İçinde ak olan 9 harfli 1111 kelime var. İçerisinde AK bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ak olan kelimeler listesine ya da Sonu ak ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- AKTARMACI
-
-
[isim]
Aktarma işini yapan kimse
-
[isim]
Aktarma işini yapan kimse
- BAKALİTLİ
-
-
[sıfat]
Bakalit kaplamalı
-
[sıfat]
Bakalit kaplamalı
- ÇALAKAMÇI
-
-
[zarf]
Durmadan kamçılayarak
- "Arabacı artık beygiri çalakamçı sürüyor." (Osman Cemal Kaygılı)
-
[zarf]
Durmadan kamçılayarak
- ÇIĞIRTMAK
-
-
[-i]
Çağırtmak
-
[-i]
Çağırtmak
- DURAKLAMA
-
-
[isim]
Duraklamak durumu
-
İlerlemekte bulunan bir birliğin, vakitsiz, yersiz ve düzensiz olarak yürüyüşünü durdurması
-
[isim]
Duraklamak durumu
- TAPTIRMAK
-
-
[-i]
Tapmasını sağlamak
-
[-i]
Tapmasını sağlamak
- ZAMLANMAK
-
-
[nsz]
Fiyatı yükselmek
-
[nsz]
Fiyatı yükselmek
- CIRLATMAK
-
-
[-i]
Cırlamasına yol açmak
-
[-i]
Cırlamasına yol açmak
- KARMAŞMAK
-
-
[nsz]
Bir şey başka bir şeyle birleşerek karışık durum almak
-
[nsz]
Bir şey başka bir şeyle birleşerek karışık durum almak
- KUTULAMAK
-
-
[-i]
Kutuya yerleştirmek, kutuya koymak
-
[-i]
Kutuya yerleştirmek, kutuya koymak
- ZONKLAMAK
-
-
[nsz]
Vücudun bir yeri nabız atışı gibi, kesik kesik ağrımak veya sancımak
- "Dişlerini sıkmış, şakakları zonkluyor, alnında yağlı ve kınalı ter damlacıkları." (Atilla İlhan)
-
[nsz]
Vücudun bir yeri nabız atışı gibi, kesik kesik ağrımak veya sancımak
- AKLISELİM
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Sağduyu
-
Sağduyu sahibi
-
[isim]
Sağduyu
- AZIMSAMAK
-
-
[-i]
Bir şeyin umulduğundan az olduğu yargısına varmak, az görmek, az bulmak
-
[-i]
Bir şeyin umulduğundan az olduğu yargısına varmak, az görmek, az bulmak
- ÇIRPINMAK
-
-
[nsz]
Acı ile debelenmek
- "Bir oltanın iğnesinde çırpınan bir balık." (Orhan Veli Kanık)
-
Kaslar birdenbire kendiliğinden ve düzensiz bir biçimde kımıldamak, ihtilaç etmek
-
Ses çıkararak hafifçe dalgalanmak
- "Bayrakları arzularımla çırpınan gemiler, bir gün sırtlayıp beni götürdüler." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
Ne yapacağını şaşırmış bir durumda üzülmek ve telaşlanmak
- "Beğeniyor musun şu yaptıklarını, ne olacak şimdi, ne yapacağız, diye çırpınıyordu." (Osman Cemal Kaygılı)
-
Çok istenilen bir şeyi gerçekleştirebilmek için aşırı derecede çaba harcamak
- "Bir hizmetinizde bulunabilmek, işinizde size yardım etmek, size yararlı olmak için çırpınacak, elinden geleni yapacaktır." (Memduh Şevket Esendal)
-
[nsz]
Acı ile debelenmek
- KALDIRMAK
-
-
[-i]
Bulunduğu yerden almak
- "Örtüyü masanın üzerinden kaldır."
-
Yukarı doğru hareket ettirmek
- "Gözlerini yüzüme kaldırdı. İkimiz de mavi mavi baktık." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Yükseltmek
- "Duvarı bir metre daha kaldırmalı."
-
[nsz]
Ürün toplamak, taşımak
- "Harman kaldırmak."
-
Çekmek, taşımak
- "Bu araba bu yükü kaldırmaz."
-
Bir kuruluşun çalışmasına son vermek, feshetmek, lağvetmek
- "Meclis ... olağanüstü hâli kaldırabilir." (Anayasa)
-
[-e]
Hastayı hastaneye götürmek
- "Yarasının dikişleri koptu dün öğleden sonra, Fransız Hastanesi'ne kaldırdılar." (Aka Gündüz)
-
Tören yaparak ölüyü gömmek
-
Toplamak
- "Anası, kardeşi ile hep beraber sofrayı kaldırdılar." (Necati Cumalı)
-
Alıp başka yere götürmek
-
Uyandırmak
- "Bir gece yanında mihman olduğum / Sabah oldu deyi kaldırdın beni." (Halk türküsü)
-
Piyasadan çekmek
- "İstifçilerin piyasadan kaldırdığı mallar."
-
Elin ulaşamayacağı yere koymak, saklamak
- "Vazoyu ortadan kaldıralım, çocuğun eline geçmesin."
-
Kaçırmak
- "Yakın köyden kaldırdığı bir yosmayı sarhoş etmekle meşguldü." (Sait Faik Abasıyanık)
-
İyi etmek, iyileştirmek
- "Bu ilaç onu yataktan kaldırdı."
-
Bir şeyden çokça satın almak
-
Tayin etmek, atamak
- "Günün birinde bu müdürü başka, daha önemli bir yere kaldırdılar, buraya da bir başka müdür getirdiler." (Memduh Şevket Esendal)
-
Yok etmek, ortadan silmek
- "Yeryüzünden hayali kaldırın, dünya bir taş ve toprak yığınından ibaret kalır." (Orhan Seyfi Orhon)
-
[nsz]
Katlanmak, tahammül etmek
- "Doğrusunu isterseniz onu çoktan kapı dışarı etmeliydim ama yüreğim kaldırmıyor, acıyorum." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[nsz]
Uygun gelmek, götürmek, yakışmak
- "Bu kumaş fazla süs kaldırmaz."
-
Çalmak, aşırmak
-
[-i]
Bulunduğu yerden almak
- KAVLANMAK
-
-
[nsz]
Kavlama işine uğramak
-
[nsz]
Kavlama işine uğramak
- KURTARMAK
-
-
[-i]
Bir canlıyı bir felaketten, tehlikeden veya zor durumdan uzaklaştırmak
- "Şu durup dururken şimşek gibi çakan ağrılardan kurtarsınlar, servetimin yarısını anamın ak sütü gibi vereyim." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Kurtulmasını sağlamak
-
Uzaklaştırmak
-
Kazandırmak, yeniden ele geçirmek
- "Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır." (Atatürk)
-
Bir şeye zarar gelmesini önlemek
- "Bu kız beni ilk defa çevreme karşı isyandan kurtardı." (Halide Edip Adıvar)
-
Birinin cezalandırılmasına engel olmak
- "Baban bana vaktiyle iyilik yaptı, seni kurtaracağım." (Halide Edip Adıvar)
-
[nsz]
Bir şeyin değerini karşılamak
- "Beş bin liradan aşağısı kurtarmaz!"
-
[-i]
Bir canlıyı bir felaketten, tehlikeden veya zor durumdan uzaklaştırmak
- MALALAMAK
-
-
[-i]
Çimento veya alçı sürülmüş bir yüzeyi mala sürerek düzeltmek
-
[-i]
Çimento veya alçı sürülmüş bir yüzeyi mala sürerek düzeltmek
- ORAKLAŞMA
-
-
[isim]
Oraklaşmak işi veya durumu
-
[isim]
Oraklaşmak işi veya durumu
- HAŞLATMAK
-
-
[-i]
Haşlama işini yaptırmak
-
[-i]
Haşlama işini yaptırmak