İçinde t olan 3 harfli 128 kelime var. İçerisinde T harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında t harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu t harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- KET
-
Kelime Kökeni : Ermenice
-
[isim]
Engel
-
[isim]
Engel
- MAT
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Satranç oyununda taraflardan birinin yenilgisi
- "İki kişiyi birden satrançta mat ettim." (Aka Gündüz)
-
[isim]
Satranç oyununda taraflardan birinin yenilgisi
- TIR
-
-
[isim]
Genellikle uluslararası kara yolu taşımacılığında kullanılan, dingil sayısı fazla olan uzun kamyon
-
[isim]
Genellikle uluslararası kara yolu taşımacılığında kullanılan, dingil sayısı fazla olan uzun kamyon
- OTO
- ...
- RET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Uygun bulmama, geri çevirme, kabul etmeme
- "Dostundan ve ötekilerden kuvvetli bir ret bekliyordu." (Peyami Safa)
-
Aile bireylerinden birinin sorumluluğunu üstünden atma, varlığını tanımama, aileden saymama
- "Evlatlıktan ret."
-
[isim]
Uygun bulmama, geri çevirme, kabul etmeme
- TAN
-
-
[isim]
Güneş doğmadan önceki alaca karanlık, fecir
- "Artık tan sökünceye kadar gelsin gazeller, şarkılar, feryatlar." (Salâh Birsel)
-
[isim]
Güneş doğmadan önceki alaca karanlık, fecir
- TUH
-
-
[ünlem]
"Yazıklar olsun, vah vah" anlamlarında bir söz, tu
- "Tuh sana! Böyle mi yapacaktın?"
-
[ünlem]
"Yazıklar olsun, vah vah" anlamlarında bir söz, tu
- BİT
-
-
[isim]
Yarım kanatlılar alt takımına giren, insan ve memeli hayvanların vücudunda asalak olarak yaşayan böcek, kehle (Pediculus)
- "Baş biti. Vücut biti. Tavuk biti. Ağaç biti. Çiçek biti."
- "Fakat geçim durumunu az çok düzene sokmuş ve biti kanlanmışlar için rütbe ve şeref, paranın da üstündedir." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Yarım kanatlılar alt takımına giren, insan ve memeli hayvanların vücudunda asalak olarak yaşayan böcek, kehle (Pediculus)
- TER
-
-
[isim]
Derinin gözeneklerinden sızan, kendine özgü bir kokusu olan, yapışkan, renksiz, tuzlu sıvı
- "O kadar sırsıklam ter içinde idi ki cesaret edemedi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "... göbek taşında ter atarken bunaldı."
- "Elleri ayakları buz kesildi, soğuk bir ter boşandı bütün vücudundan." (Çetin Altan)
-
[isim]
Derinin gözeneklerinden sızan, kendine özgü bir kokusu olan, yapışkan, renksiz, tuzlu sıvı
- TIS
-
-
[isim]
Kaz, kedi, yılan vb.nin çıkardığı ses
-
[isim]
Kaz, kedi, yılan vb.nin çıkardığı ses
- ÜST
-
-
[isim]
Bir şeyin yukarı, göğe doğru olan yanı, fevk, alt karşıtı
- "Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." (Halide Edip Adıvar)
- "... önlerine katıp köyün üst başındaki pınar yerine çıktılar." (Memduh Şevket Esendal)
- "Böyle üstü başı dökülen bir adama bu kadar yakınlık göstermesi karşısında şaşırıp kaldı." (Tahsin Yücel)
- "Bir çeşit ezbere okuyoruz, durmuyoruz metin üstünde, fikir üstünde." (Azra Erhat)
-
Bir şeyin görülen yanı, yüzü
- "Bu sefer taşın üstünden inip yere oturdu." (Memduh Şevket Esendal)
- "Behiç'le Siyret benden gizlediler, kabahat bizim üstümüzde kalır." (Peyami Safa)
- "Her biri, ayrı bir defter sayfasının gözden geçirilmesini üstüne aldı." (Peyami Safa)
- "Üstüne basa basa olmaz, dedi."
-
Bir şeyin dış yüzü, yüzey
- "Ağzında lokmayı birdenbire yutmaya kıyamıyor, dilinin üstünde gezdiriyordu." (Ömer Seyfettin)
- "Kız belli ki seni gözüne kestirmiş. Üstüne yıkılmak istiyor." (Erhan Bener)
-
Giyecek, giysi
- "Üstünü değiştirmek."
-
Birine göre yüksek aşamada olan kimse, mafevk
-
Vücut, beden
-
Artan, geriye kalan bölüm
- "Bir liranın üstü olarak uşağın getirdiği yetmiş beş kuruşu masanın üstünden kaldırmaz." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[sıfat]
Birkaç şeyden birbirine göre yukarıda olan
- "Kadınların beni böyle göz hapsine almaları yüzünden üst düğmelerimi gevşetemiyordum." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[sıfat]
Öte, arka
- "Ben onu Şehzade Camisi'nin üst yanında, sokak içi, eski ahşap bir evde tanıdım." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
[sıfat]
Sınıflamalarda temel olarak alınan bir tipe göre ileri derecede olan
- "Üst makam. Üst rütbedekiler."
-
[isim]
Bir şeyin yukarı, göğe doğru olan yanı, fevk, alt karşıtı
- BUT
-
-
[isim]
İnsan vücudunun kalça ile diz arasındaki bölümü
-
Hayvanların, arka bacaklarının gövdeye bitişik olan dolgun, etli bölümü
- "Kimi azık torbasını, kimi yanındakinin kaba budunu yastık yapmıştı kafasına." (Reşat Enis)
-
[isim]
İnsan vücudunun kalça ile diz arasındaki bölümü
- TOY
-
-
[sıfat]
Gençliği sebebiyle görgüsüz ve beceriksiz olan, çaylak
- "Meslektaşlarım, kim bilir, beni ne kadar bilgisiz ve toy bulacaklardı?" (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[sıfat]
Gençliği sebebiyle görgüsüz ve beceriksiz olan, çaylak
- TÜN
-
-
[isim]
Gece
-
[isim]
Gece
- HÖT
-
-
[ünlem]
Korkutmak veya dikkati kendi üzerine çekmek için söylenen bir söz
-
[ünlem]
Korkutmak veya dikkati kendi üzerine çekmek için söylenen bir söz
- TEM
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Tema
-
[isim]
Tema
- KIT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
İhtiyaca yetmeyecek kadar az, bol karşıtı
- "O devirde bizim gibi henüz askere gitmemiş şoförler çok kıttı." (Aka Gündüz)
-
Az, yetersiz (duygu, söz vb.)
- "Sözü kıt bir adamdı." (Halikarnas Balıkçısı)
-
[sıfat]
İhtiyaca yetmeyecek kadar az, bol karşıtı
- TOK
-
-
[sıfat]
Açlığını gidermiş, doymuş, aç karşıtı
-
Sık ve kalın dokunmuş (kumaş)
-
Kalın ve gür (ses)
- "Biraz tok, biraz derinden gelen bir sesle..." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Sevgi, sevecenlik, başarı, para, mal vb. şeyleri elde etmiş ve bunlara kavuşmuş olan
-
[sıfat]
Açlığını gidermiş, doymuş, aç karşıtı
- ÇAT
-
-
[isim]
Sert bir şeyin kırılırken çıkardığı ses
- "Sizin sevgili bir yerde durmaz, çat orada çat burada çat kapı arkasındadır." (Osman Cemal Kaygılı)
-
[isim]
Sert bir şeyin kırılırken çıkardığı ses
- ÖTE
-
-
[isim]
Konuşanın temel olarak aldığı bir şeyden daha uzak olan yer veya şey, mavera
- "Köşklerin biraz ötesinde köy kulübelerine benzer derme çatma evler görülürdü." (Ruşen Eşref Ünaydın)
- "Hasta da olsalar yapmıyorum işte! Ötesi var mı? İşte başhekim, git söyle." (Memduh Şevket Esendal)
- "Ötesi yok, bütün sinirlerim, iliklerim âşık oluverdi işte!" (Aka Gündüz)
-
Bir şeyin arkadan gelen bölümü
- "İşin ötesi kolay."
-
[sıfat]
Bulunulan yere göre karşı yanda olan
- "Evimizin bir yanı bahçe, öte yanı sokaktı." (Memduh Şevket Esendal)
-
[sıfat]
Daha fazla, çok
- "Güzel olduğu pek iddia edilmezdi ama güzellikten de öte güçlü bir çekiciliği vardı." (Haldun Taner)
-
[isim]
Konuşanın temel olarak aldığı bir şeyden daha uzak olan yer veya şey, mavera