Sonunda i olan 4 harfli 240 kelime var. İ harfi ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde i harfi olan kelimeler listesine ya da başında i harfi olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

İNCİ

  1. [isim] İstiridye gibi bazı kavkılı deniz hayvanlarının içerisinde oluşan, değerli, küçük, sert, sedef renginde süs tanesi
    • "Pek âlâ elinde inci gibi yazısı var, daha ziyade okuyup da ne olacak?" (Memduh Şevket Esendal)
  2. Bu tanelerden oluşan takı
    • "Yalıdaki ev, Dürnev Hanım'ın halılarını, incilerini gözden çıkarmasıyla kurtuldu." (Necati Cumalı)
  3. Yanlışlığı sebebiyle gülünç olan söz veya cümle

TALİ

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [sıfat] İkinci derecede olan, ikincil

AKLİ

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [sıfat] Akılla ilgili, akla dayanan, akılsal
    • "Akli muvazenesi pek sağlam bulunmadığı için serbest bırakıldı." (Sait Faik Abasıyanık)

ABLİ

Kelime Kökeni : Rumca

  1. [isim] Yatay serenlerin ucuna bağlı bulunan ve bunları sağa, sola veya ortaya çevirmek için yararlanılan halat veya palanga

BİRİ

  1. [zamir] Bir tanesi
    • "Vagonun birine binip bölmelerden birine yerleşti." (Memduh Şevket Esendal)
  2. Bilinmeyen bir kimse
    • "İhtimal hırsız Eşref'in hayranlarından biriydi." (Orhan Seyfi Orhon)
  3. Yüklem durumunda olan bir ad tamlamasının belirtileni olarak kullanıldığında belirtenin hor görüldüğünü anlatan bir söz
    • "Kendisi vaktiyle arabacının biri idi."

SAKİ

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] İçkili toplantılarda içki dağıtan kimse

BİNİ

  1. [isim] Binme işi
    • "Bu hayvan biniye gelmez."
  2. Kapı, dolap vb. şeylerin, kanatları kapandığında kalan aralığı örtebilmek için bu kanatların kenarına çakılan çıta

KİŞİ

  1. [isim] İnsan, kimse, şahıs
    • "Dilenciler de sayıda olduğu hâlde, yirmi otuz kişi kadardık." (Memduh Şevket Esendal)
  2. Çekimli fiillerde ve zamirlerde konuşan, dinleyen, sözü edilen varlık, şahıs
    • "Ben (tekil kişi), sen (tekil kişi), o (tekil kişi); biz (çoğul kişi.) siz (çoğul kişi), onlar (çoğul kişi)."
  3. Oyun, roman, hikâye vb.nde yer alan kimse
  4. Eş, koca
  5. Erkek

ŞAYİ

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [sıfat] Yaygın, yayılmış (söz veya haber)
  2. Bir şeyin her noktasıyla ilgisi bulunan (pay)

BERİ

  1. [isim] Konuşanın önündeki iki uzaklıktan kendisine daha yakın olanı
    • "Biraz beriye geliniz."
  2. [sıfat] Bu uzaklıkta bulunan
    • "Ağaçlardan, karanlığın beri tarafına doğru bir nehir akışı var." (Sait Faik Abasıyanık)
  3. [edat] -den bu yana
    • "Kar sabahtan beri yağmıştı." (Sait Faik Abasıyanık)

CARİ

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [sıfat] Geçerli olan, yürürlükte olan
    • "Memlekette bu konunun hükmü hâlâ caridir."
  2. Akan

EZGİ

  1. [isim] Belli bir kurallara göre düzenlenmiş, kulağa hoş gelen ses dizisi, haz, nağme, melodi
    • "Pir Sultan ağzından bir ezgi okuyup tüm yürekleri kendine bağladı." (Kemal Bilbaşar)
  2. Bir müzik parçasında baştan sona kadar belirli yerlerde tekrarlanan ses dizisi
  3. Kulağa hoş gelen ses veya söz dizisi
  4. Gidiş, yol, tarz, tempo
    • "Bundan böyle aynı ezgide sürüp gidemez."
  5. Üzüntü, sıkıntı

ZİLİ
...
EĞRİ

  1. [sıfat] Doğru veya düz olmayan, bir noktasında yön değiştiren, çarpık, münhani, doğru karşıtı
    • "Eğri bir yol."
  2. Yay gibi kavislenmiş, eğmeçli, mukavves
    • "Eğri kılıç."
  3. Yatay veya düşey olmayan, bütünüyle bir yana eğilmiş bulunan, eğik, mail
    • "Eğri bir masa."
  4. [zarf] Yanlış bir biçimde
    • "Gazetecilik bu oğlum, eğri, doğru yazılıp çıkmalı." (Memduh Şevket Esendal)
  5. [isim] Bir olayın şiddetindeki azalış ve çoğalışları gösteren çizgi
    • "Sıcaklık eğrisi. Hava nemi eğrisi."
  6. [isim] Doğru veya düz olmayan çizgi, yüzey

ESKİ

  1. [sıfat] Çoktan beri var olan, üzerinden çok zaman geçmiş bulunan, yeni karşıtı
    • "Ey benim eski duygularım, eski düşüncelerim. Neden böyle uzaksınız benden?" (Nurullah ataç)
    • "O, eski defterleri çoktan kapatmış, Osmanlıya kucağını açmıştı." (Tarık Buğra)
    • "Bereket versin, işi kuru gürültüden ileri gitmediği, her şeyin eski hamam eski tas kaldığı çabuk anlaşıldı." (Kemal Tahir)
    • "Doğal güzellikler artık eskisi gibi turist çekmiyor." (Necati Cumalı)
  2. Önceki, sabık
    • "Anlatışına bakılırsa eski kâtibe, şimdi fevkalade şık giyiniyormuş." (Haldun Taner)
  3. Geçerli olmayan
    • "Bugün mekteplerimiz artık o eski mektepler değildir." (Reşat Nuri Güntekin)
  4. Herhangi bir meslekte uzun süreden beri çalışmış olan
  5. Mesleğinde uzmanlaşmış, deneyimi olan
    • "Eski öğretmen."
  6. [isim] Çok kullanmaktan yıpranmış, harap olmuş şey
    • "Ben babamın eskilerinden uydurma şeylerle giyiniyordum." (Halit Ziya Uşaklıgil)
  7. [isim] Herhangi bir görevden düştüğü veya durumunu yitirdiği için bir kimsenin eski saygınlığının kalmadığı durumlarda kullanılan bir söz
    • "Mebus eskisi. Müdür eskisi."

SUŞİ

Kelime Kökeni : Japonca

  1. [isim] İnce şerit biçimindeki yosun tabakasının içine çiğ balık, yağsız, tuzsuz haşlanmış pirinç ve özel baharat karışımının konulmasıyla hazırlanan Japon yemeği

MİDİ

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [sıfat] Orta

LARİ
...
AHDİ
...
MAVİ

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Yeşil ile menekşe rengi arasında bir renk, bulutsuz gökyüzünün rengi
  2. [sıfat] Bu renkte olan

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü