İçinde lak olan 7 harfli 57 kelime var. İçerisinde LAK bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında lak olan kelimeler listesine ya da Sonu lak ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A K L Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
3 Harfli Kelimeler
KAL, LAK
2 Harfli Kelimeler
AK, AL, LA
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- PLAKACI
-
-
[isim]
Plaka yapıp satan kimse
-
[isim]
Plaka yapıp satan kimse
- ABLAKÇA
-
-
[sıfat]
Ablak gibi, ablağa yakın
-
[sıfat]
Ablak gibi, ablağa yakın
- MALAKİT
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Yeşil renkli, yontulup parlatılabilen, doğal bakırlı, hidratlı karbonat, bakır taşı
-
[isim]
Yeşil renkli, yontulup parlatılabilen, doğal bakırlı, hidratlı karbonat, bakır taşı
- EMLAKÇI
-
-
[isim]
Emlak alıp satma işiyle geçinen kimse
-
Emlak bürosu
-
[isim]
Emlak alıp satma işiyle geçinen kimse
- MOZALAK
-
-
[isim]
Olgunlaşmamış, eğri büğrü meyve
-
[isim]
Olgunlaşmamış, eğri büğrü meyve
- FELAKET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Büyük zarar, üzüntü ve sıkıntılara yol açan olay veya durum, yıkım, bela
- "İnsanların korkması icap eden en büyük felaket, kötü ahlaktır." (Samiha Ayverdi)
-
[sıfat]
Çok kötü
- "Felaket bir yazı."
-
[sıfat]
Şaşırtıcı, hayrete düşürücü
- "Bu kız felaket."
-
[isim]
Büyük zarar, üzüntü ve sıkıntılara yol açan olay veya durum, yıkım, bela
- ZIRTLAK
-
-
[sıfat]
Yavan, tatsız
- "... sulu zırtlak bir şey getirir." (Refik Halit Karay)
-
[sıfat]
Yavan, tatsız
- LAKIRTI
-
-
[isim]
Söz, laf
- "Biz burada lakırtıya başlayalı iki dakika ya oldu ya olmadı." (Peyami Safa)
- "Sonra tahsisat yoktur, gelecek sene bütçesine para konulacak diye lakırtı çıkardılar." (Memduh Şevket Esendal)
- "Bir gün sinirli olur da ters bir lakırtı ederse ben susarım." (Memduh Şevket Esendal)
- "Birbirine lakırtı yetiştirmeye, cevap bulmaya çalışıyorlar ." (Memduh Şevket Esendal)
-
Boş söz, dedikodu, laf
- "Lakırtıdır o, aldırma!"
-
[isim]
Söz, laf
- LAKİNLİ
- ...
- MUTLAKA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[zarf]
Kesinlikle
- "Mutlaka sabırsızlığından kendi kendine soyunmaya girmiştir." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[zarf]
Kesinlikle
- LAKONİK
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[sıfat]
Kısa ve özlü (söz), veciz
- "Son derece lakonik olan bu tebliği..." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[sıfat]
Kısa ve özlü (söz), veciz
- KOZALAK
-
-
[isim]
Koza
-
Kozalaklıların, genellikle dibi yuvarlak, tepesi koni biçiminde ve odunsu dokulu meyvesi
- "Kozalaklar çıtırdıyor çamlarda..." (Zeyyat Selimoğlu)
-
Olmamış, kuru, ham meyve
-
Bal mumu üzerine basılmış mührün bozulmaması için üzerine yapıştırılan fil dişinden kapakçık
-
[isim]
Koza
- LAKLAKA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Gereksiz, anlamsız, boş söz
-
[isim]
Gereksiz, anlamsız, boş söz
- KULAKLI
-
-
[sıfat]
Kulağı herhangi bir biçimde olan
- "Küçük kulaklı."
-
Kulağa benzer çıkıntısı olan
-
[isim]
Sapının ucunda kulak biçiminde iki geniş çatalı bulunan bir çeşit yatağan
-
[isim]
İki tarafında tutulacak yeri olan yayvan tencere, kazan
-
[sıfat]
Kulağı herhangi bir biçimde olan
- LAKLAMA
-
-
[isim]
Laklamak işi
-
[isim]
Laklamak işi
- GOMALAK
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Mobilya cilası ve zamk yapımında kullanılan, alkolde eriyen bir tür hayvansal reçine
-
[isim]
Mobilya cilası ve zamk yapımında kullanılan, alkolde eriyen bir tür hayvansal reçine
- AHLAKEN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[zarf]
Ahlakça
-
[zarf]
Ahlakça
- LAKAYIT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
İlgisiz, aldırmaz, umursamaz, kayıtsız
- "Yüzündeki gülümseyiş geçti, yeniden lakayıt, uzak ve donmuş hâlini takındı." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Onun gözyaşlarına lakayıt kalmak mecburiyetinde bulunuyorum." (Memduh Şevket Esendal)
-
[zarf]
İlgisiz, aldırmaz, umursamaz, kayıtsız bir biçimde
-
[sıfat]
İlgisiz, aldırmaz, umursamaz, kayıtsız
- MUALLAK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Asılmış, asılı
-
Sonuca bağlanmamış, sürüncemede kalmış
- "Komite mahkemesince verilip de nasılsa icra olunmayan muallak kararları yerine getirirdi." (Ömer Seyfettin)
-
[sıfat]
Asılmış, asılı
- SALAKÇA
-
-
[sıfat]
Salağa yakışan
-
[zarf]
Salağa yakışır bir biçimde
-
[sıfat]
Salağa yakışan