İçinde en olan 4 harfli 49 kelime var. İçerisinde EN bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında en olan kelimeler listesine ya da Sonu en ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
E N Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
EN, NE
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- SENT
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Doların yüzde biri değerinde para birimi
-
[isim]
Doların yüzde biri değerinde para birimi
- ENİN
- ...
- PENS
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Giysilerde bazı yerlerden içeriye doğru daraltılarak dikilmiş bölüm
-
Kıskaç biçiminde iğne
-
Pense
- "Önce topu ateşe gösterdi, elinin yandığını anlayınca uzun bir pensle tuttu, ateşe uzattı." (Rıfat Ilgaz)
-
[isim]
Giysilerde bazı yerlerden içeriye doğru daraltılarak dikilmiş bölüm
- ÜLEN
-
-
[isim]
Ulan
- "Ülen, haddini bilmez bastıbacak, emir vermek sana mı kaldı?" (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
Ulan
- ÖZEN
-
-
[isim]
Bir işin elden geldiğince iyi olmasına çabalama, özenme, itina, ihtimam
- "Yenisini onlar özenle bileğime geçirdiler." (Haldun Taner)
- "Çay bitmesin diye yudum yudum içmeye büyük özen gösterirler." (Salâh Birsel)
-
[isim]
Bir işin elden geldiğince iyi olmasına çabalama, özenme, itina, ihtimam
- GENÇ
-
-
[sıfat]
Yaşı ilerlememiş olan, ihtiyar karşıtı
- "Genç kızı bir gece pencerede görmüştü." (Haldun Taner)
-
Gelişmesini tamamlamamış olan (bitki, hayvan)
- "Genç ağaç. Genç at."
-
Gençlikteki özelliklerini koruyan, dinç
-
Zihin bakımından yeterince gelişmemiş, toy
-
Yeni gelişmekte olan, kısa bir geçmişi olan
- "Atatürk'ün tabutu arkasından ağlayan on beş milyon Türk'ün yaşadığı, genç Türkiye mutluydu." (Burhan Felek)
-
[sıfat]
Yaşı ilerlememiş olan, ihtiyar karşıtı
- ETEN
-
-
[isim]
Etene
-
Yemişlerin yenilen bölümü
-
[isim]
Etene
- SENE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yıl
- "Önde zeytin ağaçları arkasında yâr / Sene 1946 / Mevsim sonbahar" (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
[isim]
Yıl
- ŞENİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Kötü, çirkin, alçakça, utanç verici
- "En büyük fedakârlığı, en şeni cinayeti de aynı kolaylıkla işlerler." (Ercüment Ekrem Talu)
-
[sıfat]
Kötü, çirkin, alçakça, utanç verici
- KENT
-
Kelime Kökeni : Soğdca
-
[isim]
Şehir
- "Paris gibi bir kentte, bu hatırlamalar, karamsarlığa sürükler insanı." (Necati Cumalı)
-
Site
-
[isim]
Şehir
- GREN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Kâğıdın yüzeyinin pürüzlülük derece ve tipinin bir izlenimi
-
[isim]
Kâğıdın yüzeyinin pürüzlülük derece ve tipinin bir izlenimi
- ENİR
-
-
[isim]
Bir tür yaban mersini
-
[isim]
Bir tür yaban mersini
- TREN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Demir yolunda yolcu ve yük taşımakta kullanılan, bir veya birkaç lokomotif tarafından çekilen vagonlar dizisi, katar, şimendifer
- "O gece Eskişehir'den son kalkan trenle Ankara'ya dönüyordu." (Ruşen Eşref Ünaydın)
-
[isim]
Demir yolunda yolcu ve yük taşımakta kullanılan, bir veya birkaç lokomotif tarafından çekilen vagonlar dizisi, katar, şimendifer
- BENT
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Bağ, rabıt
- "Kalabalık göz açıp kapayıncaya kadar beni kapmış, direncimi kırıp ruhumu ufalayarak kendine bent etmişti." (Atilla İlhan)
-
Kitaplarda kendi içinde bütünlük oluşturan bölüm
-
Su biriktirmek için akan suyun önüne yapılan set, büğet
- "Bentler, hakikaten Osmanlı medeniyeti eserlerinden örnek verecek heybetli tesislerden imiş." (Ahmet Rasim)
-
Gazete yazısı
-
Bir şiirdeki dörtlüklerin her biri, bağlam
-
Kanun maddesi
-
[isim]
Bağ, rabıt
- VENA
-
Kelime Kökeni : Latince
-
[isim]
Toplardamar
-
[isim]
Toplardamar
- LENS
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Gözün saydam tabakasının üzerine doğrudan uygulanan, görmeyi düzeltici mercek, kontak lens
-
Mercek
-
[isim]
Gözün saydam tabakasının üzerine doğrudan uygulanan, görmeyi düzeltici mercek, kontak lens
- ÇENK
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Arpı andıran, telli bir çalgı
-
[isim]
Arpı andıran, telli bir çalgı
- NENE
-
-
[isim]
Anne
-
Nine
-
[isim]
Anne
- ÇENE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Canlılarda baş bölümünde yer alan, kemik veya kıkırdak ile desteklenen, altlı üstlü dişleri taşıyan ve ağzın kapanıp açılmasını saplayan kasları üzerinde barındıran iki parçaya verilen ad
- "Çenesinin, başının bütün iskeleti peksimeti çiğnedikçe daha açık olarak meydana çıkıyordu." (Halide Edip Adıvar)
- "Komşu kadınlar akşam yemeğinden sonra onun etrafında toplanırlar, geç vakitlere kadar çene çalarlardı." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Sabahtan akşama kadar uyukluyorsun, gece olunca çenen açılıyor." (Memduh Şevket Esendal)
- "Hasta aksırır gibi bir ses çıkardı. Döndü, baktı; -Ne istiyor?... dedi, ağa cevap vermedi. Çenesi atıyordu." (Ömer Seyfettin)
-
Mengene, kerpeten vb. araçların eşyayı sıkıştıran karşılıklı iki parçasından her biri
-
Çok konuşma huyu, gevezelik
- "Sende de çene var ha!"
-
Köşe
-
[isim]
Canlılarda baş bölümünde yer alan, kemik veya kıkırdak ile desteklenen, altlı üstlü dişleri taşıyan ve ağzın kapanıp açılmasını saplayan kasları üzerinde barındıran iki parçaya verilen ad
- ENSE
-
-
[isim]
Boynun arkası
- "Cebinden küçücük siyah bir mendil çıkardı. Yüzünü, gözünü, ensesini, boynunu sildi." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Güneş, bütün gün enselerinde boza pişirmiş, vücutlarının teri mintanlarının üstüne çıkmıştı." (Haldun Taner)
- "Polisler ikametgâhsız diye ensene yapışırlar, seni deliğe tıkarlar." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[isim]
Boynun arkası