İçinde al olan 5 harfli 312 kelime var. İçerisinde AL bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında al olan kelimeler listesine ya da Sonu al ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A L Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
AL, LA
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- DALYA
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[ünlem]
Bir şey sayılırken birim olarak alınan sayıya gelindiğinde söylenen uyarma sözü
- "Dalya yüz! Dalya iki yüz!"
-
Çocuk oyunlarında önceden belirlenen bir aşamaya gelme anında söylenen söz
-
[ünlem]
Bir şey sayılırken birim olarak alınan sayıya gelindiğinde söylenen uyarma sözü
- KORAL
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Dinî ezgi
-
Kaynağı dinî ezgi olan orkestra parçası
-
[isim]
Dinî ezgi
- DALAŞ
-
-
[isim]
Kavga, gürültülü bağrışıp çağrışma
-
[isim]
Kavga, gürültülü bağrışıp çağrışma
- ALMAK
-
-
[-i]
Bir şeyi elle veya başka bir araçla tutarak bulunduğu yerden ayırmak, kaldırmak
- "Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." (Necati Cumalı)
- "Uykuysa, uyumak bir marifetse al uykuyu diyerek akşama kadar uyudum." (Tarık Buğra)
- "Al sana bir bela daha!"
- "Al takke ver külah, kırsal kesimi çocuğunu okutmanın yararına inandırdık." (Atilla İlhan)
-
[-i]
Bir şeyi veya kimseyi bulunduğu yerden ayırmak
- "Çocuğu okuldan aldı."
- "Yooo, dedi, al gülüm ver gülüm. On para için ben senin canını alırım, on para için sen benim canımı al." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Birlikte götürmek
- "Her on yılda bir, geçmişten bu yana süregelen edebiyatı alaşağı ediyoruz." (Tomris Uyar)
-
[nsz]
Satın almak
- "Biz bir ya da iki parti alır, çekiliriz piyasadan." (Necati Cumalı)
-
[nsz]
Ele geçirmek, fethetmek
- "Fakat aldıkları yerlerin ahalisini Türkleştiremediklerinden bu büyüklük onların zayıf düşmelerine sebep olmuş." (Ömer Seyfettin)
-
[nsz]
İçine sığmak
- "Bu kavanoz iki kilo bal alır. Bu salon bin kişi alır."
-
[-e]
Kabul etmek
- "Evine kiracı almak."
-
[nsz]
Kendine ulaştırılmak, iletilmek
- "Mektup almak. Haber almak."
-
[nsz]
İçeri sızmak, içine çekmek
- "Gemi su alıyor. Fotoğraf makinesi ışık almış, film yanmış."
-
[nsz]
Erkek, kadınla evlenmek
- "O sırada aldığı kadının babasının birçok yardımını görmüştü." (Memduh Şevket Esendal)
-
[-i]
Sürükleyip götürmek
- "Öküzü sel aldı, harmanı yel aldı."
-
[nsz]
Kazanmak, elde etmek
-
[nsz]
Zararlı, tehlikeli bir şeye uğramak
- "Soğuk almak. Ceza almak."
-
[-i]
Bürümek, sarmak, kaplamak
-
[-den]
Kısaltmak, eksiltmek
- "Ceketin boyundan almak."
-
[nsz]
Yolmak, koparmak
- "Kaş almak."
-
Yerini değiştirmek, çekmek
-
Temizlemek
- "Karyolanın altını süpürge ile al. Örümcekleri al."
-
[-i]
İçeri girmesini sağlamak
- "Sevdiği delikanlıyı gece evine almış." (Necati Cumalı)
-
[nsz]
Tat veya koku duymak
- "Sigaradan hiç tat alamaz oldum. Burnu iyi koku alır."
-
[-i]
Örtmek, koymak
- "Paltosunu sırtına aldı."
-
[-i]
... gibi anlamak
- "Bir sözü şakaya almak."
-
[-i]
Yol gitmek, mesafe katetmek
- "O yolu bir saatte alırsınız."
-
[-i]
Çalmak
- "Cebimden saatimi almışlar."
-
Soldurmak
- "Güneş perdelerin rengini aldı."
-
Vücuttaki hasta bir organı ameliyatla çıkarmak
- "Dalağını aldılar."
-
[nsz]
Motor çalışması için gerekli olan elektrik veya yakıttan yararlanır duruma gelmek
- "Savcı yardımcısı gaza bastı, motor almadı. Bir daha bastı, yine almadı." (Haldun Taner)
-
[nsz]
Göreve, işe başlatmak
- "Yeni bir kapıcı aldı."
-
[nsz]
Başlamak
- "Üsküdar'a gider iken aldı da bir yağmur." (Halk türküsü)
-
[-den]
Davranış veya makam değiştirmek
- "Aşağıdan almak. Tizden almak."
-
[nsz]
İçecek veya sigara içmek
- "Tadına bakmak için bir yudum aldım."
-
[nsz]
Yutmak, kullanmak
- "İlaç almak."
-
[-den]
Görevden, işten çekmek
-
[-den]
Kazanç sağlamak
- "Bir pantolondan beş yüz lira alıyorlar."
-
Gidermek, yok etmek
- "İçine biraz su koy, tuzunu alır."
-
[-i]
Bir şeyi elle veya başka bir araçla tutarak bulunduğu yerden ayırmak, kaldırmak
- SALÇA
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Yemeklere lezzet ve renk katmak için konulan domates veya biber ezmesi
- "Biber salçası. domates salçası."
-
Domates, baharat vb. şeylerle yapılan, çoğunlukla et yemeklerine katılan sos
-
[isim]
Yemeklere lezzet ve renk katmak için konulan domates veya biber ezmesi
- FALEZ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Yalı yar
-
[isim]
Yalı yar
- ALTAR
- ...
- İDEAL
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Ülkü
- "Büyük ideal sahiplerinin ilk kudretleri ketum oluşlarıdır." (Aka Gündüz)
-
[sıfat]
Düşüncenin tasarlayabileceği bütün üstün nitelikleri kendinde toplayan
- "Benim de kendime mahsus ideal hayallerim olur." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Ülkü
- ALMAŞ
-
-
[isim]
İki veya daha çok şeyin sıra ile değiştirilerek kullanılması veya kendiliğinden değişerek çalışması, keşikleme, münavebe
-
Birinin doğru olması ötekinin yanlışlığını gerektiren iki önermenin oluşturduğu sistem
-
[isim]
İki veya daha çok şeyin sıra ile değiştirilerek kullanılması veya kendiliğinden değişerek çalışması, keşikleme, münavebe
- BALTA
-
-
[isim]
Ağacı kesme, yarma, yontma vb. işlerde kullanılan ağaç saplı, demir araç
- "O kadınlar ihtiyar talebeye balta oluyorlar ve ona azami müsamahayı gösteriyorlar." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Sakın kesme, yaş ağaca balta vuran el onmaz." (Mehmet Emin Yurdakul)
- "Etrafına gölge salmayan, yemiş vermeyen hangi kütük baltadan kurtulur?" (Halide Edip Adıvar)
- "Baltayı taşa mı vurduk, diyor, iyice görmemiş olacağım." (Memduh Şevket Esendal)
-
[isim]
Ağacı kesme, yarma, yontma vb. işlerde kullanılan ağaç saplı, demir araç
- HALEN
- ...
- UZZAL
- ...
- KOPAL
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Tropik bölgelerde yetişen, bazı erguvangillerden çıkarılan ve cila yapmakta kullanılan bir çeşit reçine
-
[isim]
Tropik bölgelerde yetişen, bazı erguvangillerden çıkarılan ve cila yapmakta kullanılan bir çeşit reçine
- DOĞAL
-
-
[sıfat]
Doğada olan, doğada bulunan
- "Doğal olarak kendisinin de o bir adımdan daha çok yaklaşmasına izin vermiyordu." (Necati Cumalı)
-
Doğada rastlandığı gibi, doğaya uygun olan, doğa güçlerine, kurallarına uyan, tabii, natürel
-
Kendiliğinden olan, insan eliyle yapılmamış, yapay karşıtı
- "Doğal liman. Doğal sınır."
-
Yapmacık olmayan
-
Olağan, alışılmış, her zamanki gibi olan, beklenildiği gibi
-
Sağduyuya, mantığa, olağan düzene uygun olan
-
Katıksız, saf
-
[sıfat]
Doğada olan, doğada bulunan
- NALÇA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Ayakkabıların altına çakılan demir
-
Nal
-
[isim]
Ayakkabıların altına çakılan demir
- ŞİMAL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kuzey
-
[isim]
Kuzey
- VEBAL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Günah
- "Bu işin vebali vardır."
- "Başını alıp kaçar da bir belaya uğrarsa vebal altında kalırsın." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Günah
- HELAL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Dinin kurallarına aykırı olmayan, dinî bakımdan yasaklanmamış olan, haram karşıtı
- "Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal." (Mehmet Akif Ersoy)
- "Alacağımı sana helal ediyorum, anandan emdiğin süt gibi helal olsun."
- "Yol güzel, tarlalar cömert / Helal olsun yol parası." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
- "Ben helal süt emmiş adamım, ağabey." (Haldun Taner)
-
Kurallara, geleneklere uygun
-
[isim]
Nikâhlı eş
- "Helal olsun, bunu senden beklemezdim."
-
[zarf]
Kurallara, geleneklere uygun olarak
- "Helal kazanılmış para."
-
[sıfat]
Dinin kurallarına aykırı olmayan, dinî bakımdan yasaklanmamış olan, haram karşıtı
- İZALE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yok etme, giderme
- "Ben sende hasıl olan fikirleri izale etmek isterim." (Memduh Şevket Esendal)
-
[isim]
Yok etme, giderme
- MALUL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Sakat (kimse)
- "Devlet ... malul ve gazileri korur." (Anayasa)
-
Hasta (kimse)
-
[sıfat]
Sakat (kimse)