İçinde aki olan 5 harfli 24 kelime var. İçerisinde AKİ bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında aki olan kelimeler listesine ya da Sonu aki ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A K İ Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
AK, Kİ
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- RAKİK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
İnce, narin
- "Yazılarında olduğu gibi konuşurken de kelimelerin en asil ve en rakiklerinden seçiyordu." (Orhan Seyfi Orhon)
-
Merhametli, yufka yürekli
-
[sıfat]
İnce, narin
- SAKİT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
Susmuş, sessiz
- "Nazmiye Hanım hülyaları içinde sakit, uysal ve gevşek adımlarla yürüyordu." (Peyami Safa)
-
Susmuş, sessiz
- TAKİP
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yetişmek, yakalamak veya bulmak amacıyla birinin arkasından gitme, izleme
- "Hazım Aslan'ı, bir polis hafiyesi gibi günlerce takipten sonra bulmaya muvaffak oldum." (Halide Edip Adıvar)
- "Kocası okurken gözleriyle satırları takip ediyor, elleriyle boncuk çantasını ovalıyordu." (Ömer Seyfettin)
-
Ardınca gitme veya gelme
- "Çocuk, babasının kendisini takibinden memnun olmadı."
- "Bu yolu takip ederseniz eve varırsınız."
-
Kovuşturma, kovuşturulma
- "Savcılık, basın suçlarının takibinden sorumludur."
- "Modayı takip etmek."
-
İzinden gitme, uyma, izleme
- "Atatürk'ün düşüncelerini takip, gençliğin başlıca amacıdır."
- "Öğretmenin anlattıklarını takip etmek."
-
Geri çekilmekte olan düşmanı yok etmek için yapılan hareket
-
[isim]
Yetişmek, yakalamak veya bulmak amacıyla birinin arkasından gitme, izleme
- VAKİT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Zaman
- "Mevsim mütehayyil, vakit akşamdı Bebek'te." (Yahya Kemal Beyatlı)
- "Fakat sandal sahibi olur olmaz zaten yarı keyif, yarı kazanç için vakit öldürdüğü balıkçılık sanatında karar kılmıştı." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Sabah, öğle, akşam gibi hani vakit saat aradıkları yok." (Burhan Felek)
-
Bir işe ayrılmış veya bir iş için alışılmış saatler
- "Yemek vakti. Şimdi bunun vakti değil."
-
Çağ
- "Vaktin bilginleri."
-
Belirlenmiş olan zaman
- "Kâhya - vakit gayri Süleyman, haber saldık gelecekler, pamuklar da kıvamına geldi - demişti." (Samim Kocagöz)
-
Zaman anlatan kelimelere belirtilen durumunda geldiğinde "iken" anlamı veren bir söz
-
Geçim, para bakımından elverişli durum
- "Onun bu kadar para vermeye vakti yok."
-
[isim]
Zaman
- NAKİP
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir kavmin, kabilenin başkanı veya onun vekili
-
Bir tekkede en yaşlı derviş veya dede
-
[isim]
Bir kavmin, kabilenin başkanı veya onun vekili
- HAKİR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Aşağı görülen, değersiz, hor
-
[sıfat]
Aşağı görülen, değersiz, hor
- RAKİT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Durgun (su)
-
[sıfat]
Durgun (su)
- LAKİN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[bağlaç]
Ama, fakat
- "Halis bir şiir fena okunabilir lakin sahte bir şiir iyi okunamaz." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[bağlaç]
Ama, fakat
- SAKİM
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Bozuk, yanlış, eksik
-
[sıfat]
Bozuk, yanlış, eksik
- FAKİH
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Fıkıh bilgini
-
[isim]
Fıkıh bilgini
- YAKİN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Sağlam, kesin bilgi
-
Bir şeyi iyice, kesinlikle bilme
-
[isim]
Sağlam, kesin bilgi
- SAKİL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Ağır
-
Sıkıntı veren, sıkıntılı
-
Çirkin, kaba, uyumsuz
-
[isim]
Türk müziğinde bir usul
-
[sıfat]
Ağır
- FAKİR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Geçimini güçlükle sağlayan, yoksul, fukara, zengin karşıtı
- "En fakir köyler taştandır ve üstü kiremittir." (Falih Rıfkı Atay)
-
Olması gerekenden az
- "Seni fakir, soluk bir dekor içinde görmek istemem." (Mahmut Yesari)
-
[isim]
Hindistan'da yokluğa, eziyete kendini alıştırmış derviş
-
Zavallı, kimsesiz
- "Hey gidi kahpe felek, gençliklerine doymadan gitti fakirler." (Haldun Taner)
-
[isim]
Kişinin alçak gönüllülük göstermek için kendisine verdiği san
- "Fakir dün ziyaretinize geldimse de bulamadım." (Şemseddin Sami)
-
[sıfat]
Geçimini güçlükle sağlayan, yoksul, fukara, zengin karşıtı
- SAKİN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Hareket etmeyen, kımıldamayan
-
Durgun, dingin
- "Mümkün olduğu kadar sakin olmaya çalışarak tekrar masasına döndü." (Haldun Taner)
-
Sessiz
- "Dinlenmek için otelimizden daha sakinini bulacağınızı ummam." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Kimseyi rahatsız etmeyen, kızgınlık göstermeyen
-
Huysuzluğu, rahatsızlığı azalmış veya geçmiş
- "Sesi dinlediği müddetçe sakin ve uslu duruyordu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Bir yerde oturan
- "Sakinleri Müslümanlardan ibaret olan semtte, bakkal dükkânı, günün her saatinde dolup boşalır." (Samiha Ayverdi)
-
[sıfat]
Hareket etmeyen, kımıldamayan
- BAKİR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Cinsel ilişkide bulunmamış (erkek)
-
El değmemiş, kullanılmamış
-
İşlenmemiş (toprak)
-
Eskimemiş, yıpranmamış, yeni
-
[sıfat]
Cinsel ilişkide bulunmamış (erkek)
- TAKİM
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Verimsiz duruma getirme, sonuçsuz bırakma, kısırlaştırma
-
Mikrobundan arıtma
-
[isim]
Verimsiz duruma getirme, sonuçsuz bırakma, kısırlaştırma
- NAKİT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Para, akçe
-
Kullanılması hemen mümkün olan para, peşin para, likit
-
[isim]
Para, akçe
- AFAKİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Belli bir konu üzerine olmayan, dereden tepeden (konuşma)
- "Biraz afaki sohbetten sonra oradan kalktık." (Ahmet Rasim)
-
Nesnel
- "Bir anda bütün hislerini kaybederek afaki düşündü." (Peyami Safa)
-
[sıfat]
Belli bir konu üzerine olmayan, dereden tepeden (konuşma)
- NAKİL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir yerden alıp başka bir yere iletme, aktarma, taşıma, geçirme, aktarım
-
Göç, taşınma
- "İşte, nakil masrafı da avucumda, diyerek otuz lirayı saydı." (Sermet Muhtar Alus)
-
Anlatma, söyleme, hikâye etme
-
Bir görevden başka bir göreve atanma, tayin
-
Yazı veya resmin aynısını başka bir şeyin üzerine yapma, kopya etme
-
Başka dilden bir eseri kendi diline çevirme, tercüme etme
-
[isim]
Bir yerden alıp başka bir yere iletme, aktarma, taşıma, geçirme, aktarım
- AKİDE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
İnanç
- "Akidesini esvap gibi değiştirebilen, vicdanını adi bir eşya gibi satan insanlar bu dünyada az değildir." (Ömer Seyfettin)
-
[isim]
İnanç