İçinde ek olan 6 harfli 294 kelime var. İçerisinde EK bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ek olan kelimeler listesine ya da Sonu ek ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
E K Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
EK, KE
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- MEKTEP
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Okul
- "Atatürk'ün hemen herkesin gördüğü, mektep kitaplarına kadar geçmiş bir fotoğrafı vardır." (Ahmet Hamdi Tanpınar)
- "Güzel havada mektebi asamamış bir ilkokul öğrencisi somurtkanlığı ile kafileye katıldım." (Haldun Taner)
- "Türkiye'de bedbinler, her şeyi siyah ve mübalağalı surette berbat görenler, mektepten çıkan eşek Marsıvandan çıkmaz, derler." (Ömer Seyfettin)
-
[isim]
Okul
- ŞEKLEN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[zarf]
Biçim bakımından, biçim yönünden
-
[zarf]
Biçim bakımından, biçim yönünden
- EKİLİŞ
- ...
- BELLEK
-
-
[isim]
Yaşananları, öğrenilen konuları, bunların geçmişle ilişkisini bilinçli olarak zihinde saklama gücü, dağarcık, akıl, hafıza, zihin
- "Böylelerini dinlediğimizde, belleğimizde sözleri, hiç mi hiç, kalmaz." (Salâh Birsel)
-
Bir bilgisayarda, programı değişmeyen verileri, yapılacak iş için gerekli olan ara sonuçları toplayan bölüm
-
[isim]
Yaşananları, öğrenilen konuları, bunların geçmişle ilişkisini bilinçli olarak zihinde saklama gücü, dağarcık, akıl, hafıza, zihin
- EKŞİME
-
-
[isim]
Ekşimek işi
-
[isim]
Ekşimek işi
- YETMEK
-
-
[nsz]
Bir gereksinimi karşılayacak, giderecek nicelikte olmak
- "Hasan'ın gücü yetse belki de dayak atacak." (Halide Edip Adıvar)
- "Onun okudukları ona yeter de artar bile." (Memduh Şevket Esendal)
- "Yeter ki biri ona iyice bakmış, oturup onunla konuşmuş olsun!" (Memduh Şevket Esendal)
-
[-e]
Yeterli sebep olmak
- "Bir sigara bir ormanı yakmaya yeter."
-
Kötü bir davranış, durum, tutum yeterli olmak, kâfi gelmek
- "Bu zulüm artık yeter!"
-
[-e]
Başkasına gereksinim duymamak, kendine yetmek
- "Kendiyle dolu, kendine yeten, olgun ve aydın bir insanın değil bir günü, bazen bir saati bile yüz binlerce lira değerinde olabilir." (Haldun Taner)
-
[-e]
Bir yaşa erişmek, ulaşmak
- "At dört, kız on beşe yettiği zaman / Severim kır atı bir de güzeli." (Dadaloğlu)
-
Olgunlaşmak
-
[nsz]
Bir gereksinimi karşılayacak, giderecek nicelikte olmak
- GEVMEK
-
-
[-i]
Ağızda katı bir şey çiğnemek, geviş getirmek
-
[-i]
Ağızda katı bir şey çiğnemek, geviş getirmek
- DERMEK
-
-
[-i]
Bir araya getirmek, derlemek, toplamak, devşirmek
- "Bir çiçek dermeden sevgi bağından / Huduttan hududa atılmışım ben." (Faruk Nafiz Çamlıbel)
-
[-i]
Bir araya getirmek, derlemek, toplamak, devşirmek
- SERMEK
-
-
[-i]
Kurutmak için asmak
- "Kar gibi çamaşırları serip eve döndü." (Oktay Rifat)
-
Göstermek amacıyla asmak veya yaymak
- "Çeyiz sermek."
-
Düz bir yere yaymak
- "Üzüm sermek. Bulgur sermek."
-
Açarak yaymak veya döşemek
- "Çerçeveli çerçevesiz bir sürü fotoğraf çıkarıp masanın üzerine serdi." (Aka Gündüz)
-
Boylu boyunca yere yatırmak, düşürmek veya hırpalamak
- "Onun için bir an önce leşlerini köpek leşi gibi İstanbul'un çamurlu kaldırımlarına sermek zamanı gelmişti." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Boşlamak, savsamak
-
[-i]
Kurutmak için asmak
- BÜZMEK
-
-
[-i]
Buruşturarak, sıkıştırarak veya kıvrım yaparak bir şeyin alanını ve hacmini küçültmek
- "Herkesin ağzı torba değil ki çekip büzesiniz." (Burhan Felek)
-
Kısmak
-
Kapatmak, dedikodu yapılmasına engel olmak
-
[-i]
Buruşturarak, sıkıştırarak veya kıvrım yaparak bir şeyin alanını ve hacmini küçültmek
- EKENEK
-
-
[isim]
Mezra
- "... ekeneği, çayırları, alışverişi olan adamdır." (Memduh Şevket Esendal)
-
[isim]
Mezra
- YİTMEK
-
-
[nsz]
Yok olmak, ortadan kalkmak, kaybolmak
-
Görünmez olmak
-
Sahip olunan bir şey elden çıkmak
-
[nsz]
Yok olmak, ortadan kalkmak, kaybolmak
- MERCEK
-
-
[isim]
İçinden geçen paralel ışınları düzenli bir biçimde birbirine yaklaştıran veya birbirinden uzaklaştıran, camdan veya ışık kırıcı herhangi bir maddeden yapılmış, genellikle küresel yüzeylerle sınırlanmış saydam cisim, adese, lens
-
[isim]
İçinden geçen paralel ışınları düzenli bir biçimde birbirine yaklaştıran veya birbirinden uzaklaştıran, camdan veya ışık kırıcı herhangi bir maddeden yapılmış, genellikle küresel yüzeylerle sınırlanmış saydam cisim, adese, lens
- SEKMAN
- ...
- ÇİZMEK
-
-
[-i]
Çizgi çekmek
-
Resmini yapmak, resmetmek
- "Ben sizi yazar olarak değil, insan olarak çizmek istiyorum." (Halide Edip Adıvar)
-
[nsz]
Çizgiler hâlinde belirtmek, desenini yapmak
- "Bir gün yine onlara görünmeden krokiler çiziyordum." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
Çizgi biçiminde yaralamak
- "İğne elimi çizdi."
-
[nsz]
Geçersiz kılmak için üzerine çizgi çekmek
- "Şu iki kelime gereksizdir, çiziniz."
-
Kişiyle ilgiyi kesmek, bağı koparmak
-
[-i]
Çizgi çekmek
- BÖBREK
-
-
[isim]
Kandaki zararlı maddeleri süzüp idrar olarak salan, omurganın sağ ve sol yanında bulunan çift organdan her biri
-
[isim]
Kandaki zararlı maddeleri süzüp idrar olarak salan, omurganın sağ ve sol yanında bulunan çift organdan her biri
- GÖYMEK
-
-
[-i]
Yakmak
-
[-i]
Yakmak
- SİKMEK
-
-
[-i]
Erkek cinsel ilişkide bulunmak
-
[-i]
Erkek cinsel ilişkide bulunmak
- BİTMEK
-
-
[nsz]
Tükenmek
- "Dün akşam param bitmişti." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Kırk yıl bana bitmez tükenmez çok uzun bir süre gibi görünürdü." (Necati Cumalı)
-
Sona ermek
- "Kıran kırana bir güreş bitmiş, Büyük Millet Meclisi, Başkumandanlık yetkilerini Mustafa Kemal Paşa'ya devretmiştir." (Tarık Buğra)
-
Çok yorulmak
-
Güçsüz kalmak, çok zayıflamak
-
[-e]
Çok sevmek, bayılmak, beğenmek
- "Buğulu bir sesi var. Ben böyle sese biterim." (Haldun Taner)
-
[nsz]
Tükenmek
- ÇÖZMEK
-
-
[-i]
Düğümlü, bağlı veya sarılı bir şeyi açmak
-
Düğmeyi iliğinden açmak
- "Yalnız göğsünün düğmelerini çöz." (Peyami Safa)
-
Saçı açmak
-
Bulmaca, sorun vb.nin bilinmeyen, gizli noktasını bulup açıklamak, sonuca bağlamak
- "Kır saçlı postacı bulmacayı çözmüştü." (Haldun Taner)
-
Bir maddeyi çözücüyle çözündürmek, onun çözeltisini yapmak
-
Bir problemde aranan sonucu, belli ögeler yardımıyla ortaya çıkarmak, halletmek
-
Çözgü ipini tezgâha yerleştirmek
-
[-i]
Düğümlü, bağlı veya sarılı bir şeyi açmak