İçinde a olan 6 harfli 3536 kelime var. İçerisinde A harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında a harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu a harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

ALDANÇ

  1. Çabuk ve kolay aldatılan (kimse)

ANORAK

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Başlıklı, su geçirmeyen spor ceket

BAŞARI

  1. [isim] Başarma işi
    • "Arandığı, fikri sorulduğu, başarı kazandığı da oluyordu." (Refik Halit Karay)
  2. Bir işte elde edilen yararlı sonuç, muvaffakiyet
    • "Bu başarı, onu garip bir yolda boşluk ve yalnızlık içinde bırakmıştı." (Halide Edip Adıvar)

BAŞLIK

  1. [isim] Genellikle başı korumak için giyilen şapka, serpuş
    • "İyi ki güneş açmış, sıcak basmış da başlığını sıyırınca yüzünü görmüş tanımışlardı." (Necati Cumalı)
    • "Marifet makaleye başlık koymakta değil, koyduğu prensibe uymaktadır." (Refik Halit Karay)
  2. Üst giysilerinin yakalarına takılı başlık, kapüşon
  3. Hayvan koşumunun başa geçirilen bölümü
  4. Bir sütunun, bir direğin tepeliği
    • "Önünden yüzlerce defa geçmiş olduğumuz bin yıllık çeşme, bir sütun başlığı birden gözümüzde şahsiyet ve değer kazanırdı." (Samiha Ayverdi)
  5. Kâğıt veya zarf üstüne basılmış ad ve adres, antet
  6. Bir yazının, bir kitabın bölümlerinin başına konulan ve konuyu kısaca tanıtan ibare, serlevha
  7. Bazı bölgelerde, evlenirken, damadın kaynatasına ödemesi görenek olan para
  8. Tablaların veya iş parçalarının düzgün kalmasını sağlamak amacı ile baş taraflarına takılan parça
  9. Tekerlek parmaklarının çakılı olduğu kısım, top

CİLALI

  1. [sıfat] Cilası olan, cila sürülmüş, cila ile parlatılmış, mücella
    • "Ev sahibi, cilalı basma resmi, tablo yerine astı." (Falih Rıfkı Atay)

CIVALI

  1. [sıfat] Cıvası olan
    • "Cıvalı barometre."

FARAZA

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [zarf] Diyelim ki, sayalım ki, tutalım ki, varsayalım ki
    • "Faraza bendeniz beyefendi, ne ticaret yapabilirim ne memuriyet." (Sait Faik Abasıyanık)

KANTİN

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Kışla, fabrika, okul vb. yerlerde yiyecek ve içecek maddelerinin satıldığı yer
  2. Bu gibi kurumlarda işletilen ve yalnız o kuruma bağlı kimselerin yemek yediği lokanta

KEPAZE

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [sıfat] Niteliksiz, değersiz
    • "Hele o İspanyol nezlesi, illetlerin en kepazesi..." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
    • "Onu kepaze etmek için bu rolü vermişlerdi." (Sait Faik Abasıyanık)
  2. Utanmaz, rezil
  3. Gülünç
  4. [isim] Talim yaparken kullanılan gevşek ok yayı

PANAMA

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Orta Amerika'da yetişen bir bitkinin yapraklarından örülmüş yumuşak hasır şapka
  2. Özel olarak dokunmuş bir kumaş türü

PIRASA

Kelime Kökeni : Rumca

  1. [isim] Zambakgillerden, sapından ve yapraklarından yararlanılan, çok yıllık bir kış sebzesi (Allium porrum)

SOYMAK

  1. [-i] Bir şeyin üzerinden kabuk, deri, zar vb.ni çıkarmak
    • "Takkesini geçirmiş, entarisini kuşanmış, elma soyuyordu." (Aka Gündüz)
    • "Şimdi bu herifi soyduk soğana çevirdik, değil mi?" (Ahmet Mithat)
  2. Birinin giysilerini çıkarmak
    • "Yaralıyı soyuyor ve ilk tedaviye başlıyorum." (Reşat Nuri Güntekin)
  3. Birinin üstünde, yanında veya bir yerde bulunan şeyleri çalarak alıp götürmek
    • "Hariçten ortak hırsızlar bulup evimizi soymaya kalkar." (Ömer Seyfettin)

STATOR

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Duruk

YATMAK

  1. [nsz] Bir yere veya bir şeyin üzerine boylu boyunca uzanmak
    • "Dörtnal giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak." (Nazım Hikmet)
    • "Yatıp kalkıp anama dua ediyorum."
    • "Yatıp kalktığım odamın penceresinden bakınca bir baştan bir başa bütün sokağı görüyordum." (Necati Cumalı)
  2. Uyumak veya dinlenmek için yatağa girmek
    • "Öteki, çok kadınla oynaşmış ve hatta yatıp kalkmış, sevda damarları kaşarlanmış bir gençti." (Memduh Şevket Esendal)
  3. Yatay veya yataya yakın bir duruma gelmek, eğilmek
    • "Rüzgârdan bütün ekinler yattı. Gemi sağa yattı."
  4. Hastalık sebebiyle yatakta kalmak
    • "Gün geçmeden bronşiti, çarpıntısı tutar; yatak yorgan yatar." (Sermet Muhtar Alus)
  5. Geceyi geçirmek üzere bir yerde kalmak
    • "Bu gece nerede yatacağız?"
    • "Tavuk pazarındaki handa yatmakta devam ediyor." (Memduh Şevket Esendal)
  6. Boş yere beklemek
    • "Mallar depoda yatıyor."
  7. İşlemez, çalışmaz durumda kalmak
    • "Gemi limanda yatıyor."
  8. Bir özellik kazanmak için bir şeyin içinde beklemek
    • "Turşu sirkede yatıyor."
  9. Belli bir süreyi cezaevinde geçirmek
  10. Ölü gömülmüş olmak
    • "Mezarlık servilerinin altında ninelerim, teyzelerim yatarlardı." (Halikarnas Balıkçısı)
  11. Düz bir duruma gelmek, düzleşmek
    • "Kumaş iyice ütülenince yattı."
  12. [-le] Cinsel ilişkide bulunmak
  13. Bir düşünceyi veya bir öneriyi benimsemek, razı olmak
  14. Heves etmek, eğilmek
    • "Çalı süpürgelerinin kırmızı çiçeklerindeki bal kokusuna yatmışlardı." (Sait Faik Abasıyanık)
  15. Bulunmak, var olmak
    • "Her ayrıcalık hevesinin kökeninde bir kompleks, bir göstermecilik duygusu yattığı görülür." (Haldun Taner)
  16. Olumsuz veya başarısız bir sonuç almak
    • "Takım bu sezon yattı."
  17. İşsiz kalmak, çalışmamak

ALİVRE

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Önceden satış
  2. Dağıtım, dağıtma

ARZULU

  1. [sıfat] İstekli, hevesli

AZİZİM
...
BAKMAK

  1. Bakışı bir şey üzerine çevirmek
    • "Zamanla nasıl değişiyor insan / Hangi resmime baksam ben değilim." (Cahit Sıtkı Tarancı)
    • "Bak, bu söylediğin doğru!"
    • "Bak bak, neler olmuş da haberimiz yok!"
    • "Kim olduğumu anlasın bakalım!" (Yusuf Ziya Ortaç)
  2. Aramak
    • "Bak şu işe!"
    • "Akşam oluyor, baksana hava karardı."
  3. Bir şeyin yüzü bir yöne doğru olmak
    • "Limana bakan penceresinden deniz görünürdü." (Orhan Veli Kanık)
    • "Adamın aklına bak! Lafa bak! Kılığa bak!"
  4. Bir şeyin gelişmesi veya iyi bir durumda kalması için emek vermek
  5. Beslemek, geçindirmek
    • "Üç çocuklu bir aileye bakıyor."
  6. Bir iş birinden beklenmek
    • "Evin bütün işleri bana bakıyor."
  7. Hastayı muayene etmek
  8. Tedavi etmek için ilgilenmek
  9. Yoklamak, incelemek, denemek
    • "Git bak bakalım, evdeler mi? Şu hesaba sen de bak. Yemeğin tadına bakar mısınız?"
  10. Bir işi yapmak, bir işi yapmakla görevli olmak
    • "Pasaport işine polis bakar."
  11. [nsz] İlgilenmek
    • "Baktılar, ettiler, ilaç, tedavi, faydası olmadı." (Erhan Bener)
  12. Uğraşmak, meşgul olmak
    • "Çocuğum, sen derslerine bak."
  13. Yapılabilmesi bir şeye bağlı bulunmak
    • "Bu iş beş bin liraya bakar."
  14. Gözetmek, korumak
  15. Renklerde benzemek, andırmak
    • "Bu kumaşın rengi yeşile bakıyor."
  16. Önem vermek, önem vererek üzerinde durmak
    • "Aşka kutsal gözle bakanları üzmekten korkarım." (Refik Halit Karay)
  17. [nsz] Anlamak, farkına varmak
    • "Bazı akşamlar bakarım Halil savuşur, nereye gittiğini de kimseye söylemez." (Memduh Şevket Esendal)
  18. Başka bir şeyle ilgilenmeyip elindeki veya önündeki işle uğraşır olmak
    • "Yemeğini yemene bak! Vaktini boş geçirmemeye bak!"
  19. [nsz] Bebeğin veya çocuğun eğitim ve bakımıyla ilgilenmek
    • "Kadınlar, iş dönüşü çocuk bakıyor, yemek hazırlıyorlardı, o yorgunlukla." (Necati Cumalı)

FAYANS

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Duvarları kaplayıp süslemek için kullanılan, bir yüzü sırlı ve türlü desenlerle bezenmiş, pişmiş balçıktan levha

HARABİ

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [sıfat] Meyhaneye giden, âlemci
    • "Ne harabiyim ne harabatiyim / Kökü mazide olan atiyim." (Yahya Kemal Beyatlı)

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü