İçinde e olan 3 harfli 145 kelime var. İçerisinde E harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında e harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu e harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- KER
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Kuvvet, kudret
-
[isim]
Kuvvet, kudret
- PEÇ
-
Kelime Kökeni : Rusça
-
[isim]
Rus mimarisinde odaları ısıtmak için yapılan fırın tarzı ocak
-
[isim]
Rus mimarisinde odaları ısıtmak için yapılan fırın tarzı ocak
- NEV
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Çeşit, cins, tür
- "Bu kadının hastalığı, isterinin çok şiddetli bir nevidir." (Peyami Safa)
-
[isim]
Çeşit, cins, tür
- YEK
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Bir, tek
-
[sıfat]
Bir, tek
- ATE
-
-
Tanrıtanımaz
-
Tanrıtanımaz
- RET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Uygun bulmama, geri çevirme, kabul etmeme
- "Dostundan ve ötekilerden kuvvetli bir ret bekliyordu." (Peyami Safa)
-
Aile bireylerinden birinin sorumluluğunu üstünden atma, varlığını tanımama, aileden saymama
- "Evlatlıktan ret."
-
[isim]
Uygun bulmama, geri çevirme, kabul etmeme
- BEZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Pamuk veya keten ipliğinden yapılan dokuma
- "Arkamıza kefenimsi bezler geçirip kuşakla bağladılar." (Falih Rıfkı Atay)
-
Pamuktan, düz dokuma
- "Amerikan bezi. Kaput bezi."
- "Ben senin az mı bezini yıkadım."
-
Herhangi bir cins kumaş
- "Çadır bezi. Yelken bezi."
-
Herhangi bir iş için kullanılan dokuma
-
Gelişigüzel kumaş parçası, çaput
- "Şurasını ıslak bezle silmeli."
-
[sıfat]
Kumaş veya dokumadan yapılmış
- "Bez bebek."
-
[isim]
Pamuk veya keten ipliğinden yapılan dokuma
- HEM
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[bağlaç]
Bir kimseyi uyarmak, bir şeyi açıklamak veya anlamı güçlendirmek için "özellikle, zaten, bir de, şurası da var ki" anlamlarında kullanılan bir söz
- "Hem ne lüzum var? Hem siz karışamazsınız."
- "Ankara'yı sever misin? -Hem de nasıl."
-
Açıklayıcı nitelikte olan ikinci cümleyi birinciye bağlayan bir söz
- "Gidiyor hem koşarak gidiyor. Güzel hem pek güzel! Sıcak hem ne sıcak!"
-
[bağlaç]
Bir kimseyi uyarmak, bir şeyi açıklamak veya anlamı güçlendirmek için "özellikle, zaten, bir de, şurası da var ki" anlamlarında kullanılan bir söz
- ŞEM
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Mum, balmumu
- "Beni candan usandırdı cefadan yâr usanmaz mı / Felekler yandı ahımdan muradım şemi yanmaz mı?" (Fuzulî)
-
[isim]
Mum, balmumu
- EKE
-
-
[sıfat]
Büyük, yetişkin, yaşlı, kart
-
[isim]
Yaşı küçük olduğu hâlde sözleri ve davranışları büyükmüş gibi olan çocuk
-
[sıfat]
Büyük, yetişkin, yaşlı, kart
- ÖZE
-
-
[isim]
Bir türde, bir bireyde bulunan, aynı cinsten başka hiçbir türde veya bireyde rastlanılmayan, has
- "Gülmek insan türüne öze bir durumdur."
-
[isim]
Bir türde, bir bireyde bulunan, aynı cinsten başka hiçbir türde veya bireyde rastlanılmayan, has
- JET
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Çok hızlı, tepkili uçak
- "Otomobil önümden jet gibi geçti."
-
[isim]
Çok hızlı, tepkili uçak
- REY
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Oy
- "Parlamentoda itimat reyi alamayan her hükûmet şüphesiz istifa etmek zorunda kalacaktır." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Ekseriyeti öksürüklü ise de henüz rey verecek kadar kolunu oynatabilir." (Falih Rıfkı Atay)
-
Düşünce, görüş, fikir
- "Vicdanları ile baş başa düşünüp sonra da aralarında müşavere ederek reylerini bildireceklerdi." (Tarık Buğra)
-
[isim]
Oy
- SES
-
-
[isim]
Kulağın duyabildiği titreşim, seda, ün
- "Şafağa doğru otomobil sesi duyuldu." (Falih Rıfkı Atay)
- "Gülsüm bu fena muamelelere ses çıkarmazdı." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Üç defa ses veren bir küçük çanın altından bahçeye girdiler." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Çardaktan kocasının sesini yükselterek söylediğini duyan kadın, kahve takımlarını alıp çıktı." (Necati Cumalı)
-
Ciğerlerden gelen havanın ses yolunda yaptığı titreşim
- "Boğukluğu benim kulağıma da ürkütücü gelen bir sesle sordum." (Refik Halit Karay)
- "Her biri bir türlü feryada başlar / Güller seda verir, bağlar ses verir." (Âşık Veysel)
-
Duygu ve düşünce
- "Gençliğin sesini duyuran başka bir dergide ..." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Herhangi bir davranış, tutum karşısında uyanan ruhsal tepki
- "Vicdanın sesi. Aklın sesi."
-
Aralarında uyum bulunan titreşimler
-
[isim]
Kulağın duyabildiği titreşim, seda, ün
- ŞEN
-
-
[sıfat]
Yaşamaktan mutlu olduğunu davranışlarıyla belli eden, sevinçli, neşeli
- "Hayatta daima şen insanlarla beraber olun, gamlı insanların gamı size de bulaşır." (Reşat Enis)
- "Sizler gidin, genç kızların türküsüyle şen olun." (Mehmet Emin Yurdakul)
-
Neşe veren, neşelendiren, eğlenceli
- "Şen kahkahalar yükseliyorken evinizden / Bendim geçen ey sevgili sandalla denizden." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
Neşe belirtisi olan
-
[sıfat]
Yaşamaktan mutlu olduğunu davranışlarıyla belli eden, sevinçli, neşeli
- BEL
-
-
[isim]
İşaret
-
[isim]
İşaret
- NET
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[sıfat]
Bütün çizgileri belirgin olan, gözün bütün ayrıntılarıyla algılanan, iyi görünen
-
İyi duyulan (ses)
-
Kesintilerden sonra geri kalan miktarda olan, safi
- "Bin beş yüz net veriyorlardı, vergi, sigorta çıktıktan sonra." (Haldun Taner)
-
Açık seçik olan, anlaşılmaz yanı bulunmayan
- "Hayatını didik didik etmek, son beş altı yıllık çizgisini net olarak ortaya çıkarmak istiyordu." (Tarık Buğra)
-
[sıfat]
Bütün çizgileri belirgin olan, gözün bütün ayrıntılarıyla algılanan, iyi görünen
- PER
- ...
- YEĞ
-
-
[sıfat]
Bir başkasından daha çok beğenilip tercih edilen, üstün görülen, müreccah
-
[sıfat]
Bir başkasından daha çok beğenilip tercih edilen, üstün görülen, müreccah
- EĞE
-
-
[isim]
Göğüs kafesini oluşturan, arkadan omurgaya, önden de göğüs kemiğine eklenen uzun, yassı ve eğri kemiklerden her biri, kaburga
-
[isim]
Göğüs kafesini oluşturan, arkadan omurgaya, önden de göğüs kemiğine eklenen uzun, yassı ve eğri kemiklerden her biri, kaburga