İçinde ha olan 3 harfli 19 kelime var. İçerisinde HA bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ha olan kelimeler listesine ya da Sonu ha ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A H Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
AH, HA
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- AHA
-
-
[edat]
İşte
- "Bizim köy aha şuracıkta!"
-
[edat]
İşte
- HAK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Adalet
- "Haktan ayrılmamalı."
- "Mutlu, başarılı, kendine güvenmeyi hak etmiş birisi." (Tarık Buğra)
- "İki yıl sonra emekliliğe hak kazanacak."
- "Onun hakkında söylediğin şeyler için sana pek çok hak verdim." (Memduh Şevket Esendal)
-
Adaletin, hukukun gerektirdiği veya birine ayırdığı şey, kazanç
- "Üstelik adli tatil olduğu için hak sahipleri bekleşirler." (Burhan Felek)
- "Hemen hanım teyzemin elini öpmeye gideyim dedim... Az hakkı mı geçmiştir bana?" (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
- "Anlaşılan Cemal Paşa'nın bu işe yarar bir adamı yok, bize bıraksın, haklarından gelelim dediler." (Falih Rıfkı Atay)
- "O öğretmen, öğrencilerin her zaman hakkını verir."
-
Dava veya iddiada gerçeğe uygunluk, doğruluk
- "Bu davada hak görmüyorum."
-
Geçmiş ve harcanmış emek
- "Ana hakkı ödenmez."
-
Pay
- "Makas hakkı. Komşu hakkı."
-
Emek karşılığı ücret
-
[sıfat]
Doğru, gerçek
- "Karacaoğlan der ki sözüm haktır." (Karacaoğlan)
-
[isim]
Adalet
- HAH
-
-
[ünlem]
Olması istenen veya beklenen bir şey olur olmaz duyulan sevinci ve onama duygusunu anlatan bir söz
- "Hah, Orhan da geldi! Hah, ben de bunu söyleyecektim!"
- "Hah şöyle, biraz kendini göster!"
-
[ünlem]
Olması istenen veya beklenen bir şey olur olmaz duyulan sevinci ve onama duygusunu anlatan bir söz
- HAP
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kolayca yutulabilmesi için toparlak durumuna getirilmiş ilaç
- "Doktorlar hap, banyo ve perhiz tavsiye etmiş." (Burhan Felek)
- "Gideceğimiz kasabada iki yazlık sinema varsa hapı yutmuşuzdur." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Bir içimlik afyon
-
[isim]
Kolayca yutulabilmesi için toparlak durumuna getirilmiş ilaç
- HAR
-
-
[isim]
"Düşüncesizce ve hesapsızca harcamak, bol bol harcayıp tüketmek" anlamlarındaki har vurup harman savurmak deyiminde geçen bir söz
- "Akşama kadar Meram bağlarında har vurup harman savuruyordu." (Aka Gündüz)
-
[isim]
"Düşüncesizce ve hesapsızca harcamak, bol bol harcayıp tüketmek" anlamlarındaki har vurup harman savurmak deyiminde geçen bir söz
- OHA
-
-
[ünlem]
Büyükbaş hayvanları durdurmak için kullanılan bir seslenme sözü
-
Kaba ve yakışıksız bir davranışta bulunan kişilere karşı kullanılan söz
-
[ünlem]
Büyükbaş hayvanları durdurmak için kullanılan bir seslenme sözü
- HAT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Çizgi
-
Yazı
-
Ulaşım sağlayan bir taşıtın uğradığı yerlerin bütünü, yol, geçek
- "Demir yolu hattı. Otobüs hattı."
-
Elektrik akımı taşıyan tel veya kablo sistemi
- "Bir kablodan muhtelif hatlar çıkar." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Telefon, telgraf, televizyon vb. araçlarla iletişim sağlayan yol, kanal
-
Sınır
- "Dalga dalga ilerleyen hücum hatlarımız birinci düşman siperlerine girdi." (Aka Gündüz)
-
Yüzü biçimlendiren çizgi veya kırışıklık
- "Yüz hatları bütün bu rivayetleri doğruluyor." (Haldun Taner)
-
Vücut biçimi
- "Vücut hatlarını korumak lazım."
-
[isim]
Çizgi
- HAS
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Özgü, öze, mahsus
- "Anadolu'nun yüksek yaylalarına has, sessiz, pussuz, boz renkli gecelerden biriydi." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Katışıksız, en iyi cinsten, saf
- "Has gümüş."
-
Hükümdara özgü olan
- "Has ahır. Has bahçe."
-
İyi nitelikleri kendinde toplamış olan (kimse)
-
[isim]
Başmaklık
-
[sıfat]
Özgü, öze, mahsus
- HAD
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Sınır, uç
- "Çocuklara yemiş getirenin haddi hesabı yok." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
- "Haddine mi düşmüş senin; saçımın teline bile ulaşamazsın." (Refik Halit Karay)
- "Burada sigara içmek ve lakırtıya karışmak onların haddi değildi." (Mithat Cemal Kuntay)
- "... bu hafta ikinci sarhoş gecesi. Haddini aşmadı mı biraz?" (Atilla İlhan)
-
Derece
- "İnsan buna bir hadde kadar göz yumabilir."
-
İnsanın yetki ve değeri
- "Haddim değil."
-
Terim
-
[isim]
Sınır, uç
- HAÇ
-
Kelime Kökeni : Ermenice
-
[isim]
Hristiyanlığın sembolü sayılan ve birbirini dikey olarak kesen iki çizgiden oluşan biçim, istavroz, put (I), salip
- "Beraber eski kilise harabesine girdiler, kadın burada haç çıkardı." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Hristiyanlığın sembolü sayılan ve birbirini dikey olarak kesen iki çizgiden oluşan biçim, istavroz, put (I), salip
- HAM
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Yenecek kadar olgun olmayan (meyve)
- "Ham elma."
-
İşlenmemiş (madde)
- "Ham petrol."
-
İdmansız
- "Ham vücutla ancak bu kadar koşabilirim."
-
Gerçekleşme kolaylığı veya imkânı olmayan
- "Ham hayal. Ham teklif."
-
Kaba, toplum kurallarını bilmeyen, incelmemiş
- "Ne ham adam!"
-
[sıfat]
Yenecek kadar olgun olmayan (meyve)
- HAN
-
-
[isim]
Osmanlı padişahlarının adlarının sonuna getirilen unvan
-
Doğu ülkelerinde yerli beyler ve Kırım girayları için kullanılan unvan
- "Kırım hanları. Altın Ordu hanları."
-
[isim]
Osmanlı padişahlarının adlarının sonuna getirilen unvan
- HAL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
Çözme, çözülme
-
Eritme
-
Karışık bir sorunun içinden çıkma, sonuca varma
-
Çözme, çözülme
- HAF
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Oyun kurucu
-
[isim]
Oyun kurucu
- HAC
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Genellikle tek tanrılı dinlerde kutsal olarak tanınan yerlerin, o dinden olanlarca yılın belli aylarında ziyaret edilmesi
-
İslam'ın beş şartından biri olan, Müslümanlarca zilhicce ayında Mekke'de yapılan Kâbe'yi ziyaret ve tavaf ibadeti
-
[isim]
Genellikle tek tanrılı dinlerde kutsal olarak tanınan yerlerin, o dinden olanlarca yılın belli aylarında ziyaret edilmesi
- HAV
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kadife, çuha, yün vb.nin yüzeyindeki ince tüy
- "Koltuk kadifesinin havı dökülmüş, kimi yeri öylesine kirlenmiş ki muşambaya dönüşmüş." (Oktay Rifat)
-
[isim]
Kadife, çuha, yün vb.nin yüzeyindeki ince tüy
- HAZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Hoşa giden duygulanma, hoşlanma, zevk
- "Bunların hiçbirisinden haz almazdı, bu âlemde bir güzellik olmak lazım gelse bir başka biçimde lazım geleceğini düşünüyordu." (Halit Ziya Uşaklıgil)
- "O, ... kullanmaya alışık olduğu bu şartlı eşyasını gördükçe ve elledikçe bir haz duyardı." (Abdülhak Şinasi Hisar)
- "Göze bu kadar samimi ve sıcak haz veren bir mahluk çok zamandır görmemiştim." (Halide Edip Adıvar)
- "Günün bu son hazzını çıkarmadan ondan niçin vazgeçeriz?" (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
Bir şeyden duyusal veya manevi sevinç duyma
-
Ezgi
-
Sürdürülmesi istenen ılımlı ve doygunluk veren coşku
- "Ömrünün en öfkeli veya buhranlı anlarında bile yaşamak hazzının parıltısı gözlerinden eksik olmazdı." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[isim]
Hoşa giden duygulanma, hoşlanma, zevk
- HAY
-
-
[ünlem]
İyi dilek, azarlama, şaşma ve sevinç bildirmede kullanılan bir söz
- "Hay çok yaşayasınız sizler!" (Reşat Nuri Güntekin)
-
[ünlem]
İyi dilek, azarlama, şaşma ve sevinç bildirmede kullanılan bir söz
- HAB
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Uyku
-
[isim]
Uyku