İçinde ma olan 5 harfli 372 kelime var. İçerisinde MA bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ma olan kelimeler listesine ya da Sonu ma ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A M Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
AM, MA
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- MAZUR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
Mazereti olan, mazeretli
- "Büyük işler deruhte etmemiş insanların, bu husustaki tereddütlerini mazur görmelidir." (Atatürk)
- "Bununla taş atan çocuğun mazur olması icap etmez." (Peyami Safa)
-
Mazereti olan, mazeretli
- YILMA
-
-
[isim]
Yılmak işi
-
[isim]
Yılmak işi
- ÇATMA
-
-
[isim]
Çatmak işi
-
Provada geçici olarak bir giysiye iliştirilmiş olan parça
-
Duvarları ağaç gövdesinden birbirine takılarak ve çivisiz olarak yapılan yayla evi, Yörük çadırı
-
Bir çeşit döşemelik kumaş
- "Sonra o çatma örtülü minderin üstüne oturmuş, albayın İstanbul hakkındaki suallerine kısa kısa cevap vermişti." (Halide Edip Adıvar)
-
Ahşap yapılarda ağaç iskeletin temel parçaları
-
Semerin ağaç kısmı
-
Heykel yapımında çamuru ayakta tutan tel iskelet
-
[isim]
Çatmak işi
- DOLMA
-
-
[isim]
Dolmak işi
-
Tavuk, kuzu gibi hayvanların veya biber, domates vb. sebzelerin içine pirinç ve başka şeyler doldurularak pişirilen yemek
-
[sıfat]
Doldurularak yapılan
- "Dolma arazi."
-
Yalan, hile, dalavere
-
Üç sigara kâğıdına bolca sarılmış esrar
- "Oturalım şuraya da dolmamızı içelim, belki bir şeyler buluruz." (Muzaffer Uyguner)
-
[isim]
Dolmak işi
- MAKAS
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir eksen çevresinde dönebilecek biçimde çapraz eklemlenmiş, birbirine bakan yüzleri keskin iki çelik lamadan oluşmuş, arasına yerleştirilen herhangi bir şeyi kesmeye yarayan araç, sındı
- "Her iki eliyle kullanırdı makasıyla tarağını." (Necati Cumalı)
-
Birbirine komşu iki demir yolu hattını hemen bunların uzantısındaki üçüncü hatta bağlamaya yarayan alet
-
Birbirini kesen demir yolu kavşağı
-
Bazı araçlarda üst üste konulmuş birkaç yassı çelikten yay
-
Çatı ve köprülerde genellikle ağaç veya çelikten yapılan, ağırlığı karşılıklı iki ayağa veya duvara aktaran çatılmış kiriş sistemi
-
Mobilyalarda yukarıdan aşağıya doğru açılan kapakları yatay konumda tutmak amacıyla yapılmış mafsallı, kollu kapak aracı
-
Çalma, kırpma
-
Dirsek
-
Üst uçları birbirine bağlı, alt uçları açık olan iki direkten kurulmuş, ağırlık kaldırma düzeni
-
Bazı eklem bacaklı hayvanların ön ayaklarında bulunan, savunma ve saldırmada kullanılan kıskaç
-
[isim]
Bir eksen çevresinde dönebilecek biçimde çapraz eklemlenmiş, birbirine bakan yüzleri keskin iki çelik lamadan oluşmuş, arasına yerleştirilen herhangi bir şeyi kesmeye yarayan araç, sındı
- MANEN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[zarf]
Kişinin iç dünyası yönünden, manevi bakımdan, maddeten karşıtı
- "Milletini maddeten ve manen yükseltmek istemeyen adam nasıl samimi Türkçü olabilir." (Orhan Seyfi Orhon)
-
[zarf]
Kişinin iç dünyası yönünden, manevi bakımdan, maddeten karşıtı
- MANTI
-
-
[isim]
İçine kıyma konularak küçük bohçalar biçiminde dürülen hamur parçaları
-
Bu hamur parçalarıyla hazırlanan yemek
-
[isim]
İçine kıyma konularak küçük bohçalar biçiminde dürülen hamur parçaları
- MAVRA
-
-
[isim]
Gevezelik
-
Palavra
-
[isim]
Gevezelik
- AKMAK
-
-
[-den]
Sıvı maddeler veya çok ince taneli katı maddeler bir yerden başka bir yere doğru gitmek
- "Eskiden Sakarya, bu köprünün altından akarmış." (Sait Faik Abasıyanık)
- "İçeriğin nasıl aktarılacağına dikkat etmiş, dilin olanaklarını akarına bırakmıştır." (Selim İleri)
- "Ebediyete akıp giden her on senede..." (Atatürk)
-
Bu gibi maddeler aşağıya, yere düşmek
- "Üstünden sular akıyor."
-
Sıvı bir madde bir yerden çıkmak
-
[nsz]
Bir kap veya bir yer, içindeki veya üstündeki sıvıyı sızdırmak
- "Kova akıyor. Dam akıyor."
-
[-e]
Art arda ve toplu olarak gitmek
- "Öfkeli insanlar, el ele, omuz omuza Taksim'e doğru akıyorlardı." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
[nsz]
Kumaş yıpranıp iplikleri erimeye başlamak
- "... çarşafın kumaşı da yer yer akmış, buruşmuştu." (Refik Halit Karay)
-
[nsz]
Boya birbirine karışmak
-
[-le]
Sürüp gitmek
- "Nedim divanında bir kaside vardır, müjgân üstüne, hicran üstüne, umman üstüne kafiyeleri ve redifleriyle akar." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[nsz]
Zaman çabuk geçmek
-
[nsz]
Karışmak, katılmak
-
[nsz]
Çabucak savuşmak, ortadan kaybolmak
-
[-den]
Sıvı maddeler veya çok ince taneli katı maddeler bir yerden başka bir yere doğru gitmek
- KONMA
-
-
[isim]
Konmak işi
-
[isim]
Konmak işi
- MARUZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Bir olayın, bir durumun etkisinde veya karşısında bulunan
- "Herkes, her an müthiş bir tehlikeye maruzdur." (Peyami Safa)
- "Türk Cumhuriyeti varlığını, istikbalini safsatalarla tehlikeye maruz bırakamaz." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Taraf taraf işgallere, istilalara maruz kaldık." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Arz edilen, sunulan, verilen
-
[sıfat]
Bir olayın, bir durumun etkisinde veya karşısında bulunan
- DOGMA
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Belli bir konuda ileri sürülen bir görüşün sorgulanamaz, tartışılamaz gerçek olarak kabul edilmesi
-
Doğruluğu sınanmadan benimsenen, bir öğretinin veya ideolojinin temeli yapılan sav, nas, inak
- "Dogmaların en geçerli olduğu alan din alanıdır, burada yalnızca inanılır." (Melih Cevdet Anday)
-
[isim]
Belli bir konuda ileri sürülen bir görüşün sorgulanamaz, tartışılamaz gerçek olarak kabul edilmesi
- SAMAN
-
-
[isim]
Ekinlerin harmanda dövülüp taneleri ayrıldıktan sonra kalan, hayvanlara yedirilen ufalanmış sapları
- "Saman altından su yürüten, ürkek, kaypak görünüşlü insanoğlunu tanımışlığı var." (Yahya Kemal)
- "Saman gibi bir yaşamdı günlük yaşamım ama her şey dışarıdan bakılınca hiç de kötü değildi." (Erhan Bener)
-
[isim]
Ekinlerin harmanda dövülüp taneleri ayrıldıktan sonra kalan, hayvanlara yedirilen ufalanmış sapları
- MASÖR
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Erkek masajcı, ovucu
-
[isim]
Erkek masajcı, ovucu
- YIĞMA
-
-
[isim]
Yığmak işi
-
[isim]
Yığmak işi
- UTMAK
-
-
[-i]
Yenmek
-
Oyunda yenmek, ütmek (II)
-
[-i]
Yenmek
- MAVAL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yalan, uydurma söz
- "Bu sürgünlük mavalı neyin nesi? Aslı astarı var mı? Ya varsa ne yaparım ben?" (Atilla İlhan)
-
[isim]
Yalan, uydurma söz
- CIVMA
-
-
[isim]
Cıvmak işi
-
[isim]
Cıvmak işi
- İMAME
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Tespihlerin baş tarafına geçirilen uzunca parça
-
[isim]
Tespihlerin baş tarafına geçirilen uzunca parça
- MARAL
-
Kelime Kökeni : Moğolca
-
[isim]
Dişi geyik
-
[isim]
Dişi geyik