İçinde du olan 5 harfli 44 kelime var. İçerisinde DU bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında du olan kelimeler listesine ya da Sonu du ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- FODUL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Üstünlük taslayan, kibirlenen
-
[sıfat]
Üstünlük taslayan, kibirlenen
- BUDUN
-
-
[isim]
Kavim
-
Ulus, millet
-
[isim]
Kavim
- DURUŞ
-
-
[isim]
Durma işi veya biçimi
- "Ayol, bu kaçıncı duruş?" (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Durma işi veya biçimi
- BODUR
-
-
[sıfat]
Enine göre boyu kısa ve tıknaz
- "Bir av arıyormuş gibi tereddütlü adımlarla bodur böğürtlen dallarını hışırdatarak şoseye indi." (Ömer Seyfettin)
- "Boyu bosu kötü toprağa düşmüş İdris ağacı gibi bodur kalmış." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[sıfat]
Enine göre boyu kısa ve tıknaz
- DUŞLU
- ...
- DULDA
-
-
[isim]
Yağmur, güneş ve rüzgârın etkileyemediği gizli, kuytu yer, siper
- "Demirkır, güney tepelerinin duldalarına çektiği atları gece yarısına doğru yeniden ovaya indirdi." (Abbas Sayar )
- "Bulgar dağında yatarım / Yorganı dulda tutarım." (Halk türküsü)
-
Esirgeme, koruma, himaye
- "Yiğit duldasında yiğit saklanır." (Karacaoğlan)
-
[isim]
Yağmur, güneş ve rüzgârın etkileyemediği gizli, kuytu yer, siper
- DULUK
-
-
[isim]
Yüz
-
Şakak
-
Yüzün şakakla çene arasındaki yanı
-
Şakak üzerinde saç ile sakalın birleşimi olan kısım, favori
-
[isim]
Yüz
- DUDAK
-
-
[isim]
Ağzın, dişleri örten ve dışarıya doğru az veya çok kıvrılan üst ve alt kenarlarından her biri
- "Birdenbire kavalı dudaklarına götürdü ve üfürmeye başladı." (Halide Edip Adıvar)
- "Selma Hanım dudaklarını büktü, cevap vermeye lüzum bile görmedi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Bir zaman böyle birbirini karşılıklı öpücüklere boğduktan sonra, nefesleri kesilinceye kadar dudak dudağa kaldılar." (Necati Cumalı)
- "Size hayır kalmadığını dudak ucuyla söyleyiverirler ve gerçekten dedikleri de çıkar." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Ağız
- "Eve dudağınızda bir şarkı ile dönüyorsunuz." (Haldun Taner)
-
[isim]
Ağzın, dişleri örten ve dışarıya doğru az veya çok kıvrılan üst ve alt kenarlarından her biri
- DURMA
-
-
[isim]
Durmak işi
-
Eğleşme, eğlenme, tevakkuf
-
[isim]
Durmak işi
- DURAÇ
-
-
[isim]
Kaide
-
[isim]
Kaide
- DUBLE
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Belirli miktarın veya büyüklüğün iki katı
- "İçi öyle yanıyordu ki elinde olmadan buğulu bira dubleleri, bardak çatlatan nar şerbetleri kuruyor." (Atilla İlhan)
-
Giysilerin iç bölümüne geçirilip kumaşla birlikte dikilen astar veya giysilerin içine ayrı olarak giyilen giyecek
-
[sıfat]
Bir kadeh miktarında olan
-
[sıfat]
İkili, gidiş ve gelişi ayrılmış (yol)
-
[isim]
Belirli miktarın veya büyüklüğün iki katı
- DURUM
-
-
[isim]
Bir şeyin içinde bulunduğu koşulların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon
- "Genel Sekreter, kazadaki sıtma durumu hakkında verdiğim uzun tafsilattan pek memnun kaldı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Duruş biçimi, konum
-
Bireyin toplum içindeki ilişkileriyle belirlenen yeri
-
Ad soyundan kelimelerin birbirleriyle edatlarla ve fiillerle ilişkilerini belirleyen biçim, hâl
- "Yalın durum. Belirtme durumu. Kalma durumu."
-
[isim]
Bir şeyin içinde bulunduğu koşulların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon
- DUMAN
-
-
[isim]
Bir maddenin yanması ile çıkan ve içinde katı zerrelerle buğu bulunan kara veya esmer renkli gaz
- "Emin ol ki her sigara yakışta / Daha duman tüter tütmez ordayım." (Bekir Sıtkı Erdoğan)
- "Ama yerine göre karşısına dikilenlere de duman attırır." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Ortalığı duman görür, duman etmek isterdi." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Havalanan tozların veya sisin oluşturduğu bulanıklık
- "Köyünün üstüne boz bir duman çökmüştü." (Yahya Kemal)
- "Sonra sen gazetende istediğin gibi ver dumanı." (Atilla İlhan)
- "Anadolu notları arasına bugün dumanı üstünde bir Rumeli notu sıkıştırıyorum." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Adamın kafasını katiyen aydınlatmamalı, karıştırmalı ve dumana boğmalısınız." (Halide Edip Adıvar)
-
Kötü, yaman
- "İşimiz duman. Hâlimiz duman."
-
Esrar
-
[isim]
Bir maddenin yanması ile çıkan ve içinde katı zerrelerle buğu bulunan kara veya esmer renkli gaz
- DURAK
-
-
[isim]
Tren, tramvay, otobüs, minibüs vb. genel taşıtların durmak zorunda olduğu veya durabileceği yer
- "İlk durakta otobüsten atlayarak geriye döndüm." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Konuşmada, anlamın gerektirdiği biçimde kelimeler arasındaki ses kesintisi
-
Hece ölçüsüyle yazılmış şiirlerde ölçü kalıpları içindeki durma yerleri
-
Bir ölçü uzunluğunda susma
-
Cümle sonundaki nokta
-
[isim]
Tren, tramvay, otobüs, minibüs vb. genel taşıtların durmak zorunda olduğu veya durabileceği yer
- VADUZ
- ...
- DUMUR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Körelme
- "Aşk, bende öyle dumura uğramış bir duygu ki sevmek hasretini bile duyamıyorum." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Körelme
- KUDUZ
-
-
[isim]
Köpek, kedi, tilki vb. memeli hayvanlardan ısırma, tırmalama veya salya yolu ile insana geçen, genellikle çırpınma, sudan korkma şeklinde beliren, zamanında aşı yapılmazsa ölümle sonuçlanan hastalık
-
[sıfat]
Bu hastalığa yakalanmış
- "Ama dokunsalar ağlayacağı veya kuduz köpek gibi sağa sola saldıracağı belliydi." (Tarık Buğra)
-
[sıfat]
Azmış
-
[isim]
Köpek, kedi, tilki vb. memeli hayvanlardan ısırma, tırmalama veya salya yolu ile insana geçen, genellikle çırpınma, sudan korkma şeklinde beliren, zamanında aşı yapılmazsa ölümle sonuçlanan hastalık
- DUALI
-
-
[sıfat]
Dua okuyan, dua eden
-
[sıfat]
Dua okuyan, dua eden
- DUYUM
-
-
[isim]
Duyu
-
Doğruluğu kesin olarak bilinmeyen haber, istihbarat
- "Bu haberi duyumlarınıza dayanarak mı söylüyorsunuz?"
-
Kişinin duyular yoluyla elde ettiği izlenim, ihsas
-
[isim]
Duyu
- DUYMA
-
-
[isim]
Duymak durumu
-
[isim]
Duymak durumu