İçinde ed olan 5 harfli 50 kelime var. İçerisinde ED bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ed olan kelimeler listesine ya da Sonu ed ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
D E Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
DE
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- CEDRE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Guatr
-
[isim]
Guatr
- ADEDİ
- ...
- SEDİR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kol koyacak yeri olmayan, arkalıksız, üstü minderli ve yastıklı olabilen kerevet, divan
- "Bizi geniş sedirlerle çevrilmiş keten örtülü bir büyük odaya aldılar." (Burhan Felek)
-
[isim]
Kol koyacak yeri olmayan, arkalıksız, üstü minderli ve yastıklı olabilen kerevet, divan
- İVEDİ
-
-
[sıfat]
Acele
-
Acil
-
[sıfat]
Acele
- FEDAİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir ülkü uğruna tehlikeli işlere girişerek canını esirgemeyen kimse, serdengeçti
- "Senin yanına fedai yazılacağım ve dini bir uğruna çalışacağım." (Refik Halit Karay)
-
Bir kimseyi veya bir yeri koruyan kimse
- "İlk zamanlar sadık fedailerini sık sık gelip yokladılar." (Haldun Taner)
-
[isim]
Bir ülkü uğruna tehlikeli işlere girişerek canını esirgemeyen kimse, serdengeçti
- KEDER
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Acı, üzüntü, dert, sıkıntı, ıstırap, tasa
- "Ya hasta yahut bir kederi var." (Halide Edip Adıvar)
-
[isim]
Acı, üzüntü, dert, sıkıntı, ıstırap, tasa
- GEDİK
-
-
[isim]
Bir düzey üstündeki yıkık, çatlak veya aralık, rahne
- "Duvar gediği."
-
Dağ geçidi
-
Boşluk, eksiklik
- "... kanunların gediğinden alabildiğine yararlanıp küpünü doldurmuş bir açıkgözdü." (Haldun Taner)
-
Güçlük, güç durum
- "Gedikten kurtulmak."
-
Yarma saldırısında düşman mevzilerinde açılan yer
-
Bir işi yapmak, bir şeyden yararlanmak yolunda verilen hak, imtiyaz
-
Eksik dişli
-
[isim]
Bir düzey üstündeki yıkık, çatlak veya aralık, rahne
- CEDEL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Tartışma, çekişme, münakaşa etme
-
[isim]
Tartışma, çekişme, münakaşa etme
- REDİF
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Son dönem Osmanlı ordusunda, askerlik görevini bitirdikten sonra yedeğe ayrılan er
- "Bir büyük karargâhta kumandan ve zabitlere hizmetçi dağıtıldığı zaman, zabit namzetlerinin payına eğer salak bir Şam redifi düşerse gene iyidir." (Falih Rıfkı Atay)
-
Şiirde uyaktan sonra tekrarlanan, aynı harflerden oluşan kelime veya ek, yedek
-
[isim]
Son dönem Osmanlı ordusunda, askerlik görevini bitirdikten sonra yedeğe ayrılan er
- EDVAR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Çağlar, devirler
- "Hercümerç ettiğin edvara da yetmez o kitap / Seni ancak ebediyetler eder istiap." (Mehmet Akif Ersoy)
-
Alaturka müzik kurallarını inceleyen eser
-
[isim]
Çağlar, devirler
- HEDEF
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Nişan alınacak yer, nişangâh
- "Metin yayını ve çeviri: insancı davranış bu çalışmayı hedef güder." (Azra Erhat)
-
Amaç, gaye, maksat
- "Asıl önemlisi devlet büyük hedefler dikmişti; milletin benimsediği, övündüğü hedeflerdi bunlar." (Tarık Buğra)
- "Bu işi onların yapmadığına inanıyor; birilerinin hedef saptırmaya çalıştığını söylüyor." (Ahmet Ümit)
-
Varılacak yer, ulaşılacak son nokta
- "Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz'dir. İleri!" (Atatürk)
-
[isim]
Nişan alınacak yer, nişangâh
- PEDER
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Baba
- "Pederinize büyük ikramiye isabet etmiş." (Refik Halit Karay)
-
Hristiyanlıkta ruhani lider, papaz
-
[isim]
Baba
- BEDİİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Güzellik ölçülerine uyan, gözü gönlü okşayan, beğenilen
- "En zengin, en bedii sokaklarımıza pis diyoruz." (Ömer Seyfettin)
-
[isim]
Estetik
-
[sıfat]
Güzellik ölçülerine uyan, gözü gönlü okşayan, beğenilen
- EDALI
-
-
[sıfat]
Herhangi bir biçim ve görünüşlü olan
-
Tavırları hoş olan, nazlı, işveli
- "Edalı bir kadın."
-
[sıfat]
Herhangi bir biçim ve görünüşlü olan
- EDİNÇ
-
-
[isim]
Edinilen şey veya şeyler, müktesebat
-
[isim]
Edinilen şey veya şeyler, müktesebat
- BEDEL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Değer, fiyat, kıymet
-
Bir şeyin yerini tutabilen karşılık
- "Buna bedel içimde mumlar, mumlar, mumlar yanan bir karanlık var." (Aka Gündüz)
-
Başkasının adına ve onun parası ile hacca giden kimse
-
[sıfat]
Eşit, denk
- "Emsalini göremeyeceğiniz bir saadetle beş on dakika yaşarsınız ki bütün bir hayata bedeldir." (Refik Halit Karay)
-
Askerlik yapmamak veya yapılacak süreyi kısaltmak isteyenlerin devlete ödedikleri para
- "Efrattan bedel alınıp alınmayacağına dair merkezden emir gelmişti." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Uşak, hizmetçi, çoban
-
[isim]
Değer, fiyat, kıymet
- SEDYE
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Hasta veya yaralı taşımaya yarayan katlanabilir hasta yatağı, teskere
- "Biraz sonra sedye yukarı çıkarılıp koridora konuldu." (Memduh Şevket Esendal)
-
[isim]
Hasta veya yaralı taşımaya yarayan katlanabilir hasta yatağı, teskere
- MEDET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yardım, imdat
- "Bekleyiniz ha başlıyor ha başlayacak, habire medet efendim..." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
- "Emin ol ki dağınık ve kasvetli bir cemiyet içinde aşktan bile medet ummayız." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[ünlem]
"Yardım edin, imdat" anlamında bir seslenme sözü
-
[isim]
Yardım, imdat
- MEDYA
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
İletişim ortamı, iletişim araçları
- "Medya dedikleri bu bin başlı ejderhayla baş edemedim." (Nezihe Meriç)
-
[isim]
İletişim ortamı, iletişim araçları
- MEDÜZ
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Denizanası
-
[isim]
Denizanası