İçinde l olan 3 harfli 105 kelime var. İçerisinde L harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında l harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu l harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- DAL
-
-
[isim]
Ağacın gövdesinden ayrılan kollardan her biri
- "Cılız dallar, yeşili fersiz, tırnak kadar yapraklar!" (Tarık Buğra)
- "Samimiyetimizin her köşesinde heybetli çınarlar gibi dal budak salmıştı." (Orhan Seyfi Orhon)
- "Dal gibi bir vücut üzerinde dev gibi bir baş!" (Yusuf Ziya Ortaç)
- "Yüreğinde onmaz bir karıncalanma vardı; onmaz bir kıpırtı dal sürüyordu, durmadan filizleniyordu." (Burhan Günel)
-
Branş
-
Bir bilim alanının içinde yer alan ana bilim dalında alt alanı
-
Canlıların bölümlenmesinde, sınıfların bir araya gelmesiyle oluşan birlik, şube
-
[isim]
Ağacın gövdesinden ayrılan kollardan her biri
- NAL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
At, eşek, öküz vb. yük hayvanlarının tırnaklarına çakılan, ayağın şekline uygun demir parçası
- "Atların nal tıkırtıları, demir tekerlek gürültüleri işitildi." (Ömer Seyfettin)
- "Kitap bastırmak, yazı yazmak takatinden mahrum, nalları dikeceksiniz." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
At, eşek, öküz vb. yük hayvanlarının tırnaklarına çakılan, ayağın şekline uygun demir parçası
- ZÜL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Alçalma, düşkünlük
-
Ayıplanacak şey
-
[isim]
Alçalma, düşkünlük
- BAL
-
-
[isim]
Bal arılarının bitki ve çiçeklerden topladıkları bal özünden yapıp kovanlarındaki petek gözlerine doldurdukları, rengi beyazdan esmere kadar değişen tatlı, koyu, sıvı madde
- "Nuri, şöyle böyle ama teyzen çok temiz bir kadına benziyor. Evin her tarafına bal dök de yala." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
- "Hacı Ferhat Efendi, Abdülhamit devrinin bal tutup da parmağını yalayanlarındandı." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Olgunlaşmış incirin, dışına sızan tatlısı
- "Hepsi o kadar sahici ki telefonun öbür ucundaki, bal gibi inanıyor." (Talât Halman)
-
Ağaçların kabuğundan sızarak pıhtılaşan besi suyu
-
[isim]
Bal arılarının bitki ve çiçeklerden topladıkları bal özünden yapıp kovanlarındaki petek gözlerine doldurdukları, rengi beyazdan esmere kadar değişen tatlı, koyu, sıvı madde
- ÇÖL
-
-
[isim]
Kumluk, susuz ve ıssız geniş arazi, sahra, badiye
- "Koskoca çölü, yapı ve bahçelerle donattık." (Falih Rıfkı Atay)
-
[isim]
Kumluk, susuz ve ıssız geniş arazi, sahra, badiye
- YAL
-
-
[isim]
Köpek ve ineklere yedirilmek için un ve kepekle hazırlanan yiyecek
-
[isim]
Köpek ve ineklere yedirilmek için un ve kepekle hazırlanan yiyecek
- FUL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Taşkırangillerden, birçok türü bulunan ağaççık ve bunun güzel kokulu beyaz çiçeği (Casmin sambac)
-
Küçük taneli bir bakla türü
-
[isim]
Taşkırangillerden, birçok türü bulunan ağaççık ve bunun güzel kokulu beyaz çiçeği (Casmin sambac)
- LEB
-
-
[isim]
"Daha söze başlanırken ne denmek istenildiğini çabucak anlamak" anlamındaki leb demeden leblebiyi anlamak deyiminde geçen bir söz
- "Doğrusu leb demeden leblebiyi anlarmışsınız, demek ister." (Orhan Kemal)
-
[isim]
"Daha söze başlanırken ne denmek istenildiğini çabucak anlamak" anlamındaki leb demeden leblebiyi anlamak deyiminde geçen bir söz
- LEP
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Dudak
-
Kenar
-
[isim]
Dudak
- PLİ
- ...
- ÇAL
-
-
[isim]
Taşlık yer, çıplak tepe
-
[isim]
Taşlık yer, çıplak tepe
- KUL
-
-
[isim]
Tanrı'ya göre insan, abd
- "Kul ile Tanrı'nın arasına girilmez."
- "Ben serüvenlere kul olmayacağım, serüvenler bana kul olacak." (Atilla İlhan)
- "Kulunuz bu kadar yıl yaşadım, kahveye adımımı atmış değilim." (Haldun Taner)
-
Köle
- "Kendisi kabilenin beyinin kullarından birinin kızıydı. Ve beyler yalnız kendi kullarını değil, kullarının evladını da satabilirlerdi." (Halide Edip Adıvar)
-
Karavaş
-
[isim]
Tanrı'ya göre insan, abd
- ZİL
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
İşaret vermek, uyarmak, çağırmak için kullanılan ve bir çan ile bu çana vuran bir tokmaktan oluşan, elle veya başka düzenlerle işletilebilen araç
- "Birini buldu, ne güzel oldu diye zil takıp oynayacak mıydım?" (Ahmet Ümit)
- "... ayakta kendilerine çekidüzen veren iki taze zillerini vuruyordu." (Refik Halit Karay)
-
Birbirine çarparak ses çıkartmak için parmaklara veya tefin kasnağındaki deliklere takılan yuvarlak, metal nesne
- "Gözler kamaştıran şala, meftun eden güle / Her kalbi dolduran zile her sineden ole." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[isim]
İşaret vermek, uyarmak, çağırmak için kullanılan ve bir çan ile bu çana vuran bir tokmaktan oluşan, elle veya başka düzenlerle işletilebilen araç
- JUL
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Bir cisim üzerine uygulanan bir nevtonluk kuvvetin uygulama noktasını, kendi doğrultusunda 1 m değiştiren iş birimi
-
[isim]
Bir cisim üzerine uygulanan bir nevtonluk kuvvetin uygulama noktasını, kendi doğrultusunda 1 m değiştiren iş birimi
- LÜP
-
-
[isim]
Emek vermeden ele geçirilen şey
- "Lüpe bayılır. Lüp buldu mu dayanamaz."
-
Büyükçe bir şeyin birdenbire ve kolaylıkla yutulmasını anlatan ses
-
[isim]
Emek vermeden ele geçirilen şey
- ALG
-
Kelime Kökeni : Latince
-
[isim]
Su yosunu
-
[isim]
Su yosunu
- SOL
-
-
[sıfat]
Vücutta kalbin bulunduğu tarafta olan, sağ karşıtı
- "Sol el. Sol kulak."
- "Sol elimiz bekliyor, çabuk gelin."
-
[isim]
Bu taraftaki yön
- "Sola dönmek."
-
[isim]
Sosyalizme yakın görüşte olan grup
-
[isim]
Boksta sol yumrukla vuruş
-
[sıfat]
Vücutta kalbin bulunduğu tarafta olan, sağ karşıtı
- HOL
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Sofa
- "Çantalarım holde duruyordu." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Sofa
- GÜL
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Gülgillerin örnek bitkisi (Rosa)
- "Herkes evinin önünü temizlesin, şehir gül gibi olur." (Tarık Buğra)
-
Bu bitkinin katmerli, genellikle kokulu olan çiçeği
- "Çocuğuna gül gibi bakıyor."
- "Allah bereket versin, gül gibi geçiniyorum." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Gülgillerin örnek bitkisi (Rosa)
- ROL
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Bir kişiliği canlandıran oyuncunun söylemesi ve yapması gereken hareketlerin genel adı
- "Halide Edip Hanım'ın Kenan Çobanları'nda rol almıştı bu kız." (Yusuf Ziya Ortaç)
- "Rol yapmaya kalkışsa yüzüne gözüne bulaştıracağını biliyordu." (Tarık Buğra)
- "Sizinle benim bunda bir rolümüz oldu muydu?" (Sait Faik Abasıyanık)
- "Görgülü rolüne çıkmış zekâsız bir türediye benzeyecek." (Refik Halit Karay)
-
Bir işte bir kimse veya şeyin üstüne düşen görev
- "Ev kadını rolünü çok ciddiyetle ele almıştım." (Halide Edip Adıvar)
- "Bunda ne hocanın bilgisi ne çocuğun çalışkanlığı rol oynar." (Burhan Felek)
-
Gerçek olmayan davranış, gösteriş
-
[isim]
Bir kişiliği canlandıran oyuncunun söylemesi ve yapması gereken hareketlerin genel adı