İçinde d olan 3 harfli 54 kelime var. İçerisinde D harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında d harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu d harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- DUT
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Dutgillerden, kuzey yarım kürenin genellikle ılıman bölgelerinde yetişen, yapraklarıyla ipek böceği beslenen ağaç (Morus)
- "Sabahtan akşama kadar durmadan söyleyen geveze Çalıkuşu, dut yemiş bülbüle dönmüştü." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Bu ağacın, ak, kara, pembe renkte ekşi veya tatlı, sulu meyvesi
-
[isim]
Dutgillerden, kuzey yarım kürenin genellikle ılıman bölgelerinde yetişen, yapraklarıyla ipek böceği beslenen ağaç (Morus)
- NOD
- ...
- DEH
-
-
[ünlem]
Binek veya koşum hayvanlarını yürütmek için söylenen bir söz, dah
-
[ünlem]
Binek veya koşum hayvanlarını yürütmek için söylenen bir söz, dah
- DON
-
-
[isim]
Giysi
-
Vücudun belden aşağısına giyilen uzun veya kısa iç giysisi, külot
-
[isim]
Giysi
- DİN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Tanrı'ya, doğaüstü güçlere, çeşitli kutsal varlıklara inanmayı ve tapınmayı sistemleştiren toplumsal bir kurum, diyanet
- "Her dinin mabetleri bütün müminlere açıktır." (Hüseyin Cahit Yalçın)
- "Senin yanına fedai yazılacağım ve dini bir uğruna çalışacağım." (Refik Halit Karay)
- "Ufacık bir düşüncenin en büyük bir dikkati iflas ettirdiğini dini gibi bilirdi." (Ömer Seyfettin)
- "Şevki Bey dedi, dinin aşkına sen Romenlerin gemi yaptıklarını işittin mi?" (Memduh Şevket Esendal)
-
Bu nitelikteki inançları kurallar, kurumlar, töreler ve semboller biçiminde toplayan, sağlayan düzen
- "Yazık ki bu sanat ve din bahsinde bana arkadaşlık edecek kültürde değil." (Refik Halit Karay)
-
İnanılıp çok bağlanılan düşünce, inanç veya ülkü, kült
-
[isim]
Tanrı'ya, doğaüstü güçlere, çeşitli kutsal varlıklara inanmayı ve tapınmayı sistemleştiren toplumsal bir kurum, diyanet
- DÜK
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Bazı devletlerde prensten sonra gelen en yüksek soyluluk unvanı
-
[isim]
Bazı devletlerde prensten sonra gelen en yüksek soyluluk unvanı
- PED
- ...
- DEV
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Korkunç, çok iri ve olağanüstü güçlü masal yaratığı
- "O kadar kaba saba, öyle dev gibi bir adamdı ki..." (Aka Gündüz)
-
[sıfat]
Olağanüstü irilikte olan
- "Dev vücudu içinde bir genç kız hassasiyeti taşıyor." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
[sıfat]
Çok büyük, çok önemli
- "Dev şirketler. Dev bir yazar."
-
[isim]
Korkunç, çok iri ve olağanüstü güçlü masal yaratığı
- DİP
-
-
[isim]
Oyuk veya çukur bir şeyin en alt bölümü
- "O kuyunun dibinde kireç vardır." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Eline geçirince dibine darı ekmeden bırakmazsın." (Rıfat Ilgaz)
- "Hakkında söylenti çıkan, derhâl dibine kadar incelenir, ya mahkûm olur ya temize çıkardı." (Aydın Boysan)
- "Dibini kurcalıyorsun, ... birkaç merkez dışında Ege üreticisi çoğunluk küçük çiftçi, orta çiftçi!" (Atilla İlhan)
-
Taban
- "Tencerenin dibi."
-
Dikili duran bir şeyin yerle birleştiği nokta ve çevresi veya bir şeyin yanı başı
- "En çok kafam terlemişti, parmaklarımı saçlarımın diplerine sürdüm." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Kapalı bir yerin kapıya göre en uzak bölümü
- "Karagöz perdesinin karşısına dizilmiş koltuklardan en diptekine oturdu." (Atilla İlhan)
-
Arka, kıç
- "Hepsi de tavuğun dibinden sabah sabah çıkmış, taptazedir." (Ercüment Ekrem Talu)
-
[isim]
Oyuk veya çukur bir şeyin en alt bölümü
- BED
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Kötü, çirkin, tuhaf
-
[sıfat]
Kötü, çirkin, tuhaf
- DOZ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Bir ilacın bir defada veya bir günde alınması gereken miktarı
- "Ruhsal gerilimlerimiz varsa düşük dozda Diazem falan alın, hiç değilse..." (Çetin Altan)
-
Bir maddenin bir birleşiğe, bir karışıma giren veya girmesi gereken belli miktarı, düze
- "Saygının ve sevginin dozunu iyi ayarlayabilmeli insan." (Atilla İlhan)
- "Şakanın dozu kaçmıştı." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Genellikle bir davranış, bir konuşma vb.nde yeterli görülen ölçü
- "Çok ölçülü konuşur ve onun etrafındaki lakırtıları muayyen bir dozu geçmezdi." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Bir ilacın bir defada veya bir günde alınması gereken miktarı
- KOD
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Harf
-
Şifre
-
[isim]
Harf
- DAH
-
-
[ünlem]
Deh
- "Hayvanına dah edip yola koyuldu."
-
[ünlem]
Deh
- EDİ
-
-
[isim]
İş yapma
-
Yapılan iş
-
[isim]
İş yapma
- DUR
- ...
- MOD
- ...
- DEF
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Savma
- "Rakı içmesi doğru bir hareket değildi amma sırf defigam etmek için olduktan sonra ehemmiyeti kalmazdı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Savma
- DOK
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Gemilerin yükünün boşaltıldığı veya onarıldığı, üstü örtülü havuz
- "Çekiç sesleri geliyor doklardan / Güzelim bahar rüzgârında ter kokuları / İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı." (Orhan Veli Kanık)
-
Ticaret mallarını saklamak için rıhtımda yapılan büyük depo
-
[isim]
Gemilerin yükünün boşaltıldığı veya onarıldığı, üstü örtülü havuz
- DAR
-
-
[sıfat]
İçine alacağı şeye oranla ölçüleri yetersiz olan, geniş ve bol karşıtı
- "Dar elbise. Dar ev."
- "Zavallı ihtiyarlar, sabah oldu mu bir yangından kaçar gibi kendilerini evden dar atıyorlar, gece yarısına kadar kahvede oturuyorlar, kavga ediyorlar, uyukluyorlardı." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Acaba bu içinde yaşadığımız hava neden bu kadar dar geliyor?" (Yahya Kemal Beyatlı)
- "Madam onu çocuğu gibi seviyordu. Dara düştüğü günlerde hizmetini hiç aksatmadan para mara istemedi." (Tarık Buğra)
-
Genişliği az veya yetersiz olan, ensiz, mikro
- "Sahilleri kucaklayan tatlı meltemler, bu mahallenin dar sokaklarından geçmiyordu." (Suat Derviş)
- "Lala da pek darda kaldığı zaman kabahati Gülsüm'ün üstüne yıkıyor." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Az, elverişsiz, sınırlı
- "Bu dar gelirle hiçbir şey yapılamaz. Dar zaman."
-
Sıkıntılı
- "Dar bir gün gelmiş birinden üç beş kuruş almışım, ne çıkar!" (Memduh Şevket Esendal)
-
Yetersiz
- "Dar düşünce. Hayali dar."
-
[zarf]
Güçlükle, ucu ucuna, ancak
- "En sonra, pek çok sıkılan çocukların zoru ile akşam altı postasına dar yetiştiler." (Memduh Şevket Esendal)
-
[sıfat]
İçine alacağı şeye oranla ölçüleri yetersiz olan, geniş ve bol karşıtı
- DUY
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Elektrik ampulünün takıldığı bakır veya pirinçten yivli yer
-
[isim]
Elektrik ampulünün takıldığı bakır veya pirinçten yivli yer