İçinde ku olan 4 harfli 31 kelime var. İçerisinde KU bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ku olan kelimeler listesine ya da Sonu ku ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

KURT

  1. [isim] Köpekgillerden, Avrupa, Asya ve Kuzey Amerika'da yaşayan, postu gri sarı renkli, yırtıcı, etçil memeli hayvan (Canis lupus)
    • "Kurdun oğlu akıbet kurt olur, demiş ve bu söz beş muallimin meslek ve ilim haysiyetine dokunmuştur." (Reşat Nuri Güntekin)
  2. Bir yeri, bir şeyi iyi bilen
  3. [sıfat] İşini iyi bilen, aldanmaz, kurnaz
    • "Deminden beri sus pus olmuş, fırsat bekleyen kurt müşterilerin ilk defa sesi duyuluyor." (Haldun Taner)

UTKU

  1. [isim] Zafer

KUMA

  1. [isim] Aynı erkekle evli olan kadınların birbirine göre adı, ortak
    • "Bir sene onunla dağlarda dolaşmış, anamın üstüne kuma getirmiş." (Halide Edip Adıvar)

SOKU

  1. [isim] Taş dibek
    • "Evlerinin önü bulgur sokusu / Yel estikçe gelir yarin kokusu." (Halk türküsü)
  2. Dibekte, havanda tahıl dövmeye yarayan tokmak

KUĞU

  1. [isim] Perde ayaklılardan, yaban ve evcil türleri bulunan, çok uzun ve kıvrık boyunlu, geniş gagalı, geniş kanatlı bir su kuşu (Cygnus olor)

OKUL

  1. [isim] Her türlü eğitim ve öğretimin toplu olarak yapıldığı yer, mektep
    • "Daha gelir gelmez, ayağının tozu ile vilayet merkezinin okullarını gezdi." (Memduh Şevket Esendal)
    • "Ortaokulun üçüncü yılına geçince okuldan ayrıldı." (Necati Cumalı)
  2. Bir okuldaki öğrenci ve görevlilerin bütünü
    • "Okul dağıldı."
  3. Ekol

KUYU

  1. [isim] Su katmanına varıncaya kadar derinliğine kazılan, genellikle silindir biçiminde, çevresine duvar örülen, suyundan yararlanılan çukur
    • "Kahveci Salih eğilmiş, az evvel sarkıttığı gazozları kuyudan çıkarıyordu." (Haldun Taner)
    • "Yüzden ağır durup arkadan kabinenin kuyusunu kazacaksın!" (Memduh Şevket Esendal)
  2. Toprağa kazılan derince çukur
    • "Kireç kuyusu."
  3. İçinden çıkılamayan durum veya yer
  4. Yer altındaki iş yerlerine ulaşmak için açılmış ve kesit boyutları derinliğine oranla sınırlı, düşey veya düşeye yakın bağlantı yolu

KULU
...
KUPA

Kelime Kökeni : Rumca

  1. [isim] Cam veya seramikten yapılmış, kulplu, büyük bardak
  2. [sıfat] Bu bardağın alabileceği miktarda olan
  3. Altın, gümüş, bronz veya kristalden yapılmış, yarışma ödülü olarak verilen ayaklı kap
  4. Yarışma ödülü olarak verilen herhangi bir sanat eseri
  5. İskambil kâğıtlarının dört grubundan benekleri kırmızı, kalp biçiminde olanı, yürek

KUTU

Kelime Kökeni : Rumca

  1. [isim] İnce tahta, mukavva, teneke, plastik vb.nden yapılmış, genellikle kapaklı kap
    • "Enfiyesini, üstü mineli bir kutudan çekerdi." (Abdülhak Şinasi Hisar)
    • "Eviniz kutu gibi küçücük bir evdi / Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi." (Ahmet Muhip Dranas)
  2. [sıfat] Bu kabın alabildiği miktarda olan
    • "Bir kutu lokum."
  3. Elektrik veya telefon tellerinin toplanıp bağlandığı kap
  4. Bir kimsede, bir yerde, bir şeyde iyi veya kötü bir özelliğin fazlalığını belirten bir söz
    • "Akıl kutusu. Fesat kutusu."

RÜKU
...
VUKU

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Olma, meydana gelme

KURA

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] İki veya daha çok aday arasında bir sıralama, bir ayırma yapılacağı zaman her birinde bir tek ad yazılı kâğıtları bir araya getirip karıştırdıktan sonra birini çekerek veya özel bir bilgisayar yazılımıyla adları belirleme, ad çekme
    • "Okulu bitirirken kurada Karaköse'yi çekince dağda taşta doya doya ata bineceği için seviniyordu." (Necati Cumalı)

KULP

Kelime Kökeni : Rumca

  1. [isim] Kazan, tencere, fincan, dolap, altın vb.nin tutulacak yeri
    • "Heybeden çıkardığı kulpu kopuk küçük bir teneke maşrapa ile su getirdi." (Osman Cemal Kaygılı)
    • "Başa çıkılmaz kötülerle, her meziyete kulp takarlar." (Cemil Meriç)
    • "Öbür seferler arkasında Servet Bey vardı; bir kulpunu bulur, uzattırıverirdi mühletleri." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  2. Uydurma sebep, bahane

UYKU

  1. [isim] Dış uyaranlara karşı bilincin, bütünüyle veya bir bölümünün yittiği, tepki gücünün zayıfladığı ve her türlü etkinliğin büyük ölçüde azaldığı dinlenme durumu
    • "Rahat bir uyku uyumuştum." (Sait Faik Abasıyanık)
    • "İkimiz de esniyorduk, uyku bastırıyordu." (Osman Cemal Kaygılı)
    • "Uykumu dağıtmak için birkaç fincan kahve içtim."
    • "Yorgunsun, uyku gözlerinden akıyor." (Aka Gündüz)
  2. Çevrede olup bitenin farkında olmama, gaflet, aymazlık
    • "Eğer bu patırtıdan, ikinci uykusu başına sıçrayan imam aşağı koşmasa iki kadın, avluda, saç saça, baş başa dövüşeceklerdi." (Halide Edip Adıvar)
    • "Etrafı kapatan dik, sivri dağlar duman ve bulut sarılı kocaman başlarını birbirine dayayarak çoktan uykuya varmışlardı." (Refik Halit Karay)
  3. Doğada görülen sükûnet durumu
    • "Kış süresince uykuda olan ağaçlar, baharla birlikte uyandı."

OKUR

  1. [isim] Okuyan kimse, okuyucu, kari
    • "Bu iki yazar çok okuru olmanın tadını çıkarmasını da bilmişlerdir." (Salâh Birsel)

DOKU

  1. [isim] Bir vücudun veya bir organın yapı ögelerinden birini oluşturan hücreler bütünü, nesiç
  2. Bir bütünün yapısı ve özelliği

KULA

  1. [isim] Gövdesi sarı veya kirli sarı renkte, yele, kuyruk ve bacağın alt kısmındaki kılların koyu renkte olduğu at donu
  2. [sıfat] Bu renkte olan (at)
    • "Yanında dizgini boynuna bırakılmış bir kula at vardı." (Reşat Nuri Güntekin)

KURU

  1. [sıfat] Suyu, nemi olmayan, yaş ve nemli karşıtı
    • "Yanakları kuruydu fakat gözleri tamamıyla siyah yaştı." (Halide Edip Adıvar)
  2. Yağış almayan veya üzerinde bitki olmayan
    • "Kuru çöl. Kuru tepeler."
  3. Daha sonra kullanılmak için kurutulmuş, taze ve yeşil karşıtı
    • "Evlerin önlerine kuru meşe dallarıyla örtülü çardaklar yapmışlar." (Refik Halit Karay)
  4. Canlılığını yitirmiş (bitki)
    • "Çiçek açmaz kuru bir ağaç, ötmeyi unutmuş bir kuş mu oldum?" (Halide Edip Adıvar)
  5. Zayıf, çelimsiz, arık, sıska, kaknem
    • "Kara, kuru, kibirli, kazık gibi bir kadın!" (Halide Edip Adıvar)
  6. Salgısı olmayan
    • "Kuru öksürük. Kuru egzama."
  7. Döşenmemiş, çıplak
    • "Kuru tahtaya oturma!"
  8. Katıksız, yanında başka şey olmayan (yiyecek)
    • "Kuru çayla karın doyar mı?"
  9. Etkisi ve sonucu olmayan
    • "Şahsına topluluğun isteğini emanet edenler boş bir riya, kuru bir şeref olsun diye laf etmediler." (Ruşen Eşref Ünaydın)
  10. Heyecanı, tadı olmayan, tekdüze
    • "Kuru, zevksiz bir hayat."
  11. Akıcı olmayan, duygudan yoksun
    • "Kuru bir anlatım."
  12. [isim] Kuru fasulye

AKUT

Kelime Kökeni : Almanca

  1. [sıfat] İveğen

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü