İçinde l olan 3 harfli 105 kelime var. İçerisinde L harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında l harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu l harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

LAN

  1. [ünlem] Ulan
    • "İte bak lan, dedi, nasıl da horozlanıyor?" (Necati Cumalı)

DÖL

  1. [isim] Canlıların üremesi sonucu ortaya çıkan yeni birey veya bireylerin bütünü, zürriyet, nesil
    • "Macarların çoğunun bize benzeyişinin bir nedeni de bu döl karışmasıdır." (Haldun Taner)
  2. Yavru, çocuk
    • "Yarenlik mi ediyordun, Kara Osman'ın dölüyle?" (Turan Oflazoğlu)

ZÜL

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Alçalma, düşkünlük
  2. Ayıplanacak şey

PİL

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Kimyasal enerjiyi elektrik enerjisine çeviren araç, batarya
    • "Seksenini aştıktan sonra da pili bittiği için doğal bir ölümle öldü." (Tomris Uyar)

LAL

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [sıfat] Dili tutulmuş, konuşamaz duruma gelmiş, dilsiz
    • "Bazı ihtiyar âlimlerimizin lisana vukuflarına hayran oldum, mantıklarıyla bizi lal ettiler." (Yahya Kemal Beyatlı)

FİL

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Filgillerin hortumlular takımından, Afrika ve Asya'nın sıcak bölgelerinde yaşayan, çok iri, kalın derili hayvan (Elephas)
  2. Satrançta çapraz hareket ettirilen taş

LAP

  1. [isim] Yumuşak ve ağır bir şey düştüğünde çıkan ses
    • "Hamur lap diye yere düştü."

NİL
...
ALT

  1. [isim] Bir şeyin yere bakan yanı, zir, üst karşıtı
    • "Pantolonlarımızı şiltelerimizin altına seriyoruz, onlar bütün hafta orada ütüleniyor." (Zeki Ömer Defne)
    • "İlgili sözleşmelerin altına imzamızı koyarken bu imzaya sadık kalma konusunda ne ölçüde niyetliydik?" (Ahmet Cemal)
    • "Bir şey değil, karşıdan bir otomobil filan gelir de altında kalırım diye korktum." (Burhan Felek)
    • "Kısa kesmekten yanaydı ama paraları uzatsa altından bir çapanoğlu çıkar mıydı?" (Orhan Kemal)
  2. Bir nesnenin tabanı
    • "Ayağındaki altları nalçalı koca bahçıvan kunduraları ile ona yetişmesi imkânsızdı." (Osman Cemal Kaygılı)
    • "Altından kalkamayacağı suçlamalar ileri sürdüler."
  3. Oturulurken uyluk kemiklerinin yere gelen bölümü
    • "Altına sandalye çekmek."
  4. Bir şeyin yere yakın bölümü
  5. Yanan ocağın alevi
    • "Fokurdamaya başlayan çaydanlığın altını kapadı." (Haldun Taner)
  6. Birine göre alt aşamada olan kimse, madun
  7. Sınıflamalarda ikinci derecede olan
    • "Alt sınıf. Alt cins. Alt takım."
  8. [sıfat] Birkaç şeyden aşağıda olan
    • "Yeleğinin alt düğmesi iliklenmemiş." (Haldun Taner)

MİL

Kelime Kökeni : Rumca

  1. [isim] Selin sürükleyip getirdiği çok küçük taneli çamurlaşmış kum ve toprak karışımı

DAL

  1. [isim] Ağacın gövdesinden ayrılan kollardan her biri
    • "Cılız dallar, yeşili fersiz, tırnak kadar yapraklar!" (Tarık Buğra)
    • "Samimiyetimizin her köşesinde heybetli çınarlar gibi dal budak salmıştı." (Orhan Seyfi Orhon)
    • "Dal gibi bir vücut üzerinde dev gibi bir baş!" (Yusuf Ziya Ortaç)
    • "Yüreğinde onmaz bir karıncalanma vardı; onmaz bir kıpırtı dal sürüyordu, durmadan filizleniyordu." (Burhan Günel)
  2. Branş
  3. Bir bilim alanının içinde yer alan ana bilim dalında alt alanı
  4. Canlıların bölümlenmesinde, sınıfların bir araya gelmesiyle oluşan birlik, şube

LIĞ

  1. [isim] Alüvyon

İLE

  1. [bağlaç] Kelimenin sonuna geldiğinde birliktelik, beraberlik, araç, neden veya durum anlatan cümleler yapmaya yarayan bir söz
    • "Çabuk bir süvari ile bana haber gönderiniz." (Ömer Seyfettin)
    • "Güneşin batmasıyla beraber hava soğuyuverdi."
  2. Bazı soyut adlara getirildiğinde durum bildiren zarflar oluşturan bir söz
    • "Merhametle ona bakıyordu."
    • "Mektup yazmakla beraber telgraf da çekti."
  3. Cümle içinde aynı görevde bulunan iki ögeyi birbirine bağlamaya yarayan bir söz
    • "Annesi ile (annesiyle) babası geldiler. Leyla ile Mecnun. Gelmeleri ile gitmeleri bir oldu."
    • "Yıllarca çalışmakla beraber yine başaramadı."

FAL

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Geleceği öğrenmek, şans ve kısmeti anlamak amacıyla oyun kâğıdı, kahve telvesi, el ayası vb.ne bakarak anlam çıkarma, bakı
    • "Ben bütün fallara, bütün rüyalara, bütün itikatlara inanırım." (Peyami Safa)
    • "Tutun birer niyet de açayım size birer maydanozlu fal!" (Osman Cemal Kaygılı)
    • "Para ile fala baktığı hâlde geçim sıkıntısından kurtulamıyor." (Reşat Nuri Güntekin)

ZİL

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [isim] İşaret vermek, uyarmak, çağırmak için kullanılan ve bir çan ile bu çana vuran bir tokmaktan oluşan, elle veya başka düzenlerle işletilebilen araç
    • "Birini buldu, ne güzel oldu diye zil takıp oynayacak mıydım?" (Ahmet Ümit)
    • "... ayakta kendilerine çekidüzen veren iki taze zillerini vuruyordu." (Refik Halit Karay)
  2. Birbirine çarparak ses çıkartmak için parmaklara veya tefin kasnağındaki deliklere takılan yuvarlak, metal nesne
    • "Gözler kamaştıran şala, meftun eden güle / Her kalbi dolduran zile her sineden ole." (Yahya Kemal Beyatlı)

KOL

  1. [isim] İnsan vücudunda omuz başından parmak uçlarına kadar uzanan bölüm
    • "Sade çocuğuna değil, eşine de kol kanat gerer, ona da analık eder." (Haldun Taner)
    • "Bunlar şehir subaşısının adamları, dizdarlardı. Kol geziyorlardı." (Ömer Seyfettin)
    • "Polis düdükleriyle yeniden fırladım. Meğer hırsızlar kola çıkmış." (Ragıp Akyavaş)
    • "Selami de kolları paçaları sıvayıp Ali Naci'nin yardımına koşmuştu." (Yusuf Ziya Ortaç)
  2. Vücudunun bu bölümünü saran bölümü
    • "Kara yağız oğlan yalandan gözlerinin yaşını pembe mintanının kollarına siliyordu." (Osman Cemal Kaygılı)
    • "İnsanı üşütmeyen, ılık gezginci bir yağmur bulutu ağır ağır kol geziyordu." (Tarık Dursun K)
  3. Makinelerde tutup çevirmeye, çekmeye yarayan ağaç veya metal parça
    • "Bazı ülkelerde sansürün kol gezdiği görülüyor." (Ahmet Kabaklı)
  4. Koyun, dana, kuzu vb.nde ön ayağın üst bölümü
  5. Ağaçlarda gövdeden ayrılan kalın dal
  6. Bazı çalgıların elle tutulan sap bölümü
  7. Koltuk, divan vb.nin yan tarafında bulunan dayanmaya yarayan parça
  8. Bir şeyin ayrıldığı bölümlerden her biri, dal (I), kısım (II), şube, branş
    • "Türk Dil Kurumunun bilim ve uygulama kolları."
  9. Karakol
    • "Lakin böyle kardan yolların örtüldüğü bu gecede, koldan korku yoktu. Rahatça eğlenebilirlerdi." (Refik Halit Karay)
  10. İş takımı, ekip, grup
    • "Öteki koldaki iki hamlacıdan birisi acınacak bir zayıflıktaydı." (Sait Faik Abasıyanık)
  11. Kanat
    • "Sağ kol. Sol kol."
  12. Dizi, düzen
    • "Yürüyüş kolu."
  13. Bir halat oluşturan bükülmüş lif demetlerinden her biri

ELA

  1. [isim] Gözde sarıya çalan kestane rengi
  2. [sıfat] Bu renkte olan
    • "Ela gözlerini sevdiğim dilber / Seni görmeyeli göresim geldi." (Karacaoğlan)

LOP

  1. [sıfat] Yumuşak, yuvarlak ve irice
    • "Lop et."

HOL

Kelime Kökeni : İngilizce

  1. [isim] Sofa
    • "Çantalarım holde duruyordu." (Refik Halit Karay)

JUL

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Bir cisim üzerine uygulanan bir nevtonluk kuvvetin uygulama noktasını, kendi doğrultusunda 1 m değiştiren iş birimi

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü