İçinde bul olan 8 harfli 24 kelime var. İçerisinde BUL bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında bul olan kelimeler listesine ya da Sonu bul ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
B L U Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
3 Harfli Kelimeler
BUL
2 Harfli Kelimeler
BU
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- GLOBULİN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Kanı oluşturan maddelerden biri olan iri moleküllü protein
-
[isim]
Kanı oluşturan maddelerden biri olan iri moleküllü protein
- BULUŞMAK
-
-
[nsz]
Bir araya gelmek
-
Karşılaşmak
-
[-de]
Önceden belirlenmiş bir yer ve zamanda bir araya gelmek
- "Ertesi gün yine pastacıda buluştular." (Peyami Safa)
-
Kavuşmak
- "Yâr ile buluşsak bir tenha yerde / Duyarlar rakipler söz olur gider." (Âşık Veysel)
-
[nsz]
Bir araya gelmek
- BULGUSAL
-
-
[sıfat]
Bulguyla ilgili, bulguya ait
-
[sıfat]
Bulguyla ilgili, bulguya ait
- BULUTÇUK
-
-
[isim]
Küçük bulut
- "Cam kırıklarına benzer, kesici, acıtıcı bulutçukların kayıp kayıp gittikleri bir gökyüzü." (Atilla İlhan)
-
[isim]
Küçük bulut
- BULGURSU
-
-
[sıfat]
Bulguru andıran, bulgura benzeyen, bulgur gibi, bulgurumsu
-
[sıfat]
Bulguru andıran, bulgura benzeyen, bulgur gibi, bulgurumsu
- BULUTSUZ
-
-
[sıfat]
Bulutu bulunmayan, açık, berrak
- "Burası seması bulutsuz, güneşi berrak bir yeşil saha idi." (Hüseyin Cahit Yalçın)
-
[sıfat]
Bulutu bulunmayan, açık, berrak
- BULUNMAZ
-
-
[sıfat]
Eşsiz, nadir, kıymetli
- "Konuşmamız boyunca bunun benim için bulunmaz fırsat olduğunu yineleyip durdu." (Ahmet Ümit)
-
[sıfat]
Eşsiz, nadir, kıymetli
- BULDURMA
-
-
[isim]
Buldurmak işi
-
[isim]
Buldurmak işi
- BULGARCA
- ...
- BULDOZER
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Önündeki geniş bıçakla toprağı sıyırıp kaldıran, tekerlekli veya paletli bir yol makinesi, yoldüzler
- "Yıkma makineleri, buldozerler durmadan bir yerler kazmakta." (Haldun Taner)
-
[isim]
Önündeki geniş bıçakla toprağı sıyırıp kaldıran, tekerlekli veya paletli bir yol makinesi, yoldüzler
- BULANCAK
-
-
[isim]
Genellikle bulanık akan su
-
[isim]
Genellikle bulanık akan su
- BULATMAK
-
-
[-i]
Bulaştırmak
- "Onların canı ciğeri taze fidanları kana bulatmak, yaşlı başlı insanlara yakışmaz." (Haldun Taner)
-
[-i]
Bulaştırmak
- BULUNMAK
-
-
[nsz]
Bulma işine konu olmak
- "Yerde para bulundu."
- "Nuri'ye gelince bulunmaz bir Hint kumaşı sayılmazdı o da." (Oktay Rifat)
-
[-de]
Herhangi bir durumda olmak
- "Hayırlı bir işe yardımda bulunmuş oluyorsunuz." (Refik Halit Karay)
-
[-de]
Bir yerde olmak
- "İçinde bulunduğumuz tarihte Osmanlı Devleti'nin temelleri çökmüş, ömrü tamam olmuştu." (Atatürk)
-
[nsz]
Bulma işine konu olmak
- BULANMAK
-
-
[-e]
Bulama işine konu olmak, her yanı bir şeyle kaplanmak
- "Parfüme bulanmış bir ter, boyalı suratlarından buharlaşıyor." (Atilla İlhan)
-
[nsz]
Duruluğunu yitirmek
- "Havuz bulandı."
-
[nsz]
Parlaklığını ve açıklığını yitirmek
- "Hava bulandı."
-
[nsz]
Mide bulantısı olmak
-
[nsz]
Karışmak
- "Köylünün bu habere zihni bulandı." (Aka Gündüz)
-
[-e]
Bulama işine konu olmak, her yanı bir şeyle kaplanmak
- BULAŞKAN
-
-
[sıfat]
Bulaştığı yerden kolay temizlenemeyen, yapışkan
-
Sataşma, kavga etme alışkanlığı olan
-
[sıfat]
Bulaştığı yerden kolay temizlenemeyen, yapışkan
- BULGURLU
-
-
[sıfat]
Bulguru olan
-
[sıfat]
Bulguru olan
- CAMBULTU
- ...
- BULAŞICI
-
-
[sıfat]
Birinden başkasına geçen, bulaşan, sâri
-
[sıfat]
Birinden başkasına geçen, bulaşan, sâri
- BULAŞMAK
-
-
[nsz]
Bir nesne, üzerine sürülen bir şey yüzünden kirlenmek
- "Tabak bulaştı."
-
[-e]
İstenilmeyen bir madde bir şeye sürülmek
- "Yüzüne gözüne yer yer kepek bulaşmıştı." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[-e]
Hastalık geçmek, sirayet etmek
- "Çocuğa suçiçeği bulaşmış."
-
[-e]
Çatmak, sataşmak, tedirgin etmek
- "Atiye'nin ters ters yüzüne bakmasına aldırmadan yerde bir dirseğinin üstüne uzanmış keyifle yatan Seyit'e bulaştı." (Lâtife Tekin)
-
[-e]
İstemeden veya rastlantı sonucu bir işe karışmak
- "Seninle hiç alakası olmayan bu işe bulaşmak istemiyorsun." (Ahmet Ümit)
-
[nsz]
Bir nesne, üzerine sürülen bir şey yüzünden kirlenmek
- BULGURCU
-
-
[isim]
Bulgur yapan ve satan kimse
-
[isim]
Bulgur yapan ve satan kimse