İçinde e olan 6 harfli 2440 kelime var. İçerisinde E harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında e harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu e harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ALESTA
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[sıfat]
Harekete hazır, tetikte
- "Meğerse sokak kapısının önünde her şey hazır, her şey alesta imiş." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
- "Artık koridorda ufak bir gürültü olsa Leman Hoca'nın ikazı ile evvelden işaretlediğimiz La pipe Turque sayfasını açıp alesta bekliyorduk." (Haldun Taner)
-
[sıfat]
Harekete hazır, tetikte
- BİÇMEK
-
-
[-i]
Belli bir biçim vererek kesmek
- "Tahta biçmek."
-
Dikilecek kumaşı belli bir ölçüye ve modele uygun olarak makasla kesmek
-
Ekin, ot vb.ni orakla, tırpanla, makine ile kesmek
-
Yaylım ateşiyle öldürmek
-
Değer, paha, fiyat belirlemek
-
[-i]
Belli bir biçim vererek kesmek
- EŞEKSİ
-
-
[sıfat]
Eşeği andıran, eşeğe benzeyen, eşek gibi
-
[sıfat]
Eşeği andıran, eşeğe benzeyen, eşek gibi
- FAHİŞE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Orospu
-
[isim]
Orospu
- FERNEZ
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Sünger toplamak için kullanılan makineli dalma aracı
-
[isim]
Sünger toplamak için kullanılan makineli dalma aracı
- PERESE
-
-
[isim]
Duvarcıların doğrultu bulmakta kullandıkları şakul ipi
-
Durum, derece, kerte
- "İş bu pereseye geldikten sonra..."
-
[isim]
Duvarcıların doğrultu bulmakta kullandıkları şakul ipi
- SİNEMA
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Herhangi bir hareketi düzenli aralıklarla parçalara bölerek bunların resimlerini belirleme ve sonra bunları gösterici yardımıyla karanlık bir yerde, bir ekran üzerinde yansıtarak hareketi yeniden oluşturma işi
-
Film göstermeye yarayan özel bir makineyle görüntülerin beyaz perdeye yansıtıldığı salon veya yapı
- "Bir haber bırakıp mahallenin sinemasına girdi." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Güzel sanatların dalı olarak yansıtılmaya uygun olan filmleri gerçekleştirme ve yaratma sanatı, beyaz perde
- "Sinemanın zevkimizi dışarıdan idare ettiği devirde yaşıyoruz." (Hasan Âli Yücel)
-
[isim]
Herhangi bir hareketi düzenli aralıklarla parçalara bölerek bunların resimlerini belirleme ve sonra bunları gösterici yardımıyla karanlık bir yerde, bir ekran üzerinde yansıtarak hareketi yeniden oluşturma işi
- ÜRÜŞME
-
-
[isim]
Ürüşmek işi veya durumu
-
[isim]
Ürüşmek işi veya durumu
- BENDEN
-
-
birisi tarafında olan (kimse)
- "Bütün sevgileri atıp içimden / Varlığımı yalnız ona verdim ben." (Ahmet Kutsi Tecer)
- "Benim diyen adam bu işi yapamaz."
-
birisi tarafında olan (kimse)
- ÇEKMEK
-
-
[-i]
Bir şeyi tutup kendine veya başka bir yöne doğru yürütmek
- "Hepsi iskemleleri çekerek masanın etrafında bir halka yapmaya hazırlanıyorlardı." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Ben şimdi boya mı düşünüyorum? Çek arabanı şuradan diyecektim, diyemedim." (Orhan Veli Kanık)
- "Bu laf anlamaz ustadan çekeceğin var."
- "Beni tiyatrodan çekip alırken alıştığım yaşayışın giderlerini karşılayıp karşılayamayacağını sonradan anladım." (Necati Cumalı)
-
Taşıtı bir yere bırakmak, koymak
-
Germek
- "İpi çekmek."
-
İçine almak, emmek
-
Bir yerden başka bir yere taşımak
- "Ekini tarladan çekmek."
-
Bir amaçla ortadan kaldırmak
- "Piyasadaki parayı çekmek."
-
Solukla içine almak
- "Beş defa yutkunup üç defa burnunu çektikten sonra anlattı." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
Üzerinde bulunan bir silahla saldırmak için davranmak
- "Elindeki tabancayı tetiğine basmak için yeni çekivermiş gibiydi." (Tarık Buğra)
-
Atmak, vurmak
- "Dayak çekmek. Şut çekmek."
-
Bir kimseyi veya bir şeyi geri almak
-
Güç durumlara dayanmak, katlanmak
- "Yalnız bende meçhul bir hastalık vardı. Sekiz yaşından beri çekiyordum." (Peyami Safa)
-
[-i]
Yüklenmek, üzerine almak, etkisi altında bulunmak
- "Onun bütün masraflarını ben çekiyorum."
- "Senin yüzünden bir hâl olursa azabını ömrün boyunca çekersin, ağabey..." (Haldun Taner)
-
Tartıda ağırlığı olmak
- "Tartsaydınız kırk, kırk beş kilodan fazla çekmezdi." (Peyami Safa)
-
Döşemek
- "Kablo çekmek."
-
Herhangi bir engel kurmak
- "Derenin kış yaz kurumayan suları böğürtlen fidanlarını yükseltmiş, iki tarafa yemiş dolu bir koyu çit çekmiş." (Refik Halit Karay)
-
Şans denemek amacıyla hazırlanmış kâğıtlardan birini almak
- "Birisi niyet çeksin de biz de bir lokma bir şey yiyelim, diye bekleşiyorlar." (Sait Faik Abasıyanık)
-
İmbik yardımı ile elde etmek
- "İspirto çekmek. Gül yağı çekmek."
-
Çizgi durumunda uzatmak
- "Kirpiğine sürme çek / Kına yak parmağına." (Faruk Nafiz Çamlıbel)
-
Aynısını yazmak veya çizmek
- "Yazıyı temize çekmek. Kopya çekmek."
-
Tedavi amacıyla şişe, vantuz, sülük vb.ni uygulamak
- "Bardak çekmek."
-
Bir yerden bir şeyi yukarı doğru almak
-
Görüntüyü bir aletle özel bir nesne üzerine kaydetmek
- "Fotoğraf çekmek. Film çekmek."
-
Taşıma gücü olmak
- "Bu araba 500 kilodan çok yük çekmez."
-
Öğütmek
- "Kahve çekmek."
-
Protesto, poliçe, çek vb. düzenleyip yürürlüğe koymak
-
Dikkat, ilgi vb.ni üzerine toplamak
- "Bu kadın iyi terzi elinden çıkmış koyu renk elbiseleri içinde biçimli vücuduyla az sonra dikkati çeker." (Refik Halit Karay)
-
Hoşa gitmek, sarmak
-
Kaçan ilmeği örmek
- "Çorap çekmek."
-
Masrafını karşılamak, ikramda bulunmak
- "Beni lokantasına götürdü, âlâ bir öğle yemeği çekti." (Halide Edip Adıvar)
-
Bir duyguyu içinde yaşatmak
- "Ona yanıyorum, onun hasretini çekiyorum." (Refik Halit Karay)
-
Yürütmek, sürmek
- "Aheste çek kürekleri mehtap uyanmasın." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[-e]
Bir kimse ailesinden birine herhangi bir bakımdan benzemek
- "Yeğeninin ona çeken tek yanı yoktur." (Tarık Buğra)
-
Bir şeyin içyüzünü anlamak amacıyla bir kimseyi sıkıştırmak
- "Sorguya çekmek."
-
[-i]
Herhangi bir anlama almak
- "Bak, sözümü nereye çekti!"
-
[-i]
Örtmek, giymek
- "Yorganınızı başınıza çeker ve uykunuza devam edersiniz." (Refik Halit Karay)
-
[-i]
Dişi hayvanı çiftleşmek için erkeğin yanına götürmek
-
Yol, ay sürmek
- "Sevmediğim ayların çoğu otuz bir çeker, uzundur." (Burhan Felek)
-
[nsz]
Daralıp kısalmak
- "Kumaşı yıkayınca çekti."
-
Söylemek
- "Bir nutuk çekmeye başlarken birdenbire yutkunmuş susmuştu." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
Asmak
- "Açıkta durduk. Demir attık. Kayığa tehlike bayrakları çektik." (Halikarnas Balıkçısı)
-
Boya, badana vb. sürmek
-
Yollamak
- "Çektikleri telgrafı babasıyla annesi, bakalım, alabilecekler mi?" (Atilla İlhan)
-
Bir şeyi emip dışarıya çıkarmak
- "Tulumba, suyu iyi çekiyor. Baca iyi çekiyor."
-
Hamur vb. iyice pişmiş duruma gelmek
-
Bir cisim, belli bir yakınlıktaki başka bir cismi kendisine yaklaşmaya zorlamak, itmek karşıtı
-
İçki içmek
- "Çok kimse rakısını bağında çekiyordu." (Falih Rıfkı Atay)
-
[-i]
Bir şeyi tutup kendine veya başka bir yöne doğru yürütmek
- CİSMEN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[zarf]
Cisim olarak, vücutça, bedence
-
[zarf]
Cisim olarak, vücutça, bedence
- DERMAN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Güç, takat, mecal
- "Çok uzak yerlerden geldim, ayaklarımın dermanı kesildi." (Aka Gündüz)
-
İlaç
-
Çıkar yol, çare
-
[isim]
Güç, takat, mecal
- DİKMEK
-
-
[-i]
Bir cismi dik olarak durdurmak
- "Bir yere direk dikmek."
-
Yetiştirmek için bir bitkiyi toprağa yerleştirmek
- "Boş toprağa bir koru dikseniz otuz yılda gölge verir." (Falih Rıfkı Atay)
-
[-i]
Bardak, kadeh, testi vb. kapların içindekini bir çırpıda, bir solukta içmek
- "Doldurmasıyla kadehini dikmesi, gözünü kırpmadan tek yudumda devirmesi bir oluyor." (Atilla İlhan)
-
Beklemek için birini bir şeyin başına getirmek
-
Top, taş vb.ni dikine havaya atmak
-
Yapı kurmak, inşa etmek
-
Top vb.ni oyun alanında belirli bir yere koymak
- "Oyuncu topu penaltı noktasına dikti."
-
[-i]
Bir cismi dik olarak durdurmak
- EDEBEN
- ...
- EĞİNİK
-
-
[sıfat]
Eğilmiş olan, eğik
-
Bir şeyi sevmiş, istemiş veya yapmaya içten yönelmiş olan
-
[sıfat]
Eğilmiş olan, eğik
- ESERME
-
-
[isim]
Esermek işi veya durumu
-
[isim]
Esermek işi veya durumu
- GREMSE
- ...
- GULDEN
-
-
[isim]
Florin
-
[isim]
Florin
- İLMİYE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Din işleriyle uğraşan hocalar sınıfı
- "İlmiyeden bir zat."
-
Din işleriyle uğraşanların mesleği
-
[isim]
Din işleriyle uğraşan hocalar sınıfı
- KÖLELİ
-
-
[sıfat]
Kölesi olan
-
[sıfat]
Kölesi olan