İçinde ş olan 3 harfli 66 kelime var. İçerisinde Ş harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ş harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu ş harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

ŞAZ

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [sıfat] Ayrık, kural dışı, müstesna

ŞET

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Sıkarak bağlama, sıkma
  2. Klasik Türk müziğinde bir makamı kendi perdelerinden daha tiz veya pes perdelerde çalma işi

KIŞ

  1. [isim] Kuzey yarım kürede 22 Aralık-21 Mart tarihleri arasındaki zaman dilimi, sonbaharla ilkbahar arasındaki soğuk mevsim
    • "Kıştı. Yerler iki karış kar tutmuştu." (Tarık Buğra)
  2. Çok soğuk hava

TAŞ

  1. [isim] Kimyasal veya fiziksel durumu değişiklikler gösteren, rengini içindeki maden, tuz ve oksitlerden alan sert ve katı madde
    • "Kireç taşı. Oltu taşı."
    • "İkide birde bana bunun için taş atıyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Taş atıp kolunuz yorulmadan üstüne konduğunuz paranın nasıl kazanıldığını bir yazarsak görürsünüz." (Halide Edip Adıvar)
    • "Bunlardan en iyisini taş çatlasa konakta iki aydan fazla tutamazdı." (Reşat Nuri Güntekin)
  2. [sıfat] Bu maddeden yapılmış, bu maddeden oluşmuş
    • "Hayvan sanki taş kesilmiş ve kulaklarını dimdik dikmişti." (Osman Cemal Kaygılı)
  3. Bazı yerlerde ve işlerde kullanılmak için bu maddeden özel olarak hazırlanmış malzeme
    • "Ben olduğum yerde taş gibi donup kaldım." (Reşat Nuri Güntekin)
  4. Yapı işlerinde kullanılmak için bu maddeden hazırlanmış malzeme
    • "Tophane yukarılarında taştan bir binada oturuyordu." (Sait Faik Abasıyanık)
  5. Mücevherlerde kullanılan yüksek değerli cevher
    • "Bu küpenin taşları o kadar temiz değil."
  6. Dama, domino vb. oyunlarda kullanılan metal, kemik, plastik veya tahta parçalardan her biri
  7. Bazı organların içinde, özellikle idrar kesesi vb.nde oluşan, türlü biçim ve hacimdeki katı madde
  8. Bazı kütlelerden kopan veya koparılan parça
  9. Üstü kapalı bir biçimde söylenen iğneleyici söz, tariz

AŞK

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Aşırı sevgi ve bağlılık duygusu, sevi
    • "Gönlüm düştü bu sevdaya / Gel gör beni aşk neyledi." (Yunus Emre)
    • "Meltemler tanrısı aşka gelip bu yeni varlığı yelpazelemeye koyuldu." (Halikarnas Balıkçısı)

HOŞ

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [sıfat] Beğenilen, duyguları okşayan, zevk veren
    • "Hoş bir ses."
    • "Arkadaşlarının birçok yolsuzluklarını, uygunsuzluklarını hoş görmeye mecburdur." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "İhtiyar adam, bu şaka çok hoşuna gitmiş gibi güldü." (Sait Faik Abasıyanık)
  2. [zarf] Bununla birlikte
    • "Hoş, benim de evlenmeye pek niyetim yok ya." (Halide Edip Adıvar)
  3. [zarf] Beğenilen, duyguları okşayan bir biçimde

ŞEŞ

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [isim] Altı
    • "Asıl âşığın gözü şeşi beş görür, kulağı Mısır'daki sağır sultanın duyduğunu bile duymaz." (Refik Halit Karay)

TUŞ

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Piyano, org vb. müzik aletleriyle daktilo, hesap makinesi, bilgisayar ve telefon gibi makinelerde parmak vurulan yerlerin adı
    • "Piyanonun tuşlarından, kemanın tellerinden uçan sesler, insana, insan olmanın mutluluğunu tattırır." (Yusuf Ziya Ortaç)
  2. Yağlı boya ressamlığında fırçadaki boyanın tuvale sürülüş biçimi
  3. Eskrimde kılıcın ucunun karşı oyuncunun göğüs ve karın bölgesini koruyan özel giysinin bir bölümüne değmesi

PEŞ

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [isim] Arka, art
    • "Biz kuru canımıza razıyız, diye peşimizden geliyordu." (Falih Rıfkı Atay)
    • "O şimdi koltuk peşinde."
    • "Tarlayı satın almak için peşinde dolaşıyor."
    • "Diploma peşinde koşuyor."
  2. Elbisenin etek kısmı
    • "Her biri bir yere, ekmek parası peşine gittiler, kendi başlarını da kurtardılar." (Memduh Şevket Esendal)
    • "Niçin gideceğimizi evvelden uzun uzun konuşup kararlaştırmışız gibi peşine takıldım." (Reşat Nuri Güntekin)

FOŞ

  1. [isim] Suyun ani ve fazla miktarda dökülmesi sırasında çıkan ses

DÖŞ

  1. [isim] Göğüs, bağır
    • "Bana yastık olsun döşlerin güzel." (Âşık Veysel)
  2. Kaburga altı

BOŞ

  1. [sıfat] İçinde, üstünde hiç kimse veya hiçbir şey bulunmayan, dolu karşıtı
    • "Yaralı kaymakamla iki emir eri de boş kalan kompartımana rahatça yerleştiler." (Aka Gündüz)
    • "Nasıl boş bulunup o gazeteci kızın resmini çekmesine imkân verdi?" (Atilla İlhan)
    • "Ben birkaç gündür arıyorum, birkaç yerlere başvurdum, boş çıktı." (Memduh Şevket Esendal)
    • "Ankara'ya giden hiçbir heyetin geri boş döndüğünü görmedik." (Yahya Kemal)
  2. Görevlisi olmayan (iş, görev), münhal
    • "Boş kadro."
    • "Bizden sonra cenaze çıkmış bir eve benzeyen Bekirağa bölüğündeki arkadaşlar boş durmamışlardı." (Hüseyin Cahit Yalçın)
    • "Her senede üç dört ay, bahusus kışın boş kalırız." (Sait Faik Abasıyanık)
  3. Yapılacak işi olmayan, işsiz
    • "Bugün sabah boşum, gelebilirsin."
  4. [zarf] İşsiz bir biçimde
    • "Boş oturmak, aylak durmak insanı çabuk çökertir." (Haldun Taner)
  5. Verimsiz
  6. Anlamsız
    • "Bilirim, sen bu gibi boş yazılardan hoşlanmazsın!" (Memduh Şevket Esendal)
  7. Habersiz, hazırlıksız
    • "Tatar dilencinin küfürlerine işte böyle boş yakalandım." (Orhan Pamuk)
  8. Bilgisiz
    • "Daha meselesiz, daha cahil, daha boş, daha yakışıklıydılar." (Sait Faik Abasıyanık)
  9. Bir işe yaramayan, yararsız
    • "Yaşlı başlı insanlarız dedi. Birbirimizi boş tesellilerle aldatacak değiliz." (Reşat Nuri Güntekin)

ŞİA
...
DÜŞ

  1. [isim] Uyurken zihinde beliren olayların, düşüncelerin bütünü, rüya
    • "Dadaloğlu'm, sevdası var başımda / Gündüz hayalimde, gece düşümde." (Dadaloğlu)
    • "İnsanoğlu, yüzyıllar sonrası için de düşler kurmaktan geri durmamıştır." (Melih Cevdet Anday)
  2. Gerçek olmayan şey, imge, hayal
  3. Gerçekleşmesi istenen şey, umut

YAŞ

  1. [isim] Doğuştan beri geçen ve yıl birimi ile ölçülen zaman, sin (II)
    • "Yaş otuz beş, yolun yarısı eder." (Cahit Sıtkı Tarancı)
    • "Yaş ilerliyor. Artık geçti bizden / Kişi ev bark edinmeli vakitten." (Cahit Sıtkı Tarancı)
    • "Çocuk daha yaşında değil."
    • "Hâkimler ve savcılar altmış beş yaşını bitirinceye kadar hizmet görürler." (Anayasa)
  2. Hayatın çeşitli evrelerinden her biri, çağ
    • "Genç yaşında. Kızımızı yetiştirdik bu yaşa getirdik." (Mahmut Yesari)
  3. Bir kurum, bir kuruluş, düzen vb.nin kurulduğundan bu yana geçen zaman
    • "Yetmiş beş yaşına basan Türkiye Cumhuriyeti."
  4. Bir gök cisminin oluşmaya başladığı günden bugüne kadar geçirdiği zaman süresi

DIŞ

  1. [isim] Herhangi bir cisim veya alanın sınırları içinde bulunmayan yer, hariç, iç karşıtı
    • "Hafta sonunda şehrin dışına çıkıyoruz. Şehrin artık dışındayız. Bostanlar, bağlar, sürülmüş tarlalar." (Ahmet Haşim)
    • "Size hiç bu mektupların dışında 'Muhterem Yusuf Ziya Beyefendi' diyen oluyor mu?" (Yusuf Ziya Ortaç)
    • "Uyarma ve kınama cezalarıyla ilgili olanlar hariç, disiplin kararları yargı denetimi dışında bırakılamaz." (Anayasa)
    • "Hiçbir şeye karışmadan olayların dışında kalmak isteyenlerin çabaları boşunaydı." (Necati Cumalı)
  2. Bir konunun kapsamına girmeyen şey
  3. Görülen, içte bulunmayan yüzey
    • "Bardağın dışı kirli."
  4. Bir kimsenin görünüşü, durum ve davranışları
  5. Bireyin ötesinde bir varlığı olan
    • "Dış dünya."
  6. [sıfat] Somut kavramlarda iki veya ikiden çok şeyde merkeze daha uzak olan
    • "Dış kapı. Dış duvar."
  7. [sıfat] Yabancı ülkelerle ilgili
    • "Dış siyaset. Dış ilişkiler."
  8. Açık havada geçen sahneleri içine alan çekim
  9. Bazı top oyunlarında karşı takım oyuncularının vuruşuyla topun kalenin bulunduğu taraftan dışarı çıkması, aut

NİŞ

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Duvar içinde bırakılan oyuk, göz, hücre

ŞEF

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Yetki ve sorumluluğu olan, yöneten kimse
    • "İstasyon şefi. Büro şefi."
  2. Önder, lider
  3. [sıfat] Baş, yönetici durumda bulunan
    • "Şef garson şarabı övünce heveslendim." (Tarık Buğra)

ŞIP

  1. [isim] Düşen su damlasının çıkardığı ses

ŞAM
...
Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü