İçinde örm olan 18 kelime var. İçerisinde ÖRM bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında örm olan kelimeler listesine ya da Sonu örm ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
GÜNGÖRMÜŞLÜK
GÖRMEMEZLİK, GÖRMEMİŞLİK
UMURGÖRMÜŞ
GÖRMEZLİK, GÖRMÜŞLÜK, GÜNGÖRMEZ, GÜNGÖRMÜŞ
GÖRMEMİŞ, ÖNGÖRMEK
GÖRMECE, ÖNGÖRME
GÖRMEK, GÖRMEZ, GÖRMÜŞ
GÖRME, ÖRMEK
ÖRME
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- GÜNGÖRMÜŞLÜK
-
-
[isim]
Hayat tecrübesi çok olma
- "Çok güngörmüşlüğünüz var, söyleyin bakalım, ben ne yapayım?" (Yahya Kemal)
-
[isim]
Hayat tecrübesi çok olma
- GÖRMEMEZLİK
-
-
[isim]
Bakınız görmezlik
-
[isim]
Bakınız görmezlik
- GÖRMEMİŞLİK
-
-
[isim]
Görmemiş olma durumu veya görmemişçe davranış
- "Görmemişliği, açgözlülüğü sonra sonra ortaya çıktıkça ondan sıdkı sıyrılmaya başlamıştı." (Haldun Taner)
-
[isim]
Görmemiş olma durumu veya görmemişçe davranış
- UMURGÖRMÜŞ
-
-
[sıfat]
Önemli görevlerde bulunmuş (kimse)
-
Görgülü, olgun (kimse)
-
Deneyimi çok olan
-
[sıfat]
Önemli görevlerde bulunmuş (kimse)
- GÜNGÖRMEZ
-
-
[sıfat]
Güneş ışığı almayan (yer)
-
[sıfat]
Güneş ışığı almayan (yer)
- GÖRMEZLİK
-
-
[isim]
Görmemiş gibi davranma
- "Dayı Remzi, Salih'e kırpılan gözü görmezlikten geldi." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Görmemiş gibi davranma
- GÜNGÖRMÜŞ
-
-
[sıfat]
İyi yaşamış
- "Anadolu şoförlerinin birçoğunda ben böyle güngörmüş, hâline göre para yemiş eski kibarlar hâli gördüm." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Birçok hayat deneyimi bulunan (kimse)
- "Ayşe Hanım, güngörmüş, yaş yaşamış kadındır." (Sermet Muhtar Alus)
-
Çok yaşlı
- "Ağaçların çoğu da güngörmüş, dev boylu bitkilerdir." (Salâh Birsel)
-
[sıfat]
İyi yaşamış
- GÖRMÜŞLÜK
-
-
[isim]
Bir şeyi görmüş olma durumu
- "Bu adamı görmüşlüğüm var."
-
[isim]
Bir şeyi görmüş olma durumu
- ÖNGÖRMEK
-
-
[-i]
İleride olması gerekeni göstermek, önceden kararlaştırmak, ilerisi için düşünmek, göz önünde tutmak, derpiş etmek
- "Bilindiği üzere, bu antlaşmalar, Osmanlı Devleti'nin taksimini öngörüyordu." (Atilla İlhan)
-
[-i]
İleride olması gerekeni göstermek, önceden kararlaştırmak, ilerisi için düşünmek, göz önünde tutmak, derpiş etmek
- GÖRMEMİŞ
-
-
[sıfat]
Birdenbire ulaştığı iyi duruma uymayan, görgüsüzce davranan
-
[sıfat]
Birdenbire ulaştığı iyi duruma uymayan, görgüsüzce davranan
- GÖRMECE
-
-
[zarf]
Görmek şartıyla
-
[zarf]
Görmek şartıyla
- ÖNGÖRME
-
-
[isim]
Öngörmek işi
-
[isim]
Öngörmek işi
- GÖRMEK
-
-
[-i]
Göz yardımıyla bir şeyin varlığını algılamak, seçmek
- "Merdivenin başındaki paravanın arkasında garip bir sahne gördüm." (Aka Gündüz)
- "Birini çağırıp o güvercinleri vereyim de sen de gör." (Memduh Şevket Esendal)
- "Peki ama sen Paşa babanı çok severdin ... göreceğin gelmedi mi?" (Reşat Nuri Güntekin)
- "Haydi göreyim seni, bu işi yapıver."
-
Anlamak, kavramak, sezmek
- "Türk iradesinin ne demek olduğunu da sen göreceksin." (Ruşen Eşref Ünaydın)
- "Bir saniye içinde hasret ve firkati hiç görmemişe dönersiniz." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Yanına gidip konuşmak
- "Bugün müdürü göreceğim."
-
Bir şey hakkında bir yargıya varmak, değerlendirmek
-
Belirli bir zamanın içinde bir olaya tanık olmak, yaşamak
- "Hangi memlekete gitsek resmî makamlar kadar halkın da rağbetini görürdük." (Falih Rıfkı Atay)
-
Yapmak, etmek
- "İş görmek. Masraf görmek."
-
[-den]
Kendisine yapılmak, bir davranışla karşılaşmak, maruz kalmak
-
[-den]
Almak
- "Birinden ders görmek."
-
[nsz]
Bir şeye erişmek
- "Cebi para görmek. Yardım görmek."
-
Çok değer vermek
- "Gözü yalnız parayı görüyor."
-
[nsz]
Bir işleme uğramak
- "Teftiş görmek. Tedavi görmek."
-
[nsz]
Yüzü bir yöne doğru olmak, bakmak
- "Ev güneş görüyor."
-
Ziyaret etmek
-
Karşılaşmak, rastlaşmak
-
[-le]
Gözlerin görmediği durumlarda başka duyu organlarıyla algılamak
- "Körler parmaklarıyla görürler."
-
[nsz]
Sahne olmak, geçirmek
- "Bu ova çok savaş gördü."
-
Saymak, herhangi bir şey gibi görmek
-
Gezmek
- "Ankara'yı gördün mü?"
-
Vermek
- "Madem ikramiye kazandın, bizi de gör."
-
Karşı oyuncunun yapacağı vuruşu önceden kestirip ona göre durum almak
-
[-i]
Göz yardımıyla bir şeyin varlığını algılamak, seçmek
- GÖRMEZ
-
-
[sıfat]
Görme engelli
-
[sıfat]
Görme engelli
- GÖRMÜŞ
-
-
[sıfat]
Görme işini yapmış olan
-
[sıfat]
Görme işini yapmış olan
- ÖRMEK
-
-
[-i]
İplik, yün, tel, saz vb.ni birbirine dolayarak işlemek veya tezgâhta dokumak
- "Balık ağı örerken, ağları tamir ederken okur o!" (Sait Faik Abasıyanık)
-
Kumaşlardaki delikleri elde iplikle besleyerek kapatmak
- "Paltonun sırtını güve yemişti de ben örmüştüm." (Burhan Felek)
-
Saç, yele vb. şeylerin tellerini birkaç bölüme ayırıp birbirine geçirmek yolu ile dağınıklıktan kurtarmak
- "Kız saçlarını örmüş."
-
Duvar yapmak veya onarmak
- "Bu duvarı iki günde ördüler."
-
Estetik kaygıyla, duygulu biçimde bir güzelliği ortaya koymak
- "Bu yeni zevke göre, şiir ve nesir örenler yok." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
Müzik, edebiyat vb.nde bir özelliği oluşturmak, ortaya koymak
- "Yaşadıkça kendi kabuğunu yetiştiren sümüklü böcek gibi talihimizi biz kendimiz öreriz." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[-i]
İplik, yün, tel, saz vb.ni birbirine dolayarak işlemek veya tezgâhta dokumak
- GÖRME
-
-
[isim]
Görmek işi, rüyet
-
[isim]
Görmek işi, rüyet
- ÖRME
-
-
[isim]
Örmek işi
-
[sıfat]
Örülerek yapılmış olan
- "Üstüne açık kahverengi yün örme bir ceket giymişti." (Peyami Safa)
-
[isim]
Örmek işi