İçinde lm olan 6 harfli 68 kelime var. İçerisinde LM bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında lm olan kelimeler listesine ya da Sonu lm ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- TELMİH
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Anlatılmak istenen şeyi söz arasında imalı olarak belli etme, açıkça söylememe
- "İleride dahi ağzını açıp da ufacık bir telmihte bulunmasın." (Ercüment Ekrem Talu)
- "Dün geceki ağır sözlerini telmih ettiğimi anladı, kızardı." (Refik Halit Karay)
-
Bir dizede veya beyitte bilinen bir olay, bir atasözü, fıkra vb.ni hatırlatma sanatı, anıştırma
-
[isim]
Anlatılmak istenen şeyi söz arasında imalı olarak belli etme, açıkça söylememe
- TİLMİZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Öğrenci
-
[isim]
Öğrenci
- ÇELMEK
-
-
[-i]
Ayak uzatarak birisini düşürmek
-
Yolundan çevirmek, engel olmak, engellemek
- "En tutulmaz penaltıları çeler ama bazen de bakarsın, bacak arasında en olmayacak golleri yerdi." (Haldun Taner)
-
Örtü vb.ni örtünüp iki ucunu bağlamak
-
Bir şeyin kenarını verev veya çapraz kesmek, çalmak
-
Topa gidiş yönünü değiştirecek biçimde vurmak
-
Kendi yanına çekmek, beğenisini, sevgisini kazanmak
- "Gönlümü çelen bir söz söyle."
-
Düşünce ve davranış birbirini tutmamak, birbirine ters düşmek
- "Bu sözünüz deminkini çeliyor."
-
[-i]
Ayak uzatarak birisini düşürmek
- ELMACI
-
-
[isim]
Elma yetiştiren veya satan kimse
-
[isim]
Elma yetiştiren veya satan kimse
- BİLMEZ
- ...
- DELMEK
-
-
[-i]
Delik açmak, delik duruma getirmek
- "Taşın göze dokunmadığını ve bir parmak aşağıda yanağı deldiğini gördü." (Peyami Safa)
-
İncitmek, kırmak
-
[-i]
Delik açmak, delik duruma getirmek
- ANILMA
-
-
[isim]
Anılmak işi
-
[isim]
Anılmak işi
- DOLMEN
-
-
[isim]
İkisi dikili, üçüncüsü de bunların üzerine kapak gibi yatırılmış üç büyük taştan oluşturulmuş Taş Devri mezarı
-
[isim]
İkisi dikili, üçüncüsü de bunların üzerine kapak gibi yatırılmış üç büyük taştan oluşturulmuş Taş Devri mezarı
- EMİLME
-
-
[isim]
Emilmek işi
-
[isim]
Emilmek işi
- OYULMA
-
-
[isim]
Oyulmak işi
-
[isim]
Oyulmak işi
- KILMAK
-
-
Etmek, yapmak
- "Kitabımı elimden bırakmadığımı görmek bile onları mutlu kılmaya yetiyordu." (Necati Cumalı)
-
Etmek, yapmak
- EZİLME
-
-
[isim]
Ezilmek işi
-
[isim]
Ezilmek işi
- ÜTÜLME
-
-
[isim]
Ütülmek işi
-
[isim]
Ütülmek işi
- SOLMAK
-
-
[nsz]
Rengini yitirmek, rengi uçmak
- "Sen, yüzü beyaz güller gibi solan / Adın ve senin?" (Turan Oflazoğlu)
-
Tazeliğini, diriliğini veya parlaklığını yitirmek
- "Kuşlar ağlıyor, çiçekler soluyor, yapraklar dökülüyor, ufuklar kararıyordu." (Ömer Seyfettin)
-
[nsz]
Rengini yitirmek, rengi uçmak
- YOLMAK
-
-
[-i]
Bitki, tüy vb.ni çekerek yerinden çıkarmak, çekip koparmak
- "Yoluyor mu, ne yapıyor bilmem, pişik suratlı olmuş." (Memduh Şevket Esendal)
-
Dolandırarak, hile ile birinin parasını almak
- "Adamcağızı iyice yoldular."
-
[-i]
Bitki, tüy vb.ni çekerek yerinden çıkarmak, çekip koparmak
- İLMİYE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Din işleriyle uğraşan hocalar sınıfı
- "İlmiyeden bir zat."
-
Din işleriyle uğraşanların mesleği
-
[isim]
Din işleriyle uğraşan hocalar sınıfı
- PULMAN
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Yatar koltuk
-
Trenin yatabilen koltukları olan vagonu
-
[isim]
Yatar koltuk
- DOLMUŞ
-
-
[sıfat]
Boş yeri kalmamış, meşbu
-
[isim]
Yolcu taşımaya yarayan kayık, motor, otomobil, minibüs vb. küçük taşıt
- "En iyisi ben buradan bir dolmuşa binip eve gideyim." (Çetin Altan)
-
[sıfat]
Boş yeri kalmamış, meşbu
- İNİLME
-
-
[isim]
İnilmek işi
-
[isim]
İnilmek işi
- ÇALMAK
-
-
[-i]
Başkasının malını gizlice almak, hırsızlık etmek, aşırmak
- "İngiliz cephesinden at kaçırıp bize satan bedeviler dönüşlerinde bizim atlarımızı çalıp İngilizlere satarlardı." (Falih Rıfkı Atay)
- "Bu Salih Araboğlu, tefecilikten, çalıp çırpmaktan para yapmış, uğursuz heriflerden biridir." (Memduh Şevket Esendal)
-
Vurarak veya sürterek ses çıkartmak
- "Bir yandan mızıka istiklal havasını çalıyordu." (Ruşen Eşref Ünaydın)
-
Bir müziği dinlemeyi sağlayan aleti çalıştırmak
- "Fevkalade zekidir; iyi dans eder, piyano çalar, tenis oynar, ata biner, avcıdır, kayakçıdır." (Refik Halit Karay)
-
[nsz]
Ses çıkarmak, ses vermek
- "Hafif hafif ıslıklar çalan sesi eski keskinliğini kaybetmiştir." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Atmak, çarpmak, vurmak
-
Yoğurt yapmak için sütü mayalamak, katıp karıştırmak
- "Ana, inek sağar; yoğurt çalar, yayık vurur." (Tarık Buğra)
-
Üzerine sürmek
- "Ekmeğin üzerine yağ çaldı."
-
[-i]
Bozmak, zarar vermek
-
[-i]
Kumaşın bir parçasını kesmek
-
Madeni oymak, kalemle işlemek
-
[-e]
Benzemek, andırmak
- "Geniş alınlı, kırmızıya çalar, kahverengi saçlı, altın dişli tuhaf bir delikanlı gülümsedi." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Zamanı boşa harcatmak, ziyan edilmesine yol açmak
-
[-i]
Süpürmek, temizlemek
- "Tozu çalmak."
-
[-i]
Başkasının malını gizlice almak, hırsızlık etmek, aşırmak