
[nsz]
İçine sığmak
- "Bu kavanoz iki kilo bal alır. Bu salon bin kişi alır."
-
[-e]
Kabul etmek
- "Evine kiracı almak."
-
[nsz]
Kendine ulaştırılmak, iletilmek
- "Mektup almak. Haber almak."
-
[nsz]
İçeri sızmak, içine çekmek
- "Gemi su alıyor. Fotoğraf makinesi ışık almış, film yanmış."
-
[nsz]
Erkek, kadınla evlenmek
- "O sırada aldığı kadının babasının birçok yardımını görmüştü." (Memduh Şevket Esendal)
-
[-i]
Sürükleyip götürmek
- "Öküzü sel aldı, harmanı yel aldı."
-
[nsz]
Kazanmak, elde etmek
-
[nsz]
Zararlı, tehlikeli bir şeye uğramak
- "Soğuk almak. Ceza almak."
-
[-i]
Bürümek, sarmak, kaplamak
-
[-den]
Kısaltmak, eksiltmek
- "Ceketin boyundan almak."
-
[nsz]
Yolmak, koparmak
- "Kaş almak."
-
Yerini değiştirmek, çekmek
-
Temizlemek
- "Karyolanın altını süpürge ile al. Örümcekleri al."
-
[-i]
İçeri girmesini sağlamak
- "Sevdiği delikanlıyı gece evine almış." (Necati Cumalı)
-
[nsz]
Tat veya koku duymak
- "Sigaradan hiç tat alamaz oldum. Burnu iyi koku alır."
-
[-i]
Örtmek, koymak
- "Paltosunu sırtına aldı."
-
[-i]
... gibi anlamak
- "Bir sözü şakaya almak."
-
[-i]
Yol gitmek, mesafe katetmek
- "O yolu bir saatte alırsınız."
-
[-i]
Çalmak
- "Cebimden saatimi almışlar."
-
Soldurmak
- "Güneş perdelerin rengini aldı."
-
Vücuttaki hasta bir organı ameliyatla çıkarmak
- "Dalağını aldılar."
-
[nsz]
Motor çalışması için gerekli olan elektrik veya yakıttan yararlanır duruma gelmek
- "Savcı yardımcısı gaza bastı, motor almadı. Bir daha bastı, yine almadı." (Haldun Taner)
-
[nsz]
Göreve, işe başlatmak
- "Yeni bir kapıcı aldı."
-
[nsz]
Başlamak
- "Üsküdar'a gider iken aldı da bir yağmur." (Halk türküsü)
-
[-den]
Davranış veya makam değiştirmek
- "Aşağıdan almak. Tizden almak."
-
[nsz]
İçecek veya sigara içmek
- "Tadına bakmak için bir yudum aldım."
-
[nsz]
Yutmak, kullanmak
- "İlaç almak."
-
[-den]
Görevden, işten çekmek
-
[-den]
Kazanç sağlamak
- "Bir pantolondan beş yüz lira alıyorlar."
-
Gidermek, yok etmek
- "İçine biraz su koy, tuzunu alır."
-
[-i]
Bir şeyi elle veya başka bir araçla tutarak bulunduğu yerden ayırmak, kaldırmak
- OVMAK
-
-
Bir şeyin üzerine bastırarak el gezdirmek
- "Şakaklarını, bileklerini kolonya ile ovdum." (Sermet Muhtar Alus)
-
Bir yere bir şeyi kuvvetle sürterek temizlemek
- "Tencereyi ovmak. Tahtaları ovmak."
-
Bir şeyin üzerine bastırarak el gezdirmek
- AĞMAK
-
-
Sarkmak, aşağıya inmek
- "Hiç konuşmadan güneş batıya ağıncaya dek çalıştılar." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Bir yana eğilmek, meyletmek
-
Sarkmak, aşağıya inmek
- MAKAK
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Güneydoğu Asya'da yaşayan kuyruklu bir maymun (Macacus)
-
[isim]
Güneydoğu Asya'da yaşayan kuyruklu bir maymun (Macacus)
- MAKAT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kıç
-
Anüs
-
Minderli alçak sedir
- "... duvardaki çiviye lambayı asarken odanın makatına yığılır gibi oldu." (Abbas Sayar )
-
Minder yüzü, minderin üzerine yayılan kumaş
-
[isim]
Kıç
- DAMAK
-
-
[isim]
Ağız boşluğunun tavanı, tabanı
- "Şerbetin tadı damaklarına, serinliği midelerine yayılınca..." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Ağız boşluğunun tavanı, tabanı
- AŞMAK
-
-
[-den]
Yüksek, uzak veya geçilmesi güç bir yerin öte yanına geçmek
- "İki gündür sarp dağ yollarından aşıyoruz." (Falih Rıfkı Atay)
-
[-i]
Süre geçmek, bitmek, sona ermek
- "Üstelik çekingenliğin de kaybolmuş hatta sokulganlığı aşarak girişkenlik derecesini bulmuştu." (Tarık Buğra)
-
[-e]
Erkek hayvan dişisiyle çiftleşmek
-
[nsz]
Görünmeden kaçmak
- "Herif çoktan aşmış."
-
[-den]
Yüksek, uzak veya geçilmesi güç bir yerin öte yanına geçmek
- MAKUS
- ...
- MAKSİ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[sıfat]
Uzun
-
[isim]
Maksi etek
-
[sıfat]
Uzun
- AÇMAK
-
-
[-i]
Bir şeyi kapalı durumdan açık duruma getirmek
- "Kapıyı açan hizmetçi benim kadın olduğumu anlamadı." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Babam açtı ağzını, yumdu gözünü ... öyle şeyler söyledi ki ben burada mümkün değil tekrarlayamam." (Ömer Seyfettin)
-
Bir şeyin kapağını veya örtüsünü kaldırmak
- "Örtüyü açmaya mecburum." (Refik Halit Karay)
-
Engeli kaldırmak
- "Karla kapanan yolu açmak."
-
Sarılmış, katlanmış, örtülmüş veya iliklenmiş olan şeyleri bu durumdan kurtarmak
- "Kadın hamalı dışarı çıkardı, sonra çantasını açıp birkaç lira çıkardı." (Memduh Şevket Esendal)
-
Bir şeyi, bir yeri oyarak veya kazarak çukur, delik oluşturmak
-
Tıkalı bir şeyi bu durumdan kurtarmak
- "Tıkanmış boruyu açmak."
-
Çevresini genişletmek
- "Anıtın çevresini açmak."
-
Birbirinden uzaklaştırmak
- "Kollarını açtı."
-
Yarmak
- "Çıbanı açmak."
-
Düğümü veya dolaşmış bir şeyi bu durumdan kurtarmak
- "Yumağı açmak."
-
Bir toplantıyı başlatmak
-
Bir kuruluşu, bir iş yerini işler duruma getirmek
- "Bu heykeli açmak için bir seneden beri münasip bir fırsat kollanıyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Bir aygıtı, bir düzeneği çalışır duruma getirmek
- "Radyoyu açmak."
- "Elektriği açmak."
-
Alışverişi başlatmak
- "Bakan, tütün piyasasını açtı."
-
Rengin koyuluğunu azaltmak
- "Bu boyayı biraz daha açmalı."
-
Yakışmak, güzel göstermek
- "Bu renk odayı açtı."
-
Ferahlık vermek
-
Beğenmek
- "Burası beni açmadı, başka yere gidelim."
-
Bir konu ile ilgili konuşmak
-
[-i]
Avunmak veya danışmak için söylemek, içini dökmek
- "Size derdimi açmaya geldim." (Falih Rıfkı Atay)
-
[nsz]
Yapmak, düzenlemek
- "Sınav açmak."
-
[nsz]
Ayırmak, tahsis etmek
- "Senin için üst katta bir oda açtık."
-
Görünür duruma getirmek
- "Kollarını, göğsünü açmış."
-
[nsz]
Bulutların dağılmasıyla gökyüzü aydınlanmak
-
Satranç, poker vb. oyunları başlatmak
-
[nsz]
Geçit vermek
- "Evin arka tarafına geçmek için kapı açtık."
-
Sıkılganlığını, utangaçlığını gidermek
- "Öğretmen sürekli konuşuyor, öğrenciyi açmak istiyordu."
-
Savaşla almak, fethetmek
-
[-i]
Bir şeyi kapalı durumdan açık duruma getirmek
- TOMAK
-
-
[isim]
Ağaçtan yapılmış top
-
Ağaçtan yapılmış gürz
-
Bir tür kalın ve ağır çizme
-
[isim]
Ağaçtan yapılmış top