İçinde g olan 6 harfli 517 kelime var. İçerisinde G harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında g harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu g harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ERGANİ
- ...
- GANALI
- ...
- GARİBE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Şaşılacak şey, yadırganacak şey
-
[isim]
Şaşılacak şey, yadırganacak şey
- GÖVERİ
-
-
[isim]
Sebze
-
[isim]
Sebze
- GÖZLÜK
-
-
[isim]
Görme bozukluğu olan gözlerin daha iyi görmesine veya gözleri korumaya yarayan, bir çerçeveye yerleştirilmiş çift camdan oluşan araç
- "Doktor, elinden gazetesini bıraktı, gözlüğünü düzeltti." (Memduh Şevket Esendal)
-
Atların çevreden ürkmemeleri için gözlerinin iki yanına takılan siper
- "Hakem, gözlük tak!"
-
Gözene
-
[isim]
Görme bozukluğu olan gözlerin daha iyi görmesine veya gözleri korumaya yarayan, bir çerçeveye yerleştirilmiş çift camdan oluşan araç
- EGOİST
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[sıfat]
Bencil, hodbin
- "Sakat bir kadına tahammül edemeyecek kadar egoist miyim?" (Refik Halit Karay)
-
[sıfat]
Bencil, hodbin
- GÖRECE
-
-
[sıfat]
Bir şeye göre olan, varlığı başka bir şeyin varlığına bağlı olan, kesin olmayıp kişiden kişiye, zamandan zamana, yerden yere değişebilen, bağıl
-
[sıfat]
Bir şeye göre olan, varlığı başka bir şeyin varlığına bağlı olan, kesin olmayıp kişiden kişiye, zamandan zamana, yerden yere değişebilen, bağıl
- MENGEN
- ...
- MEŞGUL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Bir işle uğraşan, iş görmekte olan
- "Belediye doktoru, kışın kimya tecrübeleri ile meşguldü." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Kâtip daha fazla meşgul olmaya lüzum görmeden genç kızı yalnız bırakıp gitti." (Peyami Safa)
-
Çalışır, kullanılır durumda olan, dolu
- "Telefon meşgul."
-
[sıfat]
Bir işle uğraşan, iş görmekte olan
- ÇILGIN
-
-
[sıfat]
Aşırı davranışlarda bulunan, deli, mecnun
- "Ömrümde ilk defa saat için çılgın gibi dövüştüm." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Şöyle az buçuk mürekkep yalamış bir insanı böylesine üç nutuk çılgına döndürür." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Çok büyük, aşırı, olağanüstü
- "Onların bu çılgın aşklarına karşı konulacak engel setlerinin hiç hükmü yoktur." (Kemal Tahir)
-
[sıfat]
Aşırı davranışlarda bulunan, deli, mecnun
- EGOİZM
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Bencillik
-
[isim]
Bencillik
- AGREGA
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Katışmaç
-
[isim]
Katışmaç
- GÖZELİ
-
-
[sıfat]
Gözesi olan
-
[sıfat]
Gözesi olan
- ÇANGAL
-
-
[isim]
Ayakta güreşirken karşı güreşçinin koltuğu altından bir kolu sokarak bir ayakla o güreşçinin bir bacağına çengel taktıktan sonra onu öne doğru eğip başı üzerinden atma oyunu
-
[isim]
Ayakta güreşirken karşı güreşçinin koltuğu altından bir kolu sokarak bir ayakla o güreşçinin bir bacağına çengel taktıktan sonra onu öne doğru eğip başı üzerinden atma oyunu
- BAYGIN
-
-
[sıfat]
Bayılmış, kendinden geçmiş
- "İki tarafına sarhoş sarhoş sallanan sandalda balıkçıyı baygın buldu." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Süzgün
- "Baygın bakış."
-
Gönül vermiş
-
İnsanı kendinden geçirir gibi olan
- "Bahçe kapısına varmadan daha / Baygın kokusu ıhlamurun." (Zeki Ömer Defne)
-
Yığılmış, dökülmüş
- "Açık eflatun ipek perdeler baygın ve büyük kelebek kanatları hâlinde yere kadar uzanıyordu." (Ömer Seyfettin)
-
[sıfat]
Bayılmış, kendinden geçmiş
- GİTMEK
-
-
[-e]
Bir yere doğru yönelmek
- "Bu parayı verelim gitsin. İmzanı atıver gitsin."
- "Çolak Mehmet adında birini kapının arkasında ölmüş buldular ancak sayılan bir adam değildi, gömdüler gitti." (Memduh Şevket Esendal)
-
[-den]
Bir yerden veya bir işten ayrılmak
-
Çıkmak, ulaşmak
- "Bu yol nereye gider?"
-
Belli bir amaçla bir yere devam etmek veya bir işle uğraşmak
- "Her gün çalışmaya gidiyor."
-
[nsz]
Sürmek, devam etmek
- "Ama böyle giderse Allah hemen sonunu hayırlara tebdil etsin." (Memduh Şevket Esendal)
-
Yakışmak, yaraşmak
- "Bu renk ona gitmedi."
-
Tüketilmek, harcanmak
- "Eline geçen paranın çoğu da İstanbul'da çoluğa çocuğa gidiyor." (Memduh Şevket Esendal)
-
[nsz]
Götürülmek, gönderilmek
- "Haber daha yeni gitti."
-
Yeter olmak, yetmek, yetişmek
- "İki ton kömür üç ay gider."
-
[nsz]
Yürümek, yol almak
- "Bu at iyi gider."
-
[nsz]
Dayanmak
- "Bu giysi iki yıl gider."
-
[nsz]
Geçmek
- "Yaz gitti, kış geldi."
-
[nsz]
Herhangi bir durumda olmak
- "Yolculuk iyi gidiyor. Bakalım bu iş nasıl gidecek?"
-
[nsz]
Yok olmak, elden çıkmak
- "Gemiler ve saray hepsi gitti." (Falih Rıfkı Atay)
-
[nsz]
Ölmek
- "Ben giderim adım kalır / Dostlar beni hatırlasın." (Âşık Veysel)
-
Başvurmak, yapmak
- "Mahkemeye gitmek."
-
[nsz]
Bir şey zarar görmüş olmak
- "Duvarın boyası gitmiş."
-
[nsz]
Makine, işlemek, çalışmak
- "Bu saat iyi gidiyor."
-
[-den]
Satılmak
- "Altın kaçtan gidiyor?" (Sait Faik Abasıyanık)
-
Yapmak
- "Para ayarlamasına gitmek."
-
Bir duruma, bir sonuca ulaşmak, varmak
- "Bu işin sonu nereye gider."
-
[yardımcı fiil]
Değerlendirmek, saymak, karşılamak
- "Bu iş hoşuma gitmedi, tuhafıma gitti."
-
[-e]
Bir yere doğru yönelmek
- ACIRGA
-
-
[isim]
Yaban turpu
-
[isim]
Yaban turpu
- AGANTA
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Yısa veya laçka edilmekte olan bir halatın ve zincirin kısa bir süre elde tutulup bırakılmaması için verilen emir
-
[isim]
Yısa veya laçka edilmekte olan bir halatın ve zincirin kısa bir süre elde tutulup bırakılmaması için verilen emir
- CANGIL
-
-
[isim]
Cengel
-
Karışıklık, kargaşa
-
[isim]
Cengel
- OTOGAZ
- ...