İçinde em olan 4 harfli 38 kelime var. İçerisinde EM bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında em olan kelimeler listesine ya da Sonu em ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
E M Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
EM, ME
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- EMİK
-
-
[isim]
Emmekten çürüyen yer, emme izi
-
İnsan beyni
-
[isim]
Emmekten çürüyen yer, emme izi
- EMME
-
-
[isim]
Emmek işi
-
Boruda akan sıvının oluşturduğu çekiş
-
Bir deponun böyle bir çekilme ile doldurulması işlemi
-
Soğurma
-
Petrol ile ilgili işlemlerde bir akışkanın çekilişi
-
[isim]
Emmek işi
- NEMF
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Böceklerin kurtçuk durumdan yetişkin duruma geçerken aldıkları özel biçim
-
[isim]
Böceklerin kurtçuk durumdan yetişkin duruma geçerken aldıkları özel biçim
- SEMT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Şehirde yerleşim bölgesi, yaka
- "Şehri dolaşıyorum: Üç ayrı semte gittim." (Refik Halit Karay)
- "Mektebin semtine bile uğramamışlar da hangi derse çalışmışlar acaba?" (Mahmut Yesari)
-
Yan, taraf, cihet, yön
- "Nice iyiliklerde bulunduğu kimseler, onun semtine uğramaz olmuşlardı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
Şehirde yerleşim bölgesi, yaka
- EMİN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Güvenli
- "Gizli kitapları ve notları yok etmemiş yahut daha emin bir yere kaldırmamıştım." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Onları kimsenin görmediğine emin olunca pervasız konuşmaya başladılar." (Mahmut Yesari)
-
Sakıncasız, emniyetli, tehlikesiz
- "Dağlar hiçbir zaman emin değildir." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Şüphesi olmayan
- "Pek büyük bir serveti olduğundan emin idiler." (Halit Ziya Uşaklıgil)
-
[isim]
Osmanlı İmparatorluğu'nda bazı devlet görevlerindeki sorumlu kişi
- "Şehremini."
-
[sıfat]
Güvenli
- ELEM
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Acı, üzüntü, dert, keder
- "... dayanılmaz bir elemle yüreği sızladı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
Acı, üzüntü, dert, keder
- KEME
-
-
[isim]
Büyük sıçan
-
Domalan
-
[isim]
Büyük sıçan
- ACEM
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Klasik Türk müziğinde mi notasına yakın bir perde
-
[isim]
Klasik Türk müziğinde mi notasına yakın bir perde
- SEMA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Gök, gökyüzü, felek
- "Burası ufukları geniş, seması bulutsuz, güneşi berrak bir yeşil saha idi." (Hüseyin Cahit Yalçın)
-
[isim]
Gök, gökyüzü, felek
- ŞEMA
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Bir aletin, bir aracın veya bir biçimin ana çizgilerini gösteren çizim
-
Bir edebiyat eserinin, bir tasarının planı
-
[isim]
Bir aletin, bir aracın veya bir biçimin ana çizgilerini gösteren çizim
- YEME
-
-
[isim]
Yemek işi
- "Herkes yemeye ekmek bulamazken onlar rahat geçiniyorlardı." (Memduh Şevket Esendal)
-
Yiyecek
- "Bu ay yeme masrafımız çok oldu."
-
[isim]
Yemek işi
- EMAY
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Bazı maddeleri korumak, belirli bir parlaklık kazandırmak veya boyamak için kullanılan, saydam veya donuk cama benzeyen cila
-
[isim]
Bazı maddeleri korumak, belirli bir parlaklık kazandırmak veya boyamak için kullanılan, saydam veya donuk cama benzeyen cila
- DEMO
-
-
[isim]
Gösteri
-
[isim]
Gösteri
- EHEM
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
Çok önemli
-
Çok önemli
- CEMİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Bütün, hep
-
[sıfat]
Bütün, hep
- ŞEMS
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Güneş
-
[isim]
Güneş
- SEME
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Sersem, ahmak, alık
-
[sıfat]
Sersem, ahmak, alık
- EMEN
-
-
[isim]
Bağ çubuğu, ağaç veya sebze dikmek için açılan çukur
-
[isim]
Bağ çubuğu, ağaç veya sebze dikmek için açılan çukur
- EMİŞ
-
-
[isim]
Emme işi veya biçimi
- "Çatlaklar sanki yerin dibine kadar iniyordu. Toprağın suyu öyle bir emişi vardı." (Tarık Buğra)
-
[isim]
Emme işi veya biçimi
- MEME
-
-
[isim]
Yavrularını emzirmek için, memelilerin göğsünde türlü biçim ve sayıda bulunan, meme başı denilen çıkıntıları olan organ, bicik, emcek, emcik
- "Genç kadın arkasını dönerek göğsünü açtı ve özenle meme vermeye başladı." (Aka Gündüz)
-
Bazı araçların meme başına benzeyen bölümü
- "Tam topu şişirmiş, memesini bağlıyordu." (Rıfat Ilgaz)
-
Vücudun herhangi bir yerinde oluşmuş küçük çıkıntı
- "O, sağ elinin parmaklarını bükerek kulak memesinin altına koymuş, ağzı açıktı." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Ateşli silahların veya bazı patlayıcıların ateşlendiği çıkıntı
- "Tüfek memesi."
-
Gemi çıpasında kolların birleştiği şişkin yer
-
[isim]
Yavrularını emzirmek için, memelilerin göğsünde türlü biçim ve sayıda bulunan, meme başı denilen çıkıntıları olan organ, bicik, emcek, emcik