İçinde f olan 3 harfli 62 kelime var. İçerisinde F harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında f harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu f harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- FİN
- ...
- ŞEF
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Yetki ve sorumluluğu olan, yöneten kimse
- "İstasyon şefi. Büro şefi."
-
Önder, lider
-
[sıfat]
Baş, yönetici durumda bulunan
- "Şef garson şarabı övünce heveslendim." (Tarık Buğra)
-
[isim]
Yetki ve sorumluluğu olan, yöneten kimse
- SOF
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir çeşit sertçe, ince yünlü kumaş
-
Ham ipekten yapılmış astarlık kumaş
- "Ankara sofu."
-
[isim]
Bir çeşit sertçe, ince yünlü kumaş
- AFT
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Ağız mukozasında görülen ufak, kirli sarı lekeler
-
[isim]
Ağız mukozasında görülen ufak, kirli sarı lekeler
- KÜF
-
-
[isim]
Ekmek, peynir vb. organik maddelerin üzerinde, nem ve ısının etkisiyle oluşan, çoğu yeşil renkli mantar
-
Pas
-
[isim]
Ekmek, peynir vb. organik maddelerin üzerinde, nem ve ısının etkisiyle oluşan, çoğu yeşil renkli mantar
- SAF
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Dizi, sıra
- "Bütün garsonlar saf teşkil edip selama dururlardı." (Ercüment Ekrem Talu)
-
Grup
-
[isim]
Dizi, sıra
- AFİ
-
-
[isim]
Gösteriş, çalım, caka
- "Bir manevra, bir afi, bir dalavere olacak diyordum." (Ömer Seyfettin)
- "Yanındaki kıza afi yapmak için onun önüne, dilenciye sadaka verir gibi bahşiş fırlatan bir züppeyi, bıraksalar öldürecekti." (Haldun Taner)
-
[isim]
Gösteriş, çalım, caka
- TÜF
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Yanardağların püskürttüğü kül, kum ve lav parçacıklarından oluşan, çoğunlukla açık renkli, hafif gözenekli bir tür çökelti taşı
-
[isim]
Yanardağların püskürttüğü kül, kum ve lav parçacıklarından oluşan, çoğunlukla açık renkli, hafif gözenekli bir tür çökelti taşı
- ŞİF
-
-
[isim]
Pamuk kozası
-
Şırası alınmış üzüm posası
-
[isim]
Pamuk kozası
- EFE
-
-
[isim]
Yiğit, özellikle Batı Anadolu köy yiğidi, zeybek
-
Ağabey
-
Kabadayı
-
Kaptan
-
[isim]
Yiğit, özellikle Batı Anadolu köy yiğidi, zeybek
- LİF
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Her türlü maddeyi oluşturan çok ince ve uzun parça
- "Ihlamur lifleriyle tavana asılmış kış kavunları gözünün önüne geliyordu." (Falih Rıfkı Atay)
-
Yıkanmak için kullanılan bitki telleri demeti veya türlü ipliklerden yapılmış örgü
-
Tel
-
[isim]
Her türlü maddeyi oluşturan çok ince ve uzun parça
- PUF
-
-
[isim]
Arkalıksız, alçak, yumuşak, ayakları gözükmeyen oturacak
- "Aynanın önündeki kumaş kaplı, arkalıksız, kabarık, yumuşacık pufa oturmuş." (Refik Halit Karay)
-
Kaba, kabartılmış, yumuşak minder
-
[isim]
Arkalıksız, alçak, yumuşak, ayakları gözükmeyen oturacak
- FAZ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Elektrik geriliminde evre
-
[isim]
Elektrik geriliminde evre
- FES
-
-
[isim]
Şapka yerine kullanılan, kırmızı, kalın çuhadan yapılmış, tepesinde püskülü olan, silindir biçiminde başlık
-
[isim]
Şapka yerine kullanılan, kırmızı, kalın çuhadan yapılmış, tepesinde püskülü olan, silindir biçiminde başlık
- KOF
-
-
[sıfat]
Kuruyarak veya çürüyerek içi boşalmış olan
- "Kof ceviz."
-
Boş, değersiz, bilgisiz, yetkisiz (kimse)
- "Bunlar medeni milletlerin lügat kitaplarına süs olsun diye yazılmış fantazyalı kof lakırtılardır." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Güçsüz, dermansız
- "Kof adam."
-
[sıfat]
Kuruyarak veya çürüyerek içi boşalmış olan
- ÖRF
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yasalarla belirlenmeyen, halkın kendiliğinden uyduğu gelenek
- "Yaşandığı asrın örf ve âdetlerini belirtmek bakımından kıymetli bulmuyor değilim." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Yasalarla belirlenmeyen, halkın kendiliğinden uyduğu gelenek
- RAF
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Üstüne öteberi koymak için duvara veya bir dolabın içine birbirine paralel olarak tutturulmuş, genellikle geniş, uzun tahta veya metal levha
- "Yemek paketini, raflarda yer bulamadığı için masa üstüne koydu." (Memduh Şevket Esendal)
- "Anayasayı rafa kaldırarak keyfî, gelişigüzel sınırlar çizmeye kalkışmak, bu yaygaraları koparanların başlıca özelliğidir." (Necati Cumalı)
-
[isim]
Üstüne öteberi koymak için duvara veya bir dolabın içine birbirine paralel olarak tutturulmuş, genellikle geniş, uzun tahta veya metal levha
- FON
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Belirli bir iş için gerektikçe harcanmak üzere ayrılıp işletilen para, kaynak
- "Karşılıklı paralar fonundan beş yüz milyon lira Millî Savunma hizmetlerine tahsis edilmişti." (Atilla İlhan)
-
Bir kuruluşun mali kaynaklarının tümünün göstergesi
-
Sinemada, tiyatroda oyuncuların arkasındaki resim, fotoğraf veya çeşitli plastik ögelerden oluşan dekor, görüntü
-
Bir tabloda, üzerinde konunun işlendiği boya katı
-
İç mimaride üstüne başka şeyler eklenen bölüm
-
Bir kumaşın alt dokusu
-
[isim]
Belirli bir iş için gerektikçe harcanmak üzere ayrılıp işletilen para, kaynak
- MUF
- ...
- FEN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Fizik, kimya, matematik ve biyolojiye verilen ortak ad
- "Fen fakültesi."
-
Fizik, kimya, matematik ve biyolojiden elde edilen verileri iş ve yapım alanında uygulama, teknik
- "Edison, bilimden çok fenne hizmet etmiştir."
-
Bilim, bilgi
- "Hocalar dinde, hekimler fende ayıp yok, derlerdi." (Falih Rıfkı Atay)
-
Hile, hilekârlık
- "Erkeğin en budalası yine karısını aldatmak fennini bulur." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[isim]
Fizik, kimya, matematik ve biyolojiye verilen ortak ad