İçinde be olan 5 harfli 126 kelime var. İçerisinde BE bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında be olan kelimeler listesine ya da Sonu be ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- BEHRE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Pay, nasip, hisse
-
[isim]
Pay, nasip, hisse
- BEBEK
-
-
[isim]
Meme veya kucak çocuğu
-
Plastik, tahta, bez vb.nden yapılan insan biçiminde oyuncak
- "Yarın seni bonmarşeye götüreceğim, beğendiğin bebeği alacağım." (Halide Edip Adıvar)
- "Sabahları annem beni bir bebek gibi oturtur, dersimi tekrar ettirir, sütümü içirirdi." (Ömer Seyfettin)
-
Göz bebeği
- "Uzun kirpikli gözleri sık sık açılıp kapanıyor, bebekleri daima hareket ediyordu." (Peyami Safa)
-
[ünlem]
Sevgi bildiren bir seslenme sözü
-
[isim]
Meme veya kucak çocuğu
- BEHER
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Her bir
-
[sıfat]
Her bir
- HABER
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir olay, bir olgu üzerine edinilen bilgi, salık
- "Çırağın bir şeyden haberi yok." (Memduh Şevket Esendal)
- "Sizden haber almayalı bir seneden fazla oldu ." (Peyami Safa)
- "Kayıkları olmayanlar mahalledeki en alışık oldukları kira sandallarına haber gönderirler." (Abdülhak Şinasi Hisar)
- "Bu haberi patlatacak olan gazete en az bir hafta gündemi belirlemiş olacak." (Ahmet Ümit)
-
İletişim veya yayın organlarıyla verilen bilgi
- "Televizyonda dünya haberlerini izledi."
- "Günlerden beri artan iştahsızlık ve derin yorgunluk fena günlerin yaklaştığını haber vermiş olabilirdi." (Peyami Safa)
-
Bilgi
- "Sanattan haberi yok."
-
Yüklem
-
[isim]
Bir olay, bir olgu üzerine edinilen bilgi, salık
- HABBE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Tahıl tanesi, evin
- "Arkadaşım İrfan'ın habbeyi nasıl kubbe yaptığını çok iyi bilirim." (Osman Cemal Kaygılı)
-
Su kabarcığı
-
Orta oyunundaki tiplerin "yemek yeme" anlamında kullandığı söz
-
[isim]
Tahıl tanesi, evin
- BEŞME
-
-
[isim]
Her çubuğu ayrı ayrı beş renkte olan, yollu bir çeşit kumaş
-
[isim]
Her çubuğu ayrı ayrı beş renkte olan, yollu bir çeşit kumaş
- ABECİ
- ...
- BECET
-
-
[isim]
Serçegillerden, küçük bir kuş (Passer)
-
[isim]
Serçegillerden, küçük bir kuş (Passer)
- BABET
- ...
- BEŞLİ
-
-
[sıfat]
Beş parçadan oluşan, kendinde herhangi bir şeyden beş tane bulunan
-
[isim]
İskambil, domino vb. oyunlarda üzerinde beş işareti bulunan kâğıt veya pul
-
[isim]
Divan edebiyatında beş dizeli bölümlerden oluşmuş manzume, muhammes
-
[isim]
Halk edebiyatında üçlemeli bir bende, konu ile ilgili aynı ölçüde bir çift dizenin bağlanmasıyla oluşan manzume
-
[isim]
Beş ses veya beş müzik aracı için yazılan müzik eseri, kentet
-
[isim]
Beş müzisyenin çaldığı caz orkestrası
-
[sıfat]
Beş parçadan oluşan, kendinde herhangi bir şeyden beş tane bulunan
- BEZEN
-
-
[isim]
Bezek, süs
-
[isim]
Bezek, süs
- İZABE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Madenleri ergitme, sıvı durumuna getirme
-
[isim]
Madenleri ergitme, sıvı durumuna getirme
- SÜBEK
-
-
[isim]
Bazı yerlerde beşikteki çocukların bacakları arasına yerleştirilen sidik şişesi veya sidiği bir kaba akıtacak boru
- "Sübekten çarpık kalan bacaklarını yanlara atar gibi yengeçvari yürümeye başladı." (Ömer Seyfettin)
-
[isim]
Bazı yerlerde beşikteki çocukların bacakları arasına yerleştirilen sidik şişesi veya sidiği bir kaba akıtacak boru
- BEKÇİ
-
-
[isim]
Bir şeyi veya bir yeri bekleyip korumakla görevli kimse
- "Karşı odaya bekçi oldun dedi, ilk aylığımı verdiler." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Yıkılan o saltanatlar üzerinde bir kandil gibi artık sonsuzluğa dek bekçi kalacaktı." (Ruşen Eşref Ünaydın)
-
[isim]
Bir şeyi veya bir yeri bekleyip korumakla görevli kimse
- BEZME
-
-
[isim]
Bezmek işi
-
[isim]
Bezmek işi
- BEKRİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Ayyaş
-
[sıfat]
Ayyaş
- BELEN
-
-
[isim]
Bel
-
Tepe, yüksek yer
-
Bayır
-
Dağ üzerindeki yüksek geçit, dik dağ yolu
-
[isim]
Bel
- GÖBEL
-
-
[isim]
Kimsesiz, başıboş çocuk
-
Yaramaz çocuk
-
Sınırları ayırmak için tarla kenarlarında yapılan toprak tepecikler
-
[isim]
Kimsesiz, başıboş çocuk
- ELBET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[zarf]
Elbette
- "Elbet bir başkasının yatağı başında gene bir araya geliriz." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[zarf]
Elbette
- BEYAZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Ak, kara, siyah karşıtı
- "Dört satırlık bir beyaza çekmek için de kan terlere batar." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[sıfat]
Bu renkte olan
- "Müdür, arkasına beyaz bir gömlek giymiş, ellerini de göbeğinin üstünden kavuşturmuş." (Memduh Şevket Esendal)
-
Beyaz ırktan olan kimse
- "Agni'nin iki kızı var, biri beyaz, biri siyah." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Baskıda normal karalıkta görünen harf çeşidi
-
[isim]
Ak, kara, siyah karşıtı