İçinde are olan 7 harfli 45 kelime var. İçerisinde ARE bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında are olan kelimeler listesine ya da Sonu are ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A E R Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
AR, ER, RA, RE
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- FEVVARE
 - 
    
Kelime Kökeni : Arapça
- 
                        [isim]
                    
                        Fıskiye
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Fıskiye
                    
                    
 - CESARET
 - 
    
Kelime Kökeni : Arapça
- 
                        [isim]
                    
                        Güç veya tehlikeli bir işe girişirken kişinin kendinde bulduğu güven
                    
                    
- "Hayvanın sokulganlığından cesaret alan bir başka kız da usulca yanına yaklaştı." (Haldun Taner)
 - "Bana bir şey söylemeye cesaret ettiğini gördünüz mü şimdiye kadar?" (Tarık Buğra)
 - "Demek ki işi açığa vurmak cesaretini gösterdi." (Refik Halit Karay)
 - "Sabahın ışıkları bana yeniden bir cesaret verdi." (Sait Faik Abasıyanık)
 
 - 
                    
                        Yüreklilik, yiğitlik, yürek ve göz pekliği
                    
                    
- "Bütün halk türküleri gibi ölenin örnek cesaretini öven türkülerdi bunlar." (Necati Cumalı)
 
 - 
                    
                        Cüret
                    
                    
 - 
                    
                        Çekinmezlik, atılganlık
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Güç veya tehlikeli bir işe girişirken kişinin kendinde bulduğu güven
                    
                    
 - TAHARET
 - 
    
Kelime Kökeni : Arapça
- 
                        [isim]
                    
                        Temizlik, temiz olma
                    
                    
 - 
                    
                        Tuvalet ihtiyacınbı giderdikten sonra suyla temizlenme
                    
                    
 - 
                    
                        İslam dini inanışlarına uygun olarak yapılan temizlik
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Temizlik, temiz olma
                    
                    
 - SEYYARE
 - 
    
Kelime Kökeni : Arapça
- 
                        [isim]
                    
                        Gezegen
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Gezegen
                    
                    
 - MÜBAREK
 - 
    
Kelime Kökeni : Arapça
- 
                        [sıfat]
                    
                        Verimli, bereketli
                    
                    
 - 
                    
                        Kutlu, uğurlu, kutsal
                    
                    
- "Bunlar senin mübarek elini öpmeye geldiler." (Osman Cemal Kaygılı)
 
 - 
                    
                        Çok saygı duyulan
                    
                    
- "Mübarek yüzlü bir ihtiyar."
 
 - 
                        [ünlem]
                    
                        Beğenilen, sevilen şeyler için söylenen bir söz
                    
                    
- "Mübarek, ne güzel yer."
 
 - 
                    
                        Kızılan, şaşılan (kimse veya şey)
                    
                    
- "Ne de hafıza vardı mübarekte, neler de anlatmazdı." (Haldun Taner)
 
 
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Verimli, bereketli
                    
                    
 - AŞİKARE
 - ...
 - BEŞARET
 - 
    
Kelime Kökeni : Arapça
- 
                        [isim]
                    
                        Muştu
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Muştu
                    
                    
 - YEKPARE
 - 
    
Kelime Kökeni : Farsça
- 
                        [sıfat]
                    
                        Bir parçadan oluşan, tek parça, bütün
                    
                    
- "Pencerelerin karşı duvarı yerden tavana kadar yekpare aynayla örtülüydü." (Cahit Uçuk)
 
 - 
                        [zarf]
                    
                        Tek parça olarak, bütün olarak
                    
                    
- "Tarih, yekpare görülecek, topyekûn sevilecek yahut da nefret edilecek bir şey değildir." (Yahya Kemal Beyatlı)
 
 
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Bir parçadan oluşan, tek parça, bütün
                    
                    
 - YARENCE
 - ...
 - MAREŞAL
 - 
    
Kelime Kökeni : Fransızca
- 
                        [isim]
                    
                        En yüksek askerî rütbe
                    
                    
- "Mareşal Fevzi Çakmak."
 
 - 
                    
                        Bu rütbede bulunan general, müşir
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        En yüksek askerî rütbe
                    
                    
 - KAREKOD
 - ...
 - HEZAREN
 - 
    
Kelime Kökeni : Farsça
- 
                        [isim]
                    
                        Saray çiçeği (Delphinium)
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Saray çiçeği (Delphinium)
                    
                    
 - VARESTE
 - 
    
Kelime Kökeni : Farsça
- 
                        [sıfat]
                    
                        Kurtulmuş
                    
                    
- "Endişeden vareste."
 - "... Türkçeyi bilmek için aruza aşina olmaktan vareste kalamaz." (Yahya Kemal Beyatlı)
 
 
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Kurtulmuş
                    
                    
 - İSTİARE
 - 
    
Kelime Kökeni : Arapça
- 
                        [isim]
                    
                        Ödünç, borç veya eğreti alma, ödünçleme
                    
                    
 - 
                    
                        Bir şeyi anlatmak için ona benzetilen başka bir şeyin adını eğreti olarak kullanma, eğretileme
                    
                    
- ""Bu adam hayatının sonbaharında" cümlesinde sonbahar kelimesi yaşlılığı anlatan bir istiaredir."
 
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Ödünç, borç veya eğreti alma, ödünçleme
                    
                    
 - SEFARET
 - 
    
Kelime Kökeni : Arapça
- 
                        [isim]
                    
                        Elçilik, sefarethane
                    
                    
- "Bu ismi bana İranlı bir sefaret kâtibi buldu." (Refik Halit Karay)
 
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Elçilik, sefarethane
                    
                    
 - VEZARET
 - 
    
Kelime Kökeni : Arapça
- 
                        [isim]
                    
                        Vezirlik
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Vezirlik
                    
                    
 - HAREKET
 - 
    
Kelime Kökeni : Arapça
- 
                        [isim]
                    
                        Bir cismin durumunun ve yerinin değişmesi, devinim, aksiyon
                    
                    
- "Ne vakit hareket edeceğiz, Kenan? Yarın mı?" (Ömer Seyfettin)
 - "... saldırma için lazım gelen strateji planını tespit ederler ve ona göre harekete geçerlerdi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
 
 - 
                    
                        Vücudu oynatma, kıpırdatma veya kımıldanma
                    
                    
- "Her hareketi kamera önünde rol yapıyormuşçasına hesaplı." (Refik Halit Karay)
 
 - 
                    
                        Davranış, tutum
                    
                    
- "Sakin, dürüst, kıyafeti ve hareketleriyle hiçbir ayrılık göstermeyen bir adamdır." (Halide Edip Adıvar)
 - "İnsan bu kadar ölçülü hareket eder mi, edemez mi?." (Halide Edip Adıvar)
 
 - 
                    
                        Yola çıkma
                    
                    
- "Hareketimiz iki gün ertelendi."
 
 - 
                    
                        Belirli bir amaca varmak için birbiri ardınca yapılan ilerlemeler, akım
                    
                    
- "Türkçülük hareketi. Dilde özleşme hareketi."
 
 - 
                    
                        Deprem
                    
                    
- "Ben, diyor, hareket olurken Eminönü'nde idim." (Memduh Şevket Esendal)
 
 - 
                    
                        Demir yollarında katarların düzenlenmesi ve hangi saatlerde yola çıkıp hangi duraklarda karşılaşacaklarını düzenleme işleri
                    
                    
- "Hareket cetveli. Hareket memuru."
 
 - 
                    
                        Devinim
                    
                    
 - 
                    
                        Bir parçanın yavaşlık, çabukluk derecesi
                    
                    
 - 
                    
                        Kas ve eklemlerin, belli doğal şartlar içerisinde işlemeleri sonucu vücut bölümlerinde düzenli ve olumlu etkilerle oluşturdukları yer değişimi
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Bir cismin durumunun ve yerinin değişmesi, devinim, aksiyon
                    
                    
 - TAYYARE
 - 
    
Kelime Kökeni : Arapça
- 
                        [isim]
                    
                        Uçak
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Uçak
                    
                    
 - İDARELİ
 - 
    
- 
                        [sıfat]
                    
                        İdare etmesini bilen, iyi yöneten
                    
                    
 - 
                    
                        Tutumlu
                    
                    
- "İdareli bir kadın."
 
 - 
                        [zarf]
                    
                        Tutumlu biçimde, ekonomik olarak
                    
                    
- "Sattıkları küpenin parasını çok idareli kullanıyorlardı." (Peyami Safa)
 
 
 - 
                        [sıfat]
                    
                        İdare etmesini bilen, iyi yöneten
                    
                    
 - NEZARET
 - 
    
Kelime Kökeni : Arapça
- 
                        [isim]
                    
                        Bakma, gözetme, gözetim
                    
                    
- "Sevincimi belli etmemek için tekerleklerin çıkarılmasına hâlâ nezaret ediyorum." (Aka Gündüz)
 
 - 
                    
                        Gözaltı
                    
                    
 - 
                    
                        Nezarethane
                    
                    
- "Zaptiye nezaretinde temiz bir dayaktan sonra hepimizi bir yere sürdüler." (Reşat Nuri Güntekin)
 
 - 
                    
                        Bakanlık
                    
                    
 - 
                    
                        Görü
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Bakma, gözetme, gözetim