İçinde ek olan 6 harfli 294 kelime var. İçerisinde EK bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ek olan kelimeler listesine ya da Sonu ek ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
E K Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
EK, KE
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- GEVŞEK
-
-
[sıfat]
Sıkı veya gergin olmayan, gevşemiş olan
- "Bizim dost, gevşek kravatıyla, çözük yakasını şöyle bir okşadı." (Çetin Altan)
-
Cansız, hareketsiz, iradesiz
-
[zarf]
İlgisiz, kayıtsız bir biçimde
- "Bu konuda gevşek davranırsanız periler diyarına akla gelmeyecek sevimsiz bir yoldan gitmek de var." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
[sıfat]
Sıkı veya gergin olmayan, gevşemiş olan
- GEZMEK
-
-
[nsz]
Hava alma, hoş vakit geçirme vb. amaçlarla bir yere gitmek, seyran etmek
- "Tek başına buralarda gezdiği hâlde aradığını bulamıyordu." (Osman Cemal Kaygılı)
- "Seher hep Bayram'ın sinirine dokunanlarla gezip tozdu." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Bir yerde dolaşmak, yürümek
- "Kunduralarını çıkarır, satar, yalın ayak gezerdi." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Gitmek, başvurmak
-
Bulunmak
- "Şapkam burada ne geziyor?"
-
[-i]
Bir yeri görüp incelemek
-
Hasta ayağa kalkmak
- "Oğlum iyileşti, yavaş yavaş gezmeye başladı."
-
Herhangi bir biçimde gezinmek
- "Bu giysiyle gezemem."
-
[-i]
Bir yerde gezi yapmak
- "Geçen yaz Batı Anadolu'yu gezdik."
-
[nsz]
Hava alma, hoş vakit geçirme vb. amaçlarla bir yere gitmek, seyran etmek
- İSTEKA
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Bilardo oyununda toplara vurmak için kullanılan sopa
-
İstika
-
Basımevlerinde kitap formalarını kırmak, katlamak için kullanılan sert tahta veya kemikten yapılmış araç
-
[isim]
Bilardo oyununda toplara vurmak için kullanılan sopa
- ŞEKLEN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[zarf]
Biçim bakımından, biçim yönünden
-
[zarf]
Biçim bakımından, biçim yönünden
- YEĞREK
-
-
[sıfat]
Daha iyi, daha üstün
-
[sıfat]
Daha iyi, daha üstün
- TELEKS
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Telsiz ve telem araçlarına uzaktan haber yazdırma düzeni
-
[isim]
Telsiz ve telem araçlarına uzaktan haber yazdırma düzeni
- ÇEKPAS
- ...
- GEVREK
-
-
[sıfat]
Kolayca kırılıp ufalanan
- "Bazı taşlar çok gevrek olur."
- "Diğer dükkânların satılmayan mallarını ben sanki ne yapayım diye gevrek gevrek gülerek kendi kendine hak verirdi." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
Şen, neşeli (gülüş)
- "Faik'in şişkin ağzından gevrek bir kahkaha boşaldı." (Peyami Safa)
-
[isim]
Ağzın içinde kolayca parçalanıp dağılacak biçimde hazırlanmış bir tür çörek
-
[sıfat]
Kolayca kırılıp ufalanan
- SÖVMEK
-
-
[-e]
Onur kırıcı, çoğu basmakalıp kaba sözler söylemek, küfretmek
- "Daha dört yaşındayken en azılı köy erkekleri gibi sövermiş." (Halide Edip Adıvar)
- "Kılıksız kıyafetsiz adamlardan biri güya kapımızdan içeri dalarak bize sövüp saymaya başlamış sanırdım." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[-e]
Onur kırıcı, çoğu basmakalıp kaba sözler söylemek, küfretmek
- TEKBİR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Müslümanlıkta Tanrı'nın büyüklüğünü, yüceliğini anmak için söylenen ve "Allahuekber" sözü ile başlayan dua
- "Hemen şükran secdesine kapanarak tekbir getirir." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[isim]
Müslümanlıkta Tanrı'nın büyüklüğünü, yüceliğini anmak için söylenen ve "Allahuekber" sözü ile başlayan dua
- GÖYMEK
-
-
[-i]
Yakmak
-
[-i]
Yakmak
- İPEKLİ
-
-
[sıfat]
İpekten yapılmış veya içinde ipek bulunan (kumaş)
- "İpekli bir kumaş yırtar gibi suları yararak rıhtıma doğru geliyordu." (Halide Edip Adıvar)
-
[sıfat]
İpekten yapılmış veya içinde ipek bulunan (kumaş)
- KEKEME
-
-
[sıfat]
Damak sesleriyle başlayan kelimeleri ve heceleri tekrarlayarak birdenbire söyleyen ve keserek konuşan, keke, kekeç
- "Arabacı yirmi beş yaşlarında delişmen, dili biraz kekeme bir oğlan." (Memduh Şevket Esendal)
-
[sıfat]
Damak sesleriyle başlayan kelimeleri ve heceleri tekrarlayarak birdenbire söyleyen ve keserek konuşan, keke, kekeç
- EKİNTİ
-
-
[isim]
Ekilen şey
-
[isim]
Ekilen şey
- DÜRMEK
-
-
[-i]
Bir şeyi kıvırıp silindir biçiminde kendi üzerine sarmak
- "Kâğıdı dürmek. Halıyı dürmek."
-
Bir şeyi üst üste katlamak
-
[-i]
Bir şeyi kıvırıp silindir biçiminde kendi üzerine sarmak
- ÖRTMEK
-
-
[-i]
Korumak, görünmez duruma getirmek veya gizlemek için üstüne bir şey koymak
- "Kadın bebeğini itina ile yatırdı, yüzünü örttü." (Aka Gündüz)
-
Kapamak
- "Perihan kızdı, gidip piyanonun kapağını örttü." (Peyami Safa)
-
Kaplamak
- "Sarmaşıklar duvarları örtmüş."
-
Kötü bir durumu belli etmemek, gizlemek, saklamak
- "Birinin suçunu örtmek."
-
[-i]
Korumak, görünmez duruma getirmek veya gizlemek için üstüne bir şey koymak
- GÖMLEK
-
-
[isim]
Vücudun üst kısmına giyilen kollu veya yarım kollu, yakalı giysi
- "Sarı zeminli, kırmızı çiçekli gömleğinin yalnız boğazına tesadüf eden düğmesi ilikli, ötekiler açıktı." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Kadınların giydikleri ince kumaştan yapılmış kolsuz, yakasız iç çamaşırı, kombinezon
- "Toplumun gömlek değiştirmesi, siyasal karmaşa elbette onları da etkiliyor." (Selim İleri)
-
Vücudun üst kısmına giyilen iç çamaşırı
- "Don ve gömleği ile fırlamış erkekler kapıların önlerinde giyiniyorlardı." (Ahmet Hamdi Tanpınar)
-
Kitap kapağına geçirilen kap, kılıf
- "İplik dikiş, karton kapak ve beş renkli kuşe gömlek içinde çıkacak olan ... kitaplığımızın en değerli eserleri arasında yer alacaktır." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Beyaz ışık sağlamak için lambanın üzerine geçirilen amyanttan kılıf
-
Dosya kartonu
-
Memeli hayvanlarda bağırsakları dıştan saran yağlı zar
-
Göbek, batın
- "İki gömlek yukarı dedesi filancadır."
-
Basamak, kat, derece
- "İki pehlivan yenişememiştir ama Aliço'nun bir gömlek üstün olduğu iyice belirlenmiştir." (Salâh Birsel)
-
[isim]
Vücudun üst kısmına giyilen kollu veya yarım kollu, yakalı giysi
- GÜRLEK
-
-
[isim]
Çağlayan
-
[isim]
Çağlayan
- TEKMİL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Tamamlama, bitirme
-
[sıfat]
Bütün, tüm
- "O bana Ahmet Midhat Efendi'nin tekmil kitaplarını sattı." (Hüseyin Cahit Yalçın)
-
[sıfat]
Eksiksiz
-
Tekmil haberi
-
[isim]
Tamamlama, bitirme
- GİRMEK
-
-
[-e]
Dışarıdan içeriye geçmek
- "İçeri girdiklerinde birinci film çoktan başlamıştı." (Haldun Taner)
-
Sığmak
- "Elim bu eldivene girmiyor."
- "Onun yanımızdaki eve girip çıktığını görürdük."
-
Katılmak, iltihak etmek
- "Bugün edebiyat imtihanına girdim." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Almak, fethetmek
- "Ordularımız İstanbul'a girdiler." (Memduh Şevket Esendal)
-
İncelemek, ayrıntılara inmek
-
Girişmek, başlamak
- "Kaçırdım gene ipin ucunu, bir türlü konuya giremiyorum." (Nurullah ataç)
-
Bulaşmak
- "Koyunlara kelebek hastalığı girdi."
-
[nsz]
Zaman anlamlı kavramlar için gelmek
- "İlkbahar girdi."
-
[nsz]
Ağrı, sancı başlamak, saplanmak
-
Yeni bir duruma geçmek, dönüşmek
- "Göğün morlaşan kenarı eriyor, menekşe rengine giriyordu." (Ömer Seyfettin)
-
İyice anlamak, iyice bilmek
-
Kavgaya tutuşmak
-
Başlamak
-
Erişmek, ulaşmak
- "Yirmisine girdi."
-
Bir şeyin yapımında, birleşiminde yer almak
-
Yazılmak, başlamak
- "Okula girdi."
-
Yemek yemek
-
[-e]
Dışarıdan içeriye geçmek