İçinde en olan 4 harfli 49 kelime var. İçerisinde EN bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında en olan kelimeler listesine ya da Sonu en ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
E N Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
EN, NE
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ÖREN
- 
    - 
                        [isim]
                    
                        Eski yapı veya şehir kalıntısı, harabe, virane
                    
                    
 
- 
                        [isim]
                    
                        Eski yapı veya şehir kalıntısı, harabe, virane
                    
                    
- PENS
- 
    Kelime Kökeni : Fransızca - 
                        [isim]
                    
                        Giysilerde bazı yerlerden içeriye doğru daraltılarak dikilmiş bölüm
                    
                    
- 
                    
                        Kıskaç biçiminde iğne
                    
                    
- 
                    
                        Pense
                    
                    - "Önce topu ateşe gösterdi, elinin yandığını anlayınca uzun bir pensle tuttu, ateşe uzattı." (Rıfat Ilgaz)
 
 
- 
                        [isim]
                    
                        Giysilerde bazı yerlerden içeriye doğru daraltılarak dikilmiş bölüm
                    
                    
- BENT
- 
    Kelime Kökeni : Farsça - 
                        [isim]
                    
                        Bağ, rabıt
                    
                    - "Kalabalık göz açıp kapayıncaya kadar beni kapmış, direncimi kırıp ruhumu ufalayarak kendine bent etmişti." (Atilla İlhan)
 
- 
                    
                        Kitaplarda kendi içinde bütünlük oluşturan bölüm
                    
                    
- 
                    
                        Su biriktirmek için akan suyun önüne yapılan set, büğet
                    
                    - "Bentler, hakikaten Osmanlı medeniyeti eserlerinden örnek verecek heybetli tesislerden imiş." (Ahmet Rasim)
 
- 
                    
                        Gazete yazısı
                    
                    
- 
                    
                        Bir şiirdeki dörtlüklerin her biri, bağlam
                    
                    
- 
                    
                        Kanun maddesi
                    
                    
 
- 
                        [isim]
                    
                        Bağ, rabıt
                    
                    
- LENS
- 
    Kelime Kökeni : İngilizce - 
                        [isim]
                    
                        Gözün saydam tabakasının üzerine doğrudan uygulanan, görmeyi düzeltici mercek, kontak lens
                    
                    
- 
                    
                        Mercek
                    
                    
 
- 
                        [isim]
                    
                        Gözün saydam tabakasının üzerine doğrudan uygulanan, görmeyi düzeltici mercek, kontak lens
                    
                    
- LENF
- 
    Kelime Kökeni : Fransızca - 
                        [isim]
                    
                        Damarlarda dolaşan kanla, doku ögeleri arasında aracı görevi yapan, kan plazması ve lenfositten oluşan saydam, sarı renkte bir sıvı, ak kan, lenfa
                    
                    
 
- 
                        [isim]
                    
                        Damarlarda dolaşan kanla, doku ögeleri arasında aracı görevi yapan, kan plazması ve lenfositten oluşan saydam, sarı renkte bir sıvı, ak kan, lenfa
                    
                    
- EREN
- 
    - 
                        [isim]
                    
                        Ermiş
                    
                    - "Bu adam vaktinin en büyük erenlerindendi." (Ömer Seyfettin)
 
- 
                    
                        Olağanüstü sezgileriyle birtakım gerçekleri gördüğüne inanılan kimse
                    
                    
 
- 
                        [isim]
                    
                        Ermiş
                    
                    
- ENVA
- 
    Kelime Kökeni : Arapça - 
                        [isim]
                    
                        Türler, çeşitler
                    
                    
 
- 
                        [isim]
                    
                        Türler, çeşitler
                    
                    
- FREN
- 
    Kelime Kökeni : Fransızca - 
                        [isim]
                    
                        Bir makinenin, herhangi bir taşıtın hızını kesmeye veya onu durdurmaya yarayan mekanizma
                    
                    
 
- 
                        [isim]
                    
                        Bir makinenin, herhangi bir taşıtın hızını kesmeye veya onu durdurmaya yarayan mekanizma
                    
                    
- ENSE
- 
    - 
                        [isim]
                    
                        Boynun arkası
                    
                    - "Cebinden küçücük siyah bir mendil çıkardı. Yüzünü, gözünü, ensesini, boynunu sildi." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Güneş, bütün gün enselerinde boza pişirmiş, vücutlarının teri mintanlarının üstüne çıkmıştı." (Haldun Taner)
- "Polisler ikametgâhsız diye ensene yapışırlar, seni deliğe tıkarlar." (Yahya Kemal Beyatlı)
 
 
- 
                        [isim]
                    
                        Boynun arkası
                    
                    
- ÇENE
- 
    Kelime Kökeni : Farsça - 
                        [isim]
                    
                        Canlılarda baş bölümünde yer alan, kemik veya kıkırdak ile desteklenen, altlı üstlü dişleri taşıyan ve ağzın kapanıp açılmasını saplayan kasları üzerinde barındıran iki parçaya verilen ad
                    
                    - "Çenesinin, başının bütün iskeleti peksimeti çiğnedikçe daha açık olarak meydana çıkıyordu." (Halide Edip Adıvar)
- "Komşu kadınlar akşam yemeğinden sonra onun etrafında toplanırlar, geç vakitlere kadar çene çalarlardı." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Sabahtan akşama kadar uyukluyorsun, gece olunca çenen açılıyor." (Memduh Şevket Esendal)
- "Hasta aksırır gibi bir ses çıkardı. Döndü, baktı; -Ne istiyor?... dedi, ağa cevap vermedi. Çenesi atıyordu." (Ömer Seyfettin)
 
- 
                    
                        Mengene, kerpeten vb. araçların eşyayı sıkıştıran karşılıklı iki parçasından her biri
                    
                    
- 
                    
                        Çok konuşma huyu, gevezelik
                    
                    - "Sende de çene var ha!"
 
- 
                    
                        Köşe
                    
                    
 
- 
                        [isim]
                    
                        Canlılarda baş bölümünde yer alan, kemik veya kıkırdak ile desteklenen, altlı üstlü dişleri taşıyan ve ağzın kapanıp açılmasını saplayan kasları üzerinde barındıran iki parçaya verilen ad
                    
                    
- CENK
- 
    Kelime Kökeni : Farsça - 
                        [isim]
                    
                        Kahramanca mücadele, çarpışma, savaş
                    
                    - "Kale burçlarında cenge çağrı davulları vuruldu." (Nezihe Araz)
- "İçimdeki bu ifriti öldürmek, sükûnumu bulmak için kendimle cenk ettim." (Hüseyin Cahit Yalçın)
 
- 
                    
                        Büyük çaba, uğraş, kavga, çekişme
                    
                    - "Her dakikam bir ayrı cenk ile geçiyor." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
 
 
- 
                        [isim]
                    
                        Kahramanca mücadele, çarpışma, savaş
                    
                    
- SENT
- 
    Kelime Kökeni : İngilizce - 
                        [isim]
                    
                        Doların yüzde biri değerinde para birimi
                    
                    
 
- 
                        [isim]
                    
                        Doların yüzde biri değerinde para birimi
                    
                    
- SENE
- 
    Kelime Kökeni : Arapça - 
                        [isim]
                    
                        Yıl
                    
                    - "Önde zeytin ağaçları arkasında yâr / Sene 1946 / Mevsim sonbahar" (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
 
 
- 
                        [isim]
                    
                        Yıl
                    
                    
- ÜLEN
- 
    - 
                        [isim]
                    
                        Ulan
                    
                    - "Ülen, haddini bilmez bastıbacak, emir vermek sana mı kaldı?" (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
 
 
- 
                        [isim]
                    
                        Ulan
                    
                    
- ENEZ
- 
    - 
                        [sıfat]
                    
                        Hantal, vurdumduymaz
                    
                    
 
- 
                        [sıfat]
                    
                        Hantal, vurdumduymaz
                    
                    
- TREN
- 
    Kelime Kökeni : Fransızca - 
                        [isim]
                    
                        Demir yolunda yolcu ve yük taşımakta kullanılan, bir veya birkaç lokomotif tarafından çekilen vagonlar dizisi, katar, şimendifer
                    
                    - "O gece Eskişehir'den son kalkan trenle Ankara'ya dönüyordu." (Ruşen Eşref Ünaydın)
 
 
- 
                        [isim]
                    
                        Demir yolunda yolcu ve yük taşımakta kullanılan, bir veya birkaç lokomotif tarafından çekilen vagonlar dizisi, katar, şimendifer
                    
                    
- PENA
- 
    Kelime Kökeni : İtalyanca - 
                        [isim]
                    
                        Telli sazları çalmaya yarayan ve kemik, boynuz vb. şeylerden yapılan çalma aracı, mızrap, çalgıç
                    
                    
 
- 
                        [isim]
                    
                        Telli sazları çalmaya yarayan ve kemik, boynuz vb. şeylerden yapılan çalma aracı, mızrap, çalgıç
                    
                    
- PENİ
- 
    Kelime Kökeni : İngilizce - 
                        [isim]
                    
                        Sterlinin yüzde biri değerindeki para birimi
                    
                    
 
- 
                        [isim]
                    
                        Sterlinin yüzde biri değerindeki para birimi
                    
                    
- ÇENK
- 
    Kelime Kökeni : Farsça - 
                        [isim]
                    
                        Arpı andıran, telli bir çalgı
                    
                    
 
- 
                        [isim]
                    
                        Arpı andıran, telli bir çalgı
                    
                    
- GENÇ
- 
    - 
                        [sıfat]
                    
                        Yaşı ilerlememiş olan, ihtiyar karşıtı
                    
                    - "Genç kızı bir gece pencerede görmüştü." (Haldun Taner)
 
- 
                    
                        Gelişmesini tamamlamamış olan (bitki, hayvan)
                    
                    - "Genç ağaç. Genç at."
 
- 
                    
                        Gençlikteki özelliklerini koruyan, dinç
                    
                    
- 
                    
                        Zihin bakımından yeterince gelişmemiş, toy
                    
                    
- 
                    
                        Yeni gelişmekte olan, kısa bir geçmişi olan
                    
                    - "Atatürk'ün tabutu arkasından ağlayan on beş milyon Türk'ün yaşadığı, genç Türkiye mutluydu." (Burhan Felek)
 
 
- 
                        [sıfat]
                    
                        Yaşı ilerlememiş olan, ihtiyar karşıtı
                    
                    
