İçinde kır olan 7 harfli 44 kelime var. İçerisinde KIR bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında kır olan kelimeler listesine ya da Sonu kır ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
I K R Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
3 Harfli Kelimeler
IRK, KIR
2 Harfli Kelimeler
IR
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- İNKIRAZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Batma, dağılma, çöküş, yok olma, son bulma
- "Taksim, hicret ve inkırazla harp arasında bırakıldık." (Falih Rıfkı Atay)
- "O zaman da bozgun ve inkıraz geldi, çattı." (Falih Rıfkı Atay)
-
[isim]
Batma, dağılma, çöküş, yok olma, son bulma
- ŞAKIRTI
-
-
[isim]
Şakırdayan bir şeyin çıkardığı ses, şakır şakır ses çıkarma
- "Sokakta nal şakırtılarıyla bir araba durdu." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
[isim]
Şakırdayan bir şeyin çıkardığı ses, şakır şakır ses çıkarma
- KIRMACI
-
-
[isim]
Giysilere pili yapan kimse
-
Basılmış formaları katlayan kimse
-
Kırılmış tahıl satıcısı
-
Değirmen işleten kimse, değirmenci
-
[isim]
Giysilere pili yapan kimse
- KIRKYIL
-
-
[zarf]
Çok uzun süre
- "Eğer bu dehşetli muharebeler, bu ihtilaller, bu istilalar olmasa kırkyıl askerî eczacı Yusuf Efendi olarak kalırdı." (Memduh Şevket Esendal)
-
[zarf]
Çok uzun süre
- KIRILIM
- ...
- KIRPMAK
-
-
[-i]
Parçalara ayırmak, kesmek, kırkmak
-
Göz kapaklarını açıp kapamak, kıpmak
- "Az lakırtı söyler, sık ve siyah kaşlarının altında asla kırpmadığı iri, parlak, sabit ve siyah gözlerini hep önüne dikerdi." (Ömer Seyfettin)
-
[-den]
Kesinti yapmak, tutumlu davranmak
- "Her hafta bu dergileri alabilmek için küçücük gündeliğimden bir parçasını, öğle yemeklerinden kırparak biriktiririm." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
[-i]
Parçalara ayırmak, kesmek, kırkmak
- KIRACAK
-
-
[isim]
Nalbantların atın tırnağını kesmek için kullandıkları keskin demir alet
-
[isim]
Nalbantların atın tırnağını kesmek için kullandıkları keskin demir alet
- KIRKICI
-
-
[isim]
Davarların yün veya kıllarını kırkan kimse, kırkımcı
-
[isim]
Davarların yün veya kıllarını kırkan kimse, kırkımcı
- SAKIRTI
-
-
[isim]
Korkudan veya soğuktan titreme
-
[isim]
Korkudan veya soğuktan titreme
- SAKIRGA
-
-
[isim]
Kene
-
[isim]
Kene
- KIRIŞIK
-
-
[sıfat]
Kırışmış olan
- "Söz tiyatroya gelince bu yaşlı sanatkârın kırışık yüzü birdenbire canlandı." (Peyami Safa)
-
[isim]
Deride esnekliğin kaybolmasından oluşan kıvrım
-
[isim]
Kırışmış yer, kırışıklık
-
[sıfat]
Kırışmış olan
- FIKIRTI
-
-
[isim]
Kaynayan suyun çıkardığı ses
-
Cilveleşme
- "Hani fiskoslar, gülüşmeler, fıkırtılar." (Melih Cevdet Anday)
-
[isim]
Kaynayan suyun çıkardığı ses
- KIRILMA
-
-
[isim]
Kırılmak işi
-
Yürürken salınma, nazlı yürüyüş
-
Saydam bir ortamdan başka bir saydam ortama geçen ışının doğrultusunu değiştirmesi
-
[isim]
Kırılmak işi
- ÇANKIRI
- ...
- KIRKLIK
-
-
İçinde kırk tane bulunan
- "Kırklık paket."
-
Kırk yaş dolaylarında bulunan (kimse)
- "Yalnız yüzünün bir yanı muharebede yanmış kırklık bir memurun ne düşündüğünü anlamak kabil değildir." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Kırk para
-
[isim]
Doğacak çocuk için hazırlanan bez veya giysi
-
İçinde kırk tane bulunan
- TIKIRTI
-
-
[isim]
Tıkırdayan bir şeyin çıkardığı ses
- "Ansızın arkasında bir tıkırtı duydu." (Ömer Seyfettin)
-
[isim]
Tıkırdayan bir şeyin çıkardığı ses
- KIRINTI
-
-
[isim]
Bir şeyden ayrılan küçük parça
- "Beyaz etekliğindeki ekmek kırıntılarını kuşlara serper." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Küçük kalıntı
- "Babamdan biraz kırıntı kalmasa beyin parasıyla bu sosyete hayatının yanına yaklaşabilir miyiz?" (Halide Edip Adıvar)
-
Kurumak için kesilip yerde bırakılan odun
-
[isim]
Bir şeyden ayrılan küçük parça
- KAKIRTI
-
-
[isim]
Kuru şeylerin birbirine sürtünmesinden veya kırılmasından çıkan ses
-
[isim]
Kuru şeylerin birbirine sürtünmesinden veya kırılmasından çıkan ses
- KIRMIZI
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Al, kızıl renk
-
[sıfat]
Bu renkte olan
- "Siyah zülüflü, kırmızı dudaklı, altın ve mercan gerdanlı kadınlar." (Ahmet Haşim)
-
[isim]
Al, kızıl renk
- KIRITIŞ
-
-
[isim]
Kırıtma işi veya biçimi
- "Albayın evlatlığı kendini göstermek için terliklerini şaplata şaplata aşırı bir kırıtışla geçmişti." (Haldun Taner)
-
[isim]
Kırıtma işi veya biçimi