Başında h olan 4 harfli 60 kelime var. H harfi ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde h harfi olan kelimeler listesine ya da sonu h harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında h bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- HAZA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Bu, şu, o
-
Etkisiz, kusursuz
-
[sıfat]
Bu, şu, o
- HATA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yanlış
- "O kitap hatalarla dolu. Böyle bir hüküm vermek hatadır."
- "Bu soruya evet cevabını vermekle bir hataya düşmüş sayılmayız." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
İstemeyerek ve bilmeyerek yapılan yanlış, kusur, yanılma, yanılgı
- "Ağzını topla, dedim ama hatamı anladım." (Burhan Felek)
-
Suç, günah, kusur
-
[isim]
Yanlış
- HAMİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
Koruyucu
-
[isim]
Kayırıcı
-
Koruyucu
- HASA
-
-
[isim]
Patiska
-
[isim]
Patiska
- HORA
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Birçok kişi tarafından el ele tutuşarak oyun müziği eşliğinde oynanan bir halk oyunu
- "Derhâl ayağa kalkıp, bir caz havası tutturup hora tepmeye başladı." (Halide Edip Adıvar)
-
[isim]
Birçok kişi tarafından el ele tutuşarak oyun müziği eşliğinde oynanan bir halk oyunu
- HANİ
-
-
[zarf]
"Nerede, ne oldu, nerede kaldı" anlamlarında kullanılan bir soru sözü
- "Çoban kaval çaldı sordu bülbüle / Sürülerim hani, ovam nerede?" (Ziya Gökalp)
- "Garson, hani ya kahve nerede ? Bir saattir bekliyorum." (Abdülhak Şinasi Hisar)
- "Arkasından, hanidir gizlediği ağır bir suçu itiraf edermiş gibi fısıltıyla ekledi." (Atilla İlhan)
-
Karşıdakinin daha önceden bildiği bir şey kendisine hatırlatılmak istenildiğinde kullanılan bir söz
- "Nevin geçen sene kolunda bir ağrı duymuştu hani." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Verilen sözü hatırlatan sözün başına getirildiğinde sitem anlatan bir söz
- "Hani uykun vardı?" (Orhan Kemal)
-
Bazen "bari" anlamında kullanılan bir söz
- "Hani, benim kim olduğumu bilmese."
-
"Doğrusunu söylemek gerekirse, kaldı ki, üstelik" anlamlarında kullanılan bir söz
- "Benim sormam hani yarenlik olsun, anlarsınız ya!" (Memduh Şevket Esendal)
-
[zarf]
"Nerede, ne oldu, nerede kaldı" anlamlarında kullanılan bir soru sözü
- HADİ
-
-
[ünlem]
Haydi
-
[ünlem]
Haydi
- HANE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Ev, konut
-
Ev halkı
- "Oğlan iyiydi; becerikli, yumuşak huyluydu ama hanesi kalabalıktı." (Necati Cumalı)
-
Bir bütünü oluşturan bölümlerden her biri, bölük, göz
- "Dama tahtasında altmış dört hane vardır."
-
Basamak
-
Klasik Türk müziğinde, peşrev vb. saz parçalarının bölümlerinden her biri
-
Birleşik kelimelerde "bina, yapı, yer, makam" anlamlarıyla ikinci kelime olarak yer alan bir söz
- "Balıkhane, yazıhane."
-
[isim]
Ev, konut
- HARE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Bazı nesne, canlı, göz vb.nde dalgalanır gibi görünen parlak çizgiler, meneviş, dalgır
- "Uskumrunun hareleri daha sık, gözleri küçük oysa kolyozun hem hareleri daha taraklı hem gözleri daha patlak." (Oktay Rifat)
-
Üzerinde dalgalı çizgiler bulunan kumaş
-
Çok sert taş, mermer
-
[isim]
Bazı nesne, canlı, göz vb.nde dalgalanır gibi görünen parlak çizgiler, meneviş, dalgır
- HAMT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Tanrı'ya şükretme
-
[isim]
Tanrı'ya şükretme
- HAYA
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Er bezi
-
[isim]
Er bezi
- HARS
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Tarla sürme
-
Kültür
-
[isim]
Tarla sürme
- HART
-
-
[zarf]
Birden ve sert bir biçimde (ısırmak, yemek)
-
[zarf]
Birden ve sert bir biçimde (ısırmak, yemek)
- HECE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir solukta çıkarılan ses veya ses birliği, seslem
- "Okumak sözünde üç hece vardır."
-
[isim]
Bir solukta çıkarılan ses veya ses birliği, seslem
- HÖST
-
-
[ünlem]
At, katır, sığır vb. hayvanları, özellikle öküzü durdurmak için kullanılan bir seslenme sözü
- "Höst, höst, diye bağırdı. At oralı olmadı." (Abbas Sayar )
-
Bir kimseyi uyarmak için kullanılan bir seslenme sözü
-
[ünlem]
At, katır, sığır vb. hayvanları, özellikle öküzü durdurmak için kullanılan bir seslenme sözü
- HELE
-
-
[bağlaç]
Özellikle
- "O gün gelsin neşemiz tazelensin de gör / Dünyayı hele sen bir barış olsun da gör." (Melih Cevdet Anday)
- "Hele bak, nasıl çalışıyor."
- "Hele bir dinlemesin."
-
"Sonunda" anlamıyla geciken davranışları bildirmek için kullanılan bir söz
-
Uyarma, korkutma veya söz verme anlatan bir söz
- "Sınıfını geç hele öyle bir hediye alacağım ki."
-
[bağlaç]
Özellikle
- HINÇ
-
-
[isim]
Öç alma duygusu ile dolu öfke, kin, gayz
- "Kendisini bırakıp gittiğimden dolayı uğradığı ihanetin hıncı ile pek kolay affetmeyecekti." (Refik Halit Karay)
- "Fakat bu kadarcık bir mukabeleyle bütün hıncını almış değildi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Hıncını çıkarmak için başka vesileler arıyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Öç alma duygusu ile dolu öfke, kin, gayz
- HIRT
-
-
[sıfat]
Sersem, budala, ahmak
-
[sıfat]
Sersem, budala, ahmak
- HOBİ
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Uğraşı
- "Meslek dışında biricik merakı, kendi tabiriyle hobisi fotoğrafçılıktı." (Haldun Taner)
-
[isim]
Uğraşı
- HAVA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Hava yuvarını oluşturan, bütün canlıların solunumuna yarayan, renksiz, kokusuz, akışkan gaz karışımı
- "Biraz hava almak için niye Hürriyet tepesine kadar bir gezinti yapmasınlar?" (Aka Gündüz)
- "Hava birden bozmuş, daha doğrusu poyraza çevirmişti." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Hekimleri Seniha'ya biraz yer ve hava değiştirmeyi, biraz kırlarda ve denizlerde gezip eğlenmeyi tavsiye ettiler." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Hava iyice kararmış, caddenin bütün elektrikleri yanmıştı." (Peyami Safa)
-
Meteoroloji ile ilgili olayların bütünü
- "Hava biraz bozukçaydı, dışarıda serin bir yağmur çiseliyordu." (Memduh Şevket Esendal)
- "Yine de bir öğretmenin iyi niyetinin, ilgisinin böyle havada kalışından acı duydu." (Adalet Ağaoğlu)
-
Canlılar üzerindeki etkisine göre hava yuvarının durumu
- "Havanın üşütecek kadar serinlemiş olmasına göre sabah yakın." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Hava alalım diye beni bir akşam bir yazlık bahçeye götürdüler." (Burhan Felek)
-
Gökyüzü
- "Havada bir tek bulut yok."
-
Çevreyi kuşatan boşluk
- "Tozlar havada uçuşuyordu."
-
Esinti
- "Bugün hava olursa yelkenli kalkacak."
-
Müzik parçalarında tür
- "Kâğıthane havası tutturur, bahriye çiftetellisi çalardık." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Müzik aletlerinden çıkan ses perdesi
-
[sıfat]
Sonuçsuz, anlamsız, boş (durum, davranış, söz)
- "Bu sözlerin sonu hava."
-
Görünüş, davranış, söz vb. için bir kimsenin durumunu belirten özellik
- "Buna rağmen öyle kibar ve asil havası vardır ki bu damga bile onu çirkinleştiremez, inadına daha bir uçarı, daha bir sevimli yapar." (Haldun Taner)
-
Tarz, üslup
- "Namık Kemal'e, Tevfik Fikret'e başarılı nazireler yazmıştır. Onların diliyle, onların sesiyle, onların havasıyla..." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Durum, ortam, çevre, muhit, atmosfer, ambiyans
- "Bugünlük, bu masal havası içinde onunla beraber yaşamalıyız." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Çekicilik, albeni, alım, cazibe
- "Kadın güzel değil ama havası var."
-
Keyif, âlem
- "Onu kendi havasına bıraksak çalışmaz."
-
[isim]
Hava yuvarını oluşturan, bütün canlıların solunumuna yarayan, renksiz, kokusuz, akışkan gaz karışımı