İçinde da olan 8 harfli 329 kelime var. İçerisinde DA bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında da olan kelimeler listesine ya da Sonu da ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A D Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
AD
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- BARDAKÇI
-
-
[isim]
Bardak, çömlek vb. yapan veya satan kimse
-
[isim]
Bardak, çömlek vb. yapan veya satan kimse
- FOKURDAK
-
-
[sıfat]
Fokurdama özelliği olan
-
[sıfat]
Fokurdama özelliği olan
- STANDART
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[sıfat]
Belli bir tipe göre yapılmış veya ayrılmış
-
Belirli ölçülere, yasaya, kullanıma uygun olan
-
Örnek veya temel olarak alınabilen, tek biçim
- "Standart tütün."
-
[isim]
Bir işletmede, bir ürünü, bir çalışma yöntemini, üretilecek miktarı, bir bütçenin para miktarını belirlemek için konulmuş kural
- "Ortalama hayat standardı denen bir yaşama ölçüsü var." (Falih Rıfkı Atay)
-
[sıfat]
Belli bir tipe göre yapılmış veya ayrılmış
- DAHLETME
-
-
[isim]
Dahletmek işi
-
[isim]
Dahletmek işi
- YAKINDAN
-
-
[zarf]
Yakın bir yerden, yakın olarak
- "Yakından bakılırsa iyi görülür."
-
Çok dikkatli, titiz bir biçimde
- "Hükûmet gibi müttefik kuvvetlerin ajanları da olayları yakından gözetliyorlardı." (Tarık Buğra)
-
[zarf]
Yakın bir yerden, yakın olarak
- CUMBADAK
-
-
[isim]
Suya düşen bir cismin çıkardığı ses
- "Cumbadak denize düştü."
-
[isim]
Suya düşen bir cismin çıkardığı ses
- ALDANMAK
-
-
Görünüşe bakarak yanlış bir yargıya varmak, yanılmak
- "Hâline, tavrına bakan sana aldanır." (Ömer Seyfettin)
-
Bir hileye, bir yalana kanmak
-
[nsz]
Hayal kırıklığına uğramak
- "Sen benim dediklerime kulak ver, aldanmazsın!" (Memduh Şevket Esendal)
-
[nsz]
Avunmak, oyalanmak
-
Havanın birden ısınmasıyla zamansız açan çiçek, soğuk sebebiyle donmak
-
Görünüşe bakarak yanlış bir yargıya varmak, yanılmak
- DALFİDAN
-
-
[isim]
Taze ve yeni fidan
-
[isim]
Taze ve yeni fidan
- DAMARCIK
-
-
[isim]
Küçük damar
-
[isim]
Küçük damar
- DAYANMAK
-
-
[-e]
Bir yere yaslanmak, kendini dayamak
- "Odalardan birinde köşeye dayanmış bir adam, sanki sızmış gibi görünüyor." (Memduh Şevket Esendal)
-
[nsz]
Kullanılışı uzun sürmek, dayanıklı olmak
- "Bu kumaş çok dayandı."
-
Zarar görmemek, varlığını korumak, hasar görmemek
- "Bu gemi fırtınaya iyi dayanır."
-
Birinden, bir şeyden güç almak, güvenmek, istinat etmek
- "Laikliği korumak için kanun kuvvetine mi, eğitim ve telkin kuvvetine mi dayanmalıyız?" (Falih Rıfkı Atay)
-
[nsz]
Tutunmak, karşı durmak, karşı koymak, mukavemet etmek
- "Merkezde Akhisar'ın, Bergama'nın da henüz dayandığını öğrendiler." (Necati Cumalı)
-
Bir şeyin üzerinde kurulmuş olmak
-
[nsz]
Güç bir duruma katlanmak, çekmek, sabretmek, tahammül etmek
- "Aradan biraz daha geçince kumandan dayanamadı, söze başladı." (Memduh Şevket Esendal)
-
Varmak, ulaşmak
- "Bu haber ortalığa yayılır yayılmaz banknotlarını kapan bankaya dayanıyor." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Bütün gücünü kullanarak bir işi yapmak
- "İki genç, kırarcasına küreklere dayandılar." (Halikarnas Balıkçısı)
-
Bir iş sonunda birinin veya bir şeyin üzerinde kalmak
- "Bu proje sonunda bize dayanacak."
-
[nsz]
Yetişmek, yeter olmak
-
Hız vermek
- "Şoför gaza dayandı."
-
[-e]
Bir yere yaslanmak, kendini dayamak
- MUDAREBE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir yandan sermaye, öte yandan emek konularak kurulan şirket
-
[isim]
Bir yandan sermaye, öte yandan emek konularak kurulan şirket
- DALLANIŞ
-
-
[isim]
Dallanma işi veya biçimi
-
[isim]
Dallanma işi veya biçimi
- DAĞILMAK
-
-
[nsz]
Toplu durumdayken ayrılıp birbirinden uzaklaşmak
- "Yolcular artık yavaş yavaş dağılıyorlardı." (Haldun Taner)
-
Değer ve birimler belli etkenlerle, oranlı olarak bölünmek
-
Parçalanarak yayılmak, ufalanmak
- "Kentin eski merkezindeki evler kendiliğinden yıkılıyor, bahçe duvarları dökülüp dağılıyordu." (Ayla Kutlu)
-
Karışık duruma gelmek, düzeni bozulmak
- "Oda dağıldı."
- "Siyah saçları hare hare suyun yüzüne dağıldı." (Cahit Uçuk)
-
Birliği, beraberliği bozulmak
- "Golü yiyince takım dağıldı. Babanın ölümünden sonra aile dağıldı."
-
Bir topluluğun, kuruluşun varlığı son bulmak, fesholunmak, münfesih olmak
-
Yavaş yavaş kaybolmak, yok olmak
- "Ona ne zaman rastlasanız içiniz açılır, efkârınız dağılır." (Haldun Taner)
-
[nsz]
Toplu durumdayken ayrılıp birbirinden uzaklaşmak
- KARINDAŞ
-
-
[isim]
Kardeş
-
[isim]
Kardeş
- NESİLDAŞ
- ...
- DALKIRAN
-
-
[isim]
Kabuk böcekleri familyasından, fındık ağaçlarında yaşayan kın kanatlı böcek (Anisandrus dispar)
-
Şiddetli esen rüzgâr
-
[isim]
Kabuk böcekleri familyasından, fındık ağaçlarında yaşayan kın kanatlı böcek (Anisandrus dispar)
- MEVCUDAT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Var olan şeyler, varlıklar
-
Yaratıklar
-
[isim]
Var olan şeyler, varlıklar
- TAHDİDAT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Sınırlamalar, kısıntılar
-
[isim]
Sınırlamalar, kısıntılar
- DANTELLİ
-
-
[sıfat]
Danteli olan
-
[sıfat]
Danteli olan
- TINGADAK
-
-
[zarf]
Birdenbire, aniden ses çıkararak
- "Sahan tıngadak düştü."
-
[zarf]
Birdenbire, aniden ses çıkararak