İçinde hi olan 5 harfli 80 kelime var. İçerisinde Hİ bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında hi olan kelimeler listesine ya da Sonu hi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- KAHİL
- ...
- ŞAHİT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Tanık
- "Kendisine uzun uzun anlattığım hikâyemin şahidi yoktu." (Refik Halit Karay)
- "Neler yapabileceğine, kasabayı, memurları iki parmağı üstünde oynattığına çok şahit olmuşlardı." (Yahya Kemal)
- "Eniştemiz bizi şahit tuttukça babam da istihzalı bir tavır alır, kıs kıs gülerdi." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[isim]
Tanık
- SAHİP
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Herhangi bir şey üstünde mülkiyeti olan, onu yasaya uygun bir biçimde dilediği gibi kullanabilen kimse, iye, malik
- "Ev sahibinin yanına gidileceğini tavrıyla belli ediyordu." (Refik Halit Karay)
- "Her hâlde bu kız da evlenecek, çoluk çocuk sahibi olacaktı." (Halide Edip Adıvar)
-
Herhangi bir niteliği olan kimse, ehil
- "Bilgi sahibi. Zevk sahibi."
- "Biri paylayacak olsa öbürü çocuğa sahip çıkıp savunur." (Haldun Taner)
-
Bir iş yapmış, üstlenmiş veya bir eser ortaya koymuş kimse
- "Düğün sahipleri gibi adımbaşında bahşiş dağıttığım için hizmetçiler de yüksünmüyorlardı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Koruyan, arka çıkan, gözeten kimse
-
[isim]
Herhangi bir şey üstünde mülkiyeti olan, onu yasaya uygun bir biçimde dilediği gibi kullanabilen kimse, iye, malik
- ZEHİR
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Organizmaya girdiğinde kimyasal etkisiyle fizyolojik görevleri bozan ve miktarına göre canlıyı öldürebilen madde, ağı, sem
- "Evvela bir yumruk vurdu sersemledim, sonra ağzıma bilmediğim bir zehir tıktı, işte bu zehirle bayıldım." (Falih Rıfkı Atay)
- "Bunlar, etraflarına mütemadiyen zehir saçmakta ve kendi kuruntularını ancak birtakım garip snopluklarla avutmaya çalışmaktadırlar." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Büyük üzüntü, acı, keder, sıkıntı
- "Dünya ile küsmüş, içi zehir dolu olarak yaşamıştı bütün gençliğini." (Necati Cumalı)
- "İçimde elim bir boşluk, aşk ve hayat ortasında derin bir yalnızlık hissiyle bütün uykum acı ve zehir kesildi." (Hüseyin Cahit Yalçın)
-
[isim]
Organizmaya girdiğinde kimyasal etkisiyle fizyolojik görevleri bozan ve miktarına göre canlıyı öldürebilen madde, ağı, sem
- MUHİT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Çevre, yöre, etraf
-
Bir kimsenin sürekli ilişkide bulunduğu insanlar topluluğu, çevre
- "Bir de şuuraltı dahi olsa muhitin onu göçüp giden, sönen bir insan telakki ettiğini hissetmiştim." (Halide Edip Adıvar)
-
[isim]
Çevre, yöre, etraf
- TEHİR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Sonraya bırakma, erteleme
- "Satış işinin güçlüğünü ondan iyice öğrendim, tehir etmeye mecbur oldum." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
Geciktirme
-
[isim]
Sonraya bırakma, erteleme
- HİTAN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Sünnet etme
-
[isim]
Sünnet etme
- FEHİM
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Anlama, kavrama
-
[isim]
Anlama, kavrama
- ŞEHİR
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Nüfusunun çoğu ticaret, sanayi, hizmet veya yönetimle ilgili işlerle uğraşan, genellikle tarımsal etkinliklerin olmadığı yerleşim alanı, kent, site
- "İzmir üzerine dünyada bir şehir daha yoktur diyorlar." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
Nüfusunun çoğu ticaret, sanayi, hizmet veya yönetimle ilgili işlerle uğraşan, genellikle tarımsal etkinliklerin olmadığı yerleşim alanı, kent, site
- HİLAT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kaftan
-
[isim]
Kaftan
- CAHİL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Öğrenim görmemiş, okumamış
- "Bu maskara sosyete bana cahil diye bakar." (Halide Edip Adıvar)
- "Bu konularda yeni kuşağın yanında her zaman cahil kalmaya mahkûmuz." (Haldun Taner)
-
Bilgisiz
-
Belli bir konuda yeterli bilgisi olmayan
- "Bu doktorun karşısında cahil, aptal oluyorum." (Memduh Şevket Esendal)
-
Deneysiz, genç, toy (delikanlı veya kız)
- "Esasta batıl itikatlara inanmış cahil bir kızcağızdı." (Refik Halit Karay)
-
[sıfat]
Öğrenim görmemiş, okumamış
- HİSÇE
- ...
- RAHİP
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Hristiyanlarda genellikle manastırda yaşayan din adamı, keşiş
- "Biri bir rahipti; dağınık, birbirine karışmış uzun yağlı saçlarını parmaklarıyla taradı, kalpağının altında topladı." (Memduh Şevket Esendal)
-
[isim]
Hristiyanlarda genellikle manastırda yaşayan din adamı, keşiş
- FAHİŞ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Ölçüyü aşan, aşırı, çok fazla
-
Ahlaka ve törelere uygun olmayan
-
[sıfat]
Ölçüyü aşan, aşırı, çok fazla
- DELHİ
- ...
- TAHİR
- ...
- HİPPİ
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Toplumsal düzene, tüketime ve şiddete karşı çıkan, derbederce yaşayan, örgütlenmemiş gençler topluluğu
- "Hippilerin direnci, gece gündüz güvertede yatabilmeleri ilgimi çekmişti benim." (Nazlı Eray)
-
[isim]
Toplumsal düzene, tüketime ve şiddete karşı çıkan, derbederce yaşayan, örgütlenmemiş gençler topluluğu
- BAHİR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Deniz
- "Ben o yârin çölünde kum / Bahrinde su, elinde mum." (Mustafa Seyit Sutüven)
-
Mevlidin bölümlerinden her biri
-
Aruzdaki vezin takımlarından her biri
-
[isim]
Deniz
- HİSSE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Pay
- "İstanbul kahvelerinde bu sıkıntıdan en büyük hisseyi alan sanatkârlarımızdandır." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
- "Siz niçin bundan kendinize hisse çıkarmıyorsunuz?" (Ömer Seyfettin)
-
Tutam (II)
-
Bir olaydan çıkarılan ders
-
[isim]
Pay
- HİLAL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Ayın ilk günlerinde aldığı yay biçimi, ayça, yeni ay
-
Çocukların okuma öğrenmeye başladıklarında satır ve sözleri şaşırmamak için söz üzerinde gezdirdikleri ucu sivri, uzunca bir gösterme aracı
-
[isim]
Ayın ilk günlerinde aldığı yay biçimi, ayça, yeni ay