İçinde ku olan 4 harfli 31 kelime var. İçerisinde KU bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ku olan kelimeler listesine ya da Sonu ku ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- KULP
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Kazan, tencere, fincan, dolap, altın vb.nin tutulacak yeri
- "Heybeden çıkardığı kulpu kopuk küçük bir teneke maşrapa ile su getirdi." (Osman Cemal Kaygılı)
- "Başa çıkılmaz kötülerle, her meziyete kulp takarlar." (Cemil Meriç)
- "Öbür seferler arkasında Servet Bey vardı; bir kulpunu bulur, uzattırıverirdi mühletleri." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Uydurma sebep, bahane
-
[isim]
Kazan, tencere, fincan, dolap, altın vb.nin tutulacak yeri
- KUZU
-
-
[isim]
Koyun yavrusu
- "Belki beş kuzunun derisinden yapılmış, siyah bir kalpak." (Ömer Seyfettin)
- "... sabık komiserin sahiden bir komisermiş gibi tavır aldığı anlarda kadın kuzu kesilirdi." (Halide Edip Adıvar)
- "Kuzum, şu kalemi verir misin?"
- "Kuzum anne, doktora etki yapma!" (Halide Edip Adıvar)
-
Bir meyve ve sebzeye bitişik olan küçük meyve veya sebze
-
[sıfat]
Kuzu etinden yapılmış olan (yiyecek)
-
[isim]
Koyun yavrusu
- AKUR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Azgın, kızgın (hayvan)
- "Ben, akur bir kuvvetin üstünde uçuyor gibi pek çabuk yakınlaşan uzaklara bakıyor, bu azgın ata bindikçe daima duyduğum şeyleri tekrar hissediyordum." (Ömer Seyfettin)
-
Kudurmuş, kuduz, kuduruk
-
[sıfat]
Azgın, kızgın (hayvan)
- UTKU
-
-
[isim]
Zafer
-
[isim]
Zafer
- KUFİ
- ...
- KUUT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Namazın oturularak kılınan kısmı
-
Oturma
-
[isim]
Namazın oturularak kılınan kısmı
- KUTU
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
İnce tahta, mukavva, teneke, plastik vb.nden yapılmış, genellikle kapaklı kap
- "Enfiyesini, üstü mineli bir kutudan çekerdi." (Abdülhak Şinasi Hisar)
- "Eviniz kutu gibi küçücük bir evdi / Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi." (Ahmet Muhip Dranas)
-
[sıfat]
Bu kabın alabildiği miktarda olan
- "Bir kutu lokum."
-
Elektrik veya telefon tellerinin toplanıp bağlandığı kap
-
Bir kimsede, bir yerde, bir şeyde iyi veya kötü bir özelliğin fazlalığını belirten bir söz
- "Akıl kutusu. Fesat kutusu."
-
[isim]
İnce tahta, mukavva, teneke, plastik vb.nden yapılmış, genellikle kapaklı kap
- SOKU
-
-
[isim]
Taş dibek
- "Evlerinin önü bulgur sokusu / Yel estikçe gelir yarin kokusu." (Halk türküsü)
-
Dibekte, havanda tahıl dövmeye yarayan tokmak
-
[isim]
Taş dibek
- RÜKU
- ...
- DOKU
-
-
[isim]
Bir vücudun veya bir organın yapı ögelerinden birini oluşturan hücreler bütünü, nesiç
-
Bir bütünün yapısı ve özelliği
-
[isim]
Bir vücudun veya bir organın yapı ögelerinden birini oluşturan hücreler bütünü, nesiç
- KURU
-
-
[sıfat]
Suyu, nemi olmayan, yaş ve nemli karşıtı
- "Yanakları kuruydu fakat gözleri tamamıyla siyah yaştı." (Halide Edip Adıvar)
-
Yağış almayan veya üzerinde bitki olmayan
- "Kuru çöl. Kuru tepeler."
-
Daha sonra kullanılmak için kurutulmuş, taze ve yeşil karşıtı
- "Evlerin önlerine kuru meşe dallarıyla örtülü çardaklar yapmışlar." (Refik Halit Karay)
-
Canlılığını yitirmiş (bitki)
- "Çiçek açmaz kuru bir ağaç, ötmeyi unutmuş bir kuş mu oldum?" (Halide Edip Adıvar)
-
Zayıf, çelimsiz, arık, sıska, kaknem
- "Kara, kuru, kibirli, kazık gibi bir kadın!" (Halide Edip Adıvar)
-
Salgısı olmayan
- "Kuru öksürük. Kuru egzama."
-
Döşenmemiş, çıplak
- "Kuru tahtaya oturma!"
-
Katıksız, yanında başka şey olmayan (yiyecek)
- "Kuru çayla karın doyar mı?"
-
Etkisi ve sonucu olmayan
- "Şahsına topluluğun isteğini emanet edenler boş bir riya, kuru bir şeref olsun diye laf etmediler." (Ruşen Eşref Ünaydın)
-
Heyecanı, tadı olmayan, tekdüze
- "Kuru, zevksiz bir hayat."
-
Akıcı olmayan, duygudan yoksun
- "Kuru bir anlatım."
-
[isim]
Kuru fasulye
-
[sıfat]
Suyu, nemi olmayan, yaş ve nemli karşıtı
- KUPA
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Cam veya seramikten yapılmış, kulplu, büyük bardak
-
[sıfat]
Bu bardağın alabileceği miktarda olan
-
Altın, gümüş, bronz veya kristalden yapılmış, yarışma ödülü olarak verilen ayaklı kap
-
Yarışma ödülü olarak verilen herhangi bir sanat eseri
-
İskambil kâğıtlarının dört grubundan benekleri kırmızı, kalp biçiminde olanı, yürek
-
[isim]
Cam veya seramikten yapılmış, kulplu, büyük bardak
- KULU
- ...
- KUĞU
-
-
[isim]
Perde ayaklılardan, yaban ve evcil türleri bulunan, çok uzun ve kıvrık boyunlu, geniş gagalı, geniş kanatlı bir su kuşu (Cygnus olor)
-
[isim]
Perde ayaklılardan, yaban ve evcil türleri bulunan, çok uzun ve kıvrık boyunlu, geniş gagalı, geniş kanatlı bir su kuşu (Cygnus olor)
- AKUT
-
Kelime Kökeni : Almanca
-
[sıfat]
İveğen
-
[sıfat]
İveğen
- VUKU
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Olma, meydana gelme
-
[isim]
Olma, meydana gelme
- KULE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Çoğunlukla kare veya silindir biçimindeki yüksek yapı
- "Şu muazzam kule bir mühendisin hayaliydi." (Orhan Seyfi Orhon)
-
Cihannüma
-
[isim]
Çoğunlukla kare veya silindir biçimindeki yüksek yapı
- KUMA
-
-
[isim]
Aynı erkekle evli olan kadınların birbirine göre adı, ortak
- "Bir sene onunla dağlarda dolaşmış, anamın üstüne kuma getirmiş." (Halide Edip Adıvar)
-
[isim]
Aynı erkekle evli olan kadınların birbirine göre adı, ortak
- KOKU
-
-
[isim]
Nesnelerden yayılan küçücük zerrelerin burun zarı üzerindeki özel sinirlerde uyandırdığı duygu
- "Odanın içini kızarmış bir ekmek kokusu doldurmuştu." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Bir yerden kokusu çıkarsa baban vasıtasıyla önlemek isteyecekler." (Sabahattin Ali)
- "O yokken anası tarafından gönderildiğine şüphe olmayan bütün bu şeylere anasının kokusu sinmişti." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Yaz yağmuru yağdığı vakit burada toprağın güzel kokusunu duymak mümkündür." (Memduh Şevket Esendal)
-
Güzel kokmak için sürülen esans
- "Koku sürünmek."
- "Yılların gazetecisisin oğlum, iyi haberin kokusunu kilometrelerce uzaktan alırsın." (Ahmet Ümit)
-
Belirti, işaret
- "Ortalıkta bir savaş kokusu var."
-
[isim]
Nesnelerden yayılan küçücük zerrelerin burun zarı üzerindeki özel sinirlerde uyandırdığı duygu
- OKUL
-
-
[isim]
Her türlü eğitim ve öğretimin toplu olarak yapıldığı yer, mektep
- "Daha gelir gelmez, ayağının tozu ile vilayet merkezinin okullarını gezdi." (Memduh Şevket Esendal)
- "Ortaokulun üçüncü yılına geçince okuldan ayrıldı." (Necati Cumalı)
-
Bir okuldaki öğrenci ve görevlilerin bütünü
- "Okul dağıldı."
-
Ekol
-
[isim]
Her türlü eğitim ve öğretimin toplu olarak yapıldığı yer, mektep