İçinde a olan 5 harfli 2944 kelime var. İçerisinde A harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında a harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu a harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ALÇAK
-
-
[sıfat]
Yerden uzaklığı az olan, yüksek karşıtı
- "Alçak tavanlı bir oda."
-
Aşağı olan, yüksek olmayan (yer)
-
Kısa (boy)
- "Alçak boylu bir adam."
-
Bile bile en kötü, en ahlaksızca davranışlarda bulunan, aşağılık, soysuz, namert, rezil, hain
- "Vatan hizmetinden kaçanlar alçaktır."
-
[sıfat]
Yerden uzaklığı az olan, yüksek karşıtı
- AYLIK
-
-
[isim]
Birine, görevi karşılığı olarak veya geçimi için her ay ödenen para, maaş
- "Ordu ve hükûmet aylıklarımızın bir kısmıyla altın alırdık." (Falih Rıfkı Atay)
-
[sıfat]
Bir ay içinde olan
- "Aylık kazanç."
-
[sıfat]
Bir ay süren
- "Aylık iş."
-
[sıfat]
Ayda bir kez yapılan veya çıkan
- "Aylık toplantı. Aylık rapor. Aylık dergi."
-
[sıfat]
Belirli aydan beri var olan
- "Üç aylık çocuk..."
-
[zarf]
Ay olarak, bir ay için
- "Ben uzunca kalacağım için aylık olarak tutmuştum odamı." (Erhan Bener)
-
[isim]
Birine, görevi karşılığı olarak veya geçimi için her ay ödenen para, maaş
- BURMA
-
-
[isim]
Burmak işi
-
Sarığıburma tatlısının kısa söylenişi
-
Burularak yapılmış bilezik
-
[sıfat]
Burulmuş, burularak yapılmış, kıvrılmış
- "Yoksa ben hiç de aptal, tutsak ruhlu, herhangi maskara herifin burma bıyıklarına hayran olan dişilerden değilim." (Halide Edip Adıvar)
-
Hadım etme, iğdiş etme
-
Musluk
-
Eğrilmek için bükülmüş yün
-
Yaşken burularak kurutulan ot
-
Kuru incir
-
[isim]
Burmak işi
- ÇALAK
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Eline ayağına çabuk, atik, çevik
- "Norveçli bir seyyah gibi çalak, köprüye indim ve vapura bindim." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[sıfat]
Eline ayağına çabuk, atik, çevik
- EMARE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Belirti, iz, ipucu
- "Fakat hepsinin yüzünde korku ve endişe emarelerini ayan beyan görmüştüm." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
Belirti, iz, ipucu
- FARİĞ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Vazgeçmiş, çekilmiş
-
Sıkıntısız, rahat
-
Bir mülkün kullanma hakkını başkasına bırakan
-
[sıfat]
Vazgeçmiş, çekilmiş
- GALİP
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
Bir yarışma, karşılaşma, çatışma vb. sonunda yenen, üstün gelen, başarı kazanan
- "Bunlar galipler tarafından haksızca esir edilmiş vatandaşlardı." (Aka Gündüz)
-
Bir yarışma, karşılaşma, çatışma vb. sonunda yenen, üstün gelen, başarı kazanan
- GAYUR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Gayreti olan, gayretli, çok çalışkan
- "O makama daha gayur bir zat münasip düşüyordu." (Atilla İlhan)
-
[sıfat]
Gayreti olan, gayretli, çok çalışkan
- HAFİF
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Tartıda ağırlığı az gelen, yeğni, ağır karşıtı
- "Çok hafif geldiği için düvene ağır bir taş oturtmuşlardı." (Reşat Enis)
- "Bu soğukta çok hafif giyinmişsin."
- "Sağduyunuzu, yanlışlıkla doğruyu ayırt etme yeteneğinizi hafife almaktadır." (Haldun Taner)
-
Güç veya yorucu olmayan, kolay
- "Hafif bir iş."
-
Ağırbaşlı olmayan, ciddi olmayan, hoppa
- "Hafif bir kadın."
-
Miktarı az, sindirimi kolay (yiyecek)
- "Onlar da akşam yemeğini pek hafif yerlerdi." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Kalınlığı veya yoğunluğu az olan
- "Dışarıda yanan lambanın aydınlığıyla burası hafif bir karanlık içindeydi." (Memduh Şevket Esendal)
-
Etkisi az olan, sert karşıtı
- "Hafif bir içki."
-
Önemli olmayan
- "Hafif bir ceza."
-
Çabuk uyanılan (uyku)
- "Uykusu çok hafiftir."
-
Çok dik olmayan (sırt, yokuş)
- "Hafif bir meyilden indik." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Gücü az olan, belli belirsiz
- "Kaskatı kesilmiş vücudu, suyun hafif akıntısına uyarak yavaş yavaş uzaklaştı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Sıkıntısız, ferah, rahat
- "Kendimi bugün çok hafif hissediyorum."
-
[sıfat]
Tartıda ağırlığı az gelen, yeğni, ağır karşıtı
- HATMİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Ebegümecigillerden, bazı cinslerinin kök ve çiçekleri hekimlikte kullanılan çok yıllık otsu bir süs bitkisi, ağaçküpesi (Althaea officinalis)
- "Ey tahta perdenin üzerinden aşan hatmi." (Orhan Veli Kanık)
-
[isim]
Ebegümecigillerden, bazı cinslerinin kök ve çiçekleri hekimlikte kullanılan çok yıllık otsu bir süs bitkisi, ağaçküpesi (Althaea officinalis)
- HOŞÇA
-
-
[sıfat]
Hoş bir biçimde olan
- "Şimdilik hoşça kal da portakallar için başka gün konuşuruz." (Memduh Şevket Esendal)
-
[zarf]
Hoş olarak, iyice, güzelce
- "Bir hayli seneler hoşça yaşadıktan sonra, böyle bir yerde, güzel bir hava intihap ederek ölmüş..." (Memduh Şevket Esendal)
-
[sıfat]
Hoş bir biçimde olan
- ISRAR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Direnme, ayak direme, üsteleme, üstünde durma
- "Fakat o, perde perde ısrarı artırıyor, ağlıyor, lalamın çıplak ayaklarını öpmeye kalkıyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Siz benim usule bakın diye ısrar ediyordu." (Çetin Altan)
-
[isim]
Direnme, ayak direme, üsteleme, üstünde durma
- KAYIŞ
-
-
[isim]
Bağlamak, tutmak veya sıkmak amacıyla kullanılan, dar ve uzun kösele dilimi
- "Şapkası yere düşmüş, yakası yırtılmış, kılıcının kayışı kopmuştu." (Ömer Seyfettin)
- "Kayış gibi et."
-
Ustura bilenen cilalı kösele
- "Kayış gibi çamaşır."
-
[isim]
Bağlamak, tutmak veya sıkmak amacıyla kullanılan, dar ve uzun kösele dilimi
- NALÇA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Ayakkabıların altına çakılan demir
-
Nal
-
[isim]
Ayakkabıların altına çakılan demir
- PARİS
- ...
- RABIT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bağ, bağlama
-
Bağlaç
-
[isim]
Bağ, bağlama
- ŞAFUL
-
-
[isim]
Bal konulan ufak tekne
-
[isim]
Bal konulan ufak tekne
- SORMA
-
-
[isim]
Sormak işi
-
[isim]
Sormak işi
- TAFRA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kendisini olduğundan büyük gösterip böbürlenme, yüksekten atma
- "Bir süre yakayı ele vermemenin tafrasıyla dolaşmak, bir beceri örneği değil mi?" (Haldun Taner)
-
[isim]
Kendisini olduğundan büyük gösterip böbürlenme, yüksekten atma
- VİRAJ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Bir yolun kıvrıldığı yer, büküntü, dönemeç
- "Bu dönüm noktası ... meğer bir ölüm virajı imiş!" (Yusuf Ziya Ortaç)
- "Memur, geç işareti verince gaza bastı ve virajı umduğundan güzel aldı." (Haldun Taner)
-
[isim]
Bir yolun kıvrıldığı yer, büküntü, dönemeç