İçinde ı olan 4 harfli 195 kelime var. İçerisinde I harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ı harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu ı harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- YIKI
-
-
[isim]
Harabe
- "Hazine boş, millet yoksul, ülke bir yıkılar yığını idi." (Falih Rıfkı Atay)
-
[isim]
Harabe
- CILK
-
-
[sıfat]
Bozularak kokmuş (yumurta)
-
Cıvık
- "Çok çamurlu, cılk yollarda çoğu kadın olan köylüler, toplanmış bizi seyrediyorlardı." (Halide Edip Adıvar)
-
İrinlenmiş
- "Uyuzlunun bilekleri cılk yara içindeydi." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Sözünün eri olmayan
-
[sıfat]
Bozularak kokmuş (yumurta)
- AYIK
-
-
[sıfat]
Sarhoşluğu veya baygınlığı geçmiş olan
- "Ayık kafa ile mektubu okudu."
-
Anlayışlı, uyanık
- "O nasıl bir güçtü ki, ayık kafayla görülmeyen şeyleri gördürüyor." (Muzaffer Uyguner)
-
[zarf]
Sarhoşluğu geçmiş bir biçimde
-
[sıfat]
Sarhoşluğu veya baygınlığı geçmiş olan
- AĞIR
-
-
[sıfat]
Tartıda çok çeken, hafif karşıtı
- "Kurşun ağır bir madendir. Taş yerinde ağırdır."
- "Yerli halıları gördüm; koyu sıcak kırmızılarla diri maviler ağır basıyordu." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
- "Devlet adamlarının ileri gelenleri böyle sözlere karışmaz, ağır dururlar." (Memduh Şevket Esendal)
- "... bir odacının ağzından bu cevabı almak insana öyle ağır geliyor ki." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Çapı, boyutları büyük
- "Ağır top. Ağır tank."
- "Peki deyişleri de akılları yattığı için değil, korkuları ağır bastığı için oldu." (Tarık Buğra)
- "Hakem tarafından verilen kırmızı kart ağır kaçtı."
-
Değeri çok olan, gösterişli
- "Ağır kıyafeti ile muhite uymayan Canan'ın yanında, ne kadar rahat ve sadeydi." (Mithat Cemal Kuntay)
-
Çetin, güç
- "Denizcilik tarihinin en ağır sorumluluklarından birini üzerine alıyordu." (Feridun Fazıl Tülbentçi)
-
Tehlikeli, korkulu, vahim
-
Sıkıntı veren, bunaltıcı
-
Dokunaklı, insanın gücüne giden, kırıcı
- "Kızmıştım, Keziban'a söylenecek şöyle ağır bir söz arıyordum." (Nurullah ataç)
-
Ağırbaşlı, ciddi
- "Bu, on dokuz yaşında ufak tefek bir kızdı. Fakat otuz yaşındaki bir insandan daha ağırdı." (Halide Edip Adıvar)
-
Keskin, boğucu (koku)
- "Bu koku, en hafif rüzgârla burnu kuvvetli bir adama uzaktan kendini hissettirecek kadar ağırdır." (Falih Rıfkı Atay)
-
Sindirimi güç (yiyecek)
- "Ağır bir yemek."
-
Yoğun
- "Evin sofasına girer girmez kendisini ağır bir duman karşıladı." (Abbas Sayar )
-
Uyanılması güç, derin (uyku)
-
Kısık, alçak
- "Ağaya pek duyurmak istemeyen ağır bir sesle kulağıma eğildi." (Osman Cemal Kaygılı)
-
Güç işiten, sağır
-
[zarf]
Yavaş
- "Cüneyt Bey sözlerini tartıyormuş gibi ağır söylüyordu." (Etem İzzet Benice)
-
[isim]
Ağır sıklet
- "Yıllarca ağırda güreşti."
-
Davranışları yavaş olan
- "Ağır adam."
-
[sıfat]
Tartıda çok çeken, hafif karşıtı
- IŞIK
-
-
[isim]
Cisimleri görmeyi, renkleri ayırt etmeyi sağlayan fiziksel enerji, erke, ziya, nur, şavk
- "Okuyabilmek için kapıdaki ışık yeterli değildi." (Halide Edip Adıvar)
- "Biraz evvel bize ışık tutan sakallı adam bu hareketime dikkat etmişti." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Bir yeri aydınlatmaya yarayan araç
- "Buraya bir ışık getirin."
- "Gökalp, bu odada her gün yeni bir konuya ışık tutardı." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Elektrik
- "On ikide ışıklar söndü."
-
Mutluluk, sevinç veya zekâdan doğan, özellikle yüzde ve gözlerde beliren parıltı
- "Bütün gözlerden manalı ışıklar sıçrıyordu." (Peyami Safa)
-
Yol gösteren, aydınlatan kimse, düşünce, eser vb
- "Sevgili Behçet Necatigil şiirimizin vazgeçilmez ışıklarından biri olarak ayrıldı aramızdan." (Necati Cumalı)
-
Yüksek derecede ısıtılan cisimlerin veya çeşitli enerji biçimleriyle uyarılan cisimlerin gaz ışı yaydığı gözle görülen ışıma
-
[isim]
Cisimleri görmeyi, renkleri ayırt etmeyi sağlayan fiziksel enerji, erke, ziya, nur, şavk
- KINA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kına ağacının kurutulmuş yapraklarından elde edilen, saç ve elleri boyamakta kullanılan toz
- "Genç güzel aşçı kadının kirpiklerinde sürme, parmaklarında kına yoktu." (Aka Gündüz)
- "Kına gibi derler o taraflarda iyi işlenmiş topraklara." (Necati Cumalı)
- "Bazıları bütün ele, avuçlara değil, yalnız bir tek parmağın baş kısmına kına koyarlardı ki buna yüksük kına tabir olunurdu." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Kına ağacının kurutulmuş yapraklarından elde edilen, saç ve elleri boyamakta kullanılan toz
- AYLI
-
-
[sıfat]
Üzerinde ay biçimi bulunan
- "Beyaz aylı kırmızı bir bayrak."
-
Ay ışığı olan, mehtaplı
- "Aylı geceler."
-
Gebe
-
[sıfat]
Üzerinde ay biçimi bulunan
- YAZI
-
-
[isim]
Düşüncenin belli işaretlerle tespit edilmesi, yazma işi
- "Türklerde yazının kullanılması eskidir."
- "Bir yazarı ve yapıtını alımlamak, alımladıklarımızı da yazıya geçirerek başkalarına açıklamak..." (Selim İleri)
- "Benim yerinden dahi kımıldatmaya gücümün yetmediği Afrika seyahatnamesini yere indirtir, kendim de yere uzanır, gözlerim ağrıyıncaya kadar yazıları sökmeye çalışırdım." (Haldun Taner)
-
Alfabe
- "Türk yazısı. Arap yazısı. Nota yazısı"
-
Harfleri yazma biçimi
- "İnci gibi bir yazı. Okunaklı yazı."
-
Herhangi bir konuda yazılmış bilim, düşünce ve sanat ürünü
- "İstiklal Harbi'nde millî duyguları aksettiren ümit ile dolu yazılarını hâlâ unutmadık." (Orhan Seyfi Orhon)
-
Anlam, sanat veya biçim bakımından yazılan şey, makale
- "İlk yazı denemelerim için gazete bulmaya çalışıyorum." (Falih Rıfkı Atay)
-
Metal paraların üzerinde değeri yazılan yüzü
-
Yazgı
-
[isim]
Düşüncenin belli işaretlerle tespit edilmesi, yazma işi
- ÇIPA
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Gemilerin dalgalara, akıntılara kapılarak yer değiştirmemesi için suya atılan, zincirle gemiye bağlı bulunan, ucu çengelli ağır demir araç, çipo, demir
-
[isim]
Gemilerin dalgalara, akıntılara kapılarak yer değiştirmemesi için suya atılan, zincirle gemiye bağlı bulunan, ucu çengelli ağır demir araç, çipo, demir
- SARI
-
-
[isim]
Yeşil ile turuncu arasında bir renk, limon kabuğu rengi
-
[sıfat]
Bu renkte olan
-
[sıfat]
Soluk, solgun
-
[isim]
Yeşil ile turuncu arasında bir renk, limon kabuğu rengi
- ŞAŞI
-
-
[sıfat]
Birbirine paralel görme ekseni olmayan (göz veya kimse)
- "Üstelik de şaşı olan bu çocuğu ne diye tutup göndermişlerdi?" (Ercüment Ekrem Talu)
-
[zarf]
Gözlerini çarpıtarak
- "Şaşı bakmak."
-
[sıfat]
Birbirine paralel görme ekseni olmayan (göz veya kimse)
- ADIM
-
-
[isim]
Yürümek için yapılan ayak atışlarının her biri
- "Kâmil Bey merdivene doğru adım attı."
- "Faik Bey artık konağa adımını atmıyor, artık ne Servet Bey'e hatta ne de Cemal'e görünüyordu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Ferit daha hızlı yürüdü, onlar da adımlarını sıklaştırarak aradaki mesafeyi muhafazaya çalışıyorlardı." (Peyami Safa)
-
Bir ayak atışıyla alınan ve uzunluğu yaklaşık 75 cm olan mesafe
-
Girişim, hamle
-
Bir gösterge ucunun eş olarak ayrılmış yaylardan biri boyunca aldığı yol
-
Bir yarışın belirli uzaklığı kapsayan bölümlerinden her biri, etap
-
Ayakta, esas duruşta, bir ayağın türlü yönlerde iki ayak boyu kadar yer değiştirmesi
-
İki dişli arasındaki aralık
- "Bir vida adımı."
-
[isim]
Yürümek için yapılan ayak atışlarının her biri
- AYRI
-
-
[sıfat]
Yerleri bir olmayan
- "Beraber misiniz, ayrı mısınız?"
- "Bizim ayrımız gayrımız var mı? Parayı ha sen vermişsin ha ben."
-
Başka, başka türlü
- "Bu ayrı konu."
- "Düşüncelerimiz çok ayrı düşüyor."
-
[zarf]
Yalnız, tek başına
-
[sıfat]
Yerleri bir olmayan
- ÇIKI
-
-
[isim]
Çıkın
- "Düğünün hamamı benden. Çerezi, çıkısı hepsi benden." (Abbas Sayar )
-
[isim]
Çıkın
- GINA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Zenginlik, bolluk
- "Siyasetten, eleştiriden gına gelmişti."
-
Bıkma, usanma
-
[isim]
Zenginlik, bolluk
- AZIŞ
-
-
[isim]
Azma işi veya biçimi
-
[isim]
Azma işi veya biçimi
- RAKI
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Üzüm, incir, erik vb. meyvelerin alkolle mayalanarak damıtılmasıyla elde edilen içki, aslan sütü
- "Mollanın ağzından sert bir rakı kokusu çıkıyordu." (Ömer Seyfettin)
-
[isim]
Üzüm, incir, erik vb. meyvelerin alkolle mayalanarak damıtılmasıyla elde edilen içki, aslan sütü
- ZIRH
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Savaşlarda ok, kılıç, süngü vb. silahlardan korunmak için giyilen, demir ve tel levhalardan yapılmış giysi
-
Savaş gemilerinin veya bazı araçların dışına kaplanılan çelik levha
-
[isim]
Savaşlarda ok, kılıç, süngü vb. silahlardan korunmak için giyilen, demir ve tel levhalardan yapılmış giysi
- BACI
-
-
[isim]
Kız kardeş
-
Bir evde uzun zaman çalışmış yaşlı kadınlara verilen unvan
- "Tam o sırada içeri Habeş bir bacı girdi." (Burhan Felek)
-
Büyük kız kardeş, abla
-
Tarikat şeyhlerinin karısı
-
[ünlem]
Kadınlara söylenen bir seslenme sözü
-
[isim]
Kız kardeş
- SIRF
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[zarf]
Yalnızca
- "Sırf vazife diye yaptığım bu ufak tefek hizmetler boşa gitti." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Tümüyle, bütün olarak, büsbütün
- "Kâhinliğimin sırf bir tesadüfe dayandığı oy birliği ile kabul edildi." (Haldun Taner)
-
[zarf]
Yalnızca