İçinde b olan 4 harfli 181 kelime var. İçerisinde B harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında b harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu b harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- BAKS
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Gemiye hayvan yüklerken kullanılan sandık
-
[isim]
Gemiye hayvan yüklerken kullanılan sandık
- BERK
-
-
[sıfat]
Sert, katı
-
Sağlam
-
[sıfat]
Sert, katı
- GABİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Anlayışsız, ahmak, ebleh, kalın kafalı, bön
- "Haftanın kaç günü, günün kaç saat olduğunu bilmeyecek kadar gabi olan sütnine yalanlar uydurarak dolabını yiyecekle dolduruyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[sıfat]
Anlayışsız, ahmak, ebleh, kalın kafalı, bön
- HEBA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Hiçbir işe yaramadan yok olma, boşa gitme
- "Herkes eğlenirken pansiyonumda gaflet uykusuna dalıp hayatımı heba edebilir miyim?" (Reşat Nuri Güntekin)
- "Koca bir gün heba oldu." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Hiçbir işe yaramadan yok olma, boşa gitme
- BEKA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kalıcılık, ölmezlik
- "Memleketin, devletin bekası senin elinde..." (Ömer Seyfettin)
-
[isim]
Kalıcılık, ölmezlik
- BUĞU
-
-
[isim]
Su buharı
- "İçimde buz gibi bir buğu, gittikçe yayılarak beni ürperte ürperte öldürmeye çalışıyor." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Soğuk bir cisim üzerinde ince bir tabaka durumunda yoğunlaşmış sıvı
- "Biz bile kendimizi en sadık bir aynada görmek istesek nefesimizin buğusu aynamızı bulandırır." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[isim]
Su buharı
- BRİÇ
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Dört kişi arasında oynanan bir iskambil oyunu
- "Briç masasında operetçi Muhlis Sabahattin başı çeker." (Salâh Birsel)
-
[isim]
Dört kişi arasında oynanan bir iskambil oyunu
- BELİ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[edat]
Evet
-
[edat]
Evet
- BOYA
-
-
[isim]
Renk vermek, dış etkilerden korumak için eşyanın üzerine sürülen veya içine katılan renkli madde
- "Tırnaklarının boyasını beğenmiyorum." (Falih Rıfkı Atay)
- "Hiç boya kullanmaz, az pudra sürerdi." (Peyami Safa)
- "Kimi kirpiklerine boya sürüyordu." (Refik Halit Karay)
- "Kıpkızıl bir boya çektin odanın her yerine." (Mehmet Akif Ersoy)
-
Resim yapmak için kullanılan kuru, sulu veya yağlı boya
-
Aldatıcı görünüş
-
Yazmak için kullanılan mürekkep
-
[isim]
Renk vermek, dış etkilerden korumak için eşyanın üzerine sürülen veya içine katılan renkli madde
- FOBİ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Belirli nesneler veya durumlar karşısında duyulan olağan dışı güçlü korku, yılgı
-
[isim]
Belirli nesneler veya durumlar karşısında duyulan olağan dışı güçlü korku, yılgı
- ABAK
- ...
- BEZE
-
-
[isim]
Yara veya çıban sebebiyle vücudun herhangi bir yerinde oluşan şişkinlik, gudde
-
[isim]
Yara veya çıban sebebiyle vücudun herhangi bir yerinde oluşan şişkinlik, gudde
- BALE
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Belli hafif figürlere, adım atışlara, çoğunlukla sahne düzenine ve müziğe dayalı gösteri türü
-
Bu tür gösteri yapan sanatçı topluluğu
- "Devlet Opera ve Balesi."
-
[isim]
Belli hafif figürlere, adım atışlara, çoğunlukla sahne düzenine ve müziğe dayalı gösteri türü
- TABU
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Kutsal sayılan bazı insanlara, hayvanlara, nesnelere dokunulmasını, kullanılmasını yasaklayan, aksi yapıldığında zararı dokunacağı düşünülen dinî inanç
-
[sıfat]
Yasaklanarak korunan (nesne, kelime, davranış)
-
[sıfat]
Tekinsiz
-
[isim]
Kutsal sayılan bazı insanlara, hayvanlara, nesnelere dokunulmasını, kullanılmasını yasaklayan, aksi yapıldığında zararı dokunacağı düşünülen dinî inanç
- BENT
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Bağ, rabıt
- "Kalabalık göz açıp kapayıncaya kadar beni kapmış, direncimi kırıp ruhumu ufalayarak kendine bent etmişti." (Atilla İlhan)
-
Kitaplarda kendi içinde bütünlük oluşturan bölüm
-
Su biriktirmek için akan suyun önüne yapılan set, büğet
- "Bentler, hakikaten Osmanlı medeniyeti eserlerinden örnek verecek heybetli tesislerden imiş." (Ahmet Rasim)
-
Gazete yazısı
-
Bir şiirdeki dörtlüklerin her biri, bağlam
-
Kanun maddesi
-
[isim]
Bağ, rabıt
- BİYE
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Genellikle giysinin yaka, kol, etek çevresine kendi kumaşından veya başka kumaştan geçirilen ince şerit
-
[isim]
Genellikle giysinin yaka, kol, etek çevresine kendi kumaşından veya başka kumaştan geçirilen ince şerit
- İZBE
-
Kelime Kökeni : Rusça
-
Basık, loş, nemli, kuytu (yer)
- "Bir sırrı sürüklüyor terlikler pıtır pıtır / izbe sofalarında izbe sofalarında." (Necip Fazıl Kısakürek)
-
Sapa
-
Basık, loş, nemli, kuytu (yer)
- BORÇ
-
-
[isim]
Geri verilmek üzere alınan veya ödenmesi gerekli para veya başka bir şey
- "Vaktim yok, bana para bul, şu borcu ödeyeyim, söz verdim." (Peyami Safa)
- "On beş lira borç aldıktan sonra eve döndüm." (Halide Edip Adıvar)
- "Altlarında şilte, dolaplarında eşya kalmadı ama kimseye de borç yapmadılar." (Peyami Safa)
- "Babasından bir şey koparamadığı zaman borç ediyor, sonra ona ödetiyordu." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Birine karşı bir şeyi yerine getirme yükümlülüğü, vecibe
- "Vatan borcu biter bitmez ordayım." (Bekir Sıtkı Erdoğan)
-
[isim]
Geri verilmek üzere alınan veya ödenmesi gerekli para veya başka bir şey
- BUKE
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Koku, rayiha
- "Berrak değildir ama kokuludur, bukesi enfestir." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Koku, rayiha
- BOCA
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Geminin rüzgâr almayan yanı, rüzgâr altı, orsa veya rüzgâr üstü karşıtı
- "Ne var ki Ateşoğlu dümendeydi. Yükseldi, yine boca etti." (Halikarnas Balıkçısı)
-
[isim]
Geminin rüzgâr almayan yanı, rüzgâr altı, orsa veya rüzgâr üstü karşıtı